
Vedat Çakıroğlu
Üç Tarz-ı Siyaset, Sevr’e Doğru mu? ...
Türk milleti, yaşadığı topraklarda 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan beri sürekli savunma yapıyor.
Türk milleti, savunmasını yaparken hâkimiyeti olduğu alanlarda nasıl yaşanacağına, devletinin sosyal politikalarının, güvenlik politikalarının, ekonomisinin nasıl olması gerektiğine devlet yöneticileri eli ile sürekli fikirler üretti ve uygulamaya koydu.
1800'lü yılların başlarında, tabii olarak, devlete adını veren Osmanlı ailesinin adı ile iç birliğin sağlanabileceği düşünülerek “Osmanlılık” adıyla bir devlet politikası üretildi.
1789 Fransız İhtilali'nin toplumları uluslaştırmaya, milletleştirmeye evirmesi sonucu Yunan, Sırp isyanları ve Rusya'nın baskıları sonucu dış Balkanların kopuşu, Mısır'da Kavalalı Mehmet Paşa'nın Arap halklarıyla kurduğu ordu ile Kütahya'ya kadar gelmesinin ürettiği travma ve diğer sebeplerle Osmanlı coğrafyasında “Osmanlılık” projesiyle birliğin sağlanamayacağı görüldü.
1875'te Osmanlı tahtına oturan Abdülhamit ve bazı Osmanlı ileri gelenleri, Osmanlı Devleti'nde iç birliği “İslamcılık” fikri ve uygulamalarıyla sağlamaya çalıştılar.
Hâlbuki Osmanlı coğrafyasının o yıllarda nüfus itibarıyla 1/3'ü İslam dinine inanıyordu.
Mevcut olan bu inanç, toplum bazında çok yüzeysel, sloganik, edilgen ve biatçı olduğu için coğrafyada yaşayan insanlar için uğrunda çok mücadele edilebilecek bir kapsayıcılıkta değildi.
Nitekim 93 Harbi olarak bilinen 1876 Rus Savaşı'nda çok büyük bir mağlubiyetin sonunda Balkanların büyük bir bölümünü kaybettik ve Doğu Anadolu'yu Ruslara terk etmekle beraberinde Kıbrıs adasını İngiltere'ye bırakmak zorunda kaldık.
Sürekli Arap isyanları yaşadık ve tabii olarak tüm Osmanlı coğrafyasında ordu barındırmak, savaştırmak zorunda kaldık.
Osmanlı coğrafyasında Türkçülük hareketleri 1900'lü yılların başında filizlenmeye başladı fakat çok büyük kayıp olan Balkan coğrafyasının Çatalca'ya kadar kaybının esas sebebi de Osmanlı Devleti'nin güttüğü İslamcı politikalardır.
1912 Balkan Savaşları'nın ve bitmek bilmeyen Arap isyanlarının Osmanlı devlet yöneticilerine öğrettiği; Osmanlı coğrafyasında “İslamcılık” politikalarıyla iç birliğin sağlanamayacağıdır.
Osmanlıcı ve İslamcı politikalar, Osmanlı Devleti'ni 100 yılda yerle bir etmiş, bütün orduları dağıtılmış, Anadolu'nun birkaç iline sıkıştırılmış, padişahı bir İngiliz yüzbaşısından emir alır duruma gelmiş, toplumu aç, cahil ve eğitimsiz bırakılmış, zavallılaştırılmış, yolu izi olmayan bir toprak hâline getirilmişti.
Bir teslimiyet antlaşması olan Sevr, Osmanlıcılık ve İslamcılığın sonucu olarak Türk milletinin önüne konmuştur.
Türkçülük; Abdülhamit zamanının Harp Okulu Komutanı Süleyman Askeri tarafından ilk olarak dillendirilmiş, Rus işgali yaşayan Kafkasya'dan Türkiye'ye sığınan aydın Türkler tarafından Osmanlı gündemine taşınmış, Namık Kemal tarafından ilk mücadelesi sürgünler yaşanarak verilmiş, 1912'den sonra Enver, Talat, Cemal paşalarca devlet ricaline sokulmuş, Ziya Gökalp tarafından felsefesi oluşturulmuş, Mustafa Kemal Atatürk tarafından Anadolu coğrafyasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu fikriyatı olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti'ni Türkçüler kurmuştur ve Üç Tarz-ı Siyaset'in yüz yıldır ayakta kalan, Türk milletine kimliğini veren, Türk milletini çağdaş medeniyet seviyesine yaklaştıran bir ideoloji olarak Türk milleti için yaşamaktadır.
Türk devleti, yurttaşlık temelli Türklük üzerine kurulmuştur.
Son zamanlarda Türkiye’de, Osmanlı'yı yıkan, yıkılmasına sebep olan zihniyet devrededir.
Türkiye’yi Türklükten uzaklaştırıp, demografik yapısını bozup iç karışıklıklarla Osmanlı’nın kılıç artığı zamanına döndürmeye çalışan güruhlar var.
Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes eşittir.
Türklük tanımının en net ve kapsayıcısı olan ve kurucumuz Atatürk'e ait olan “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halka Türk milleti denir.” temelinde bir tarifin üzerine kurulmuştur Türk devleti.
Bizler, kurucu değerlerimizin dışında bir davranışın, Türk milletinin Anadolu coğrafyasında emperyalizme karşı yeni bir yüksek mücadele vermek zorunda kalacağını görüyoruz.
Tabii, bazı arkadaşlarımız son bebek katili teröristlerle işbirliğini “Misak-ı Millî’yi kuruyoruz” gibi görebilirler.
Yüz sene önce de bu gibi arkadaşları İngilizler ve yerli işbirlikçileri böyle kandırıyorlardı.
Hatta bu işbirlikçiler, Sivas Kongresi'nde de çoğunluğu sağlamışlardı.
Ama bir Türk, Tıbbiyeli Hikmet, canlarına okudu.
Türk milletini satanlar, Türk milletinde Tıbbiyeli Hikmet'in bittiğini mi zannediyorlar?
Hiç Oğuz'da er tükenir mi?
Bre aptallar! ...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.