Alparslan Türkoğlu

Alparslan Türkoğlu

Türklerde ve Türk Milliyetçiliğinde vatan algısı

Türkler tarihin ilk milletlerindendir. Ama aynı zamanda vatan anlayışı çok geç oluşan milletlerdendir. Son yüz elli yılı hariç tutarsak Türklerde vatan mukaddes değildir. Bunun temel nedeni, Türklerin cihan hakimiyetini hedeflemeleridir. Türkler için coğrafya, bereketi kadar değerlidir. Orhun Anıtlarına, destanlara ve diğer devletlerle yapılan anlaşmalara bakıldığında Türklerde hem Gök Tanrı dinine mensupken hem de Müslüman olduktan sonra ‘’Gökte bir Tanrı, yerde bir hükümdar’’, kut, fetih, cihat, nizamı alem, Kızılelma, İlahi kelimetullah gibi birbirlerinin türevi olan ve vatan algısının oluşmasını engelleyen kavramlar öne çıkar.

Türk milletinin oluşumu Türklerin bozkıra yerleşmeleriyle hızlanır. Türkler ormandayken geyiği evcilleştirirler. Bozkırda geyik yetiştirmenin daha kolay ve daha bereketli olduğunu tespit ettiklerinde bozkıra yerleşmeye başlarlar. Bozkırda yıllardır el sürülmediğinden devasa boyutlara ulaşmış otlar vardır. Otlar tükendikçe devasa boyuttaki otların olduğu komşu yörelere göçerler. Gıda teminin kolaylaşması ve geniş coğrafyaları kontrol etmek için daha fazla nüfusa ihtiyaç duyulması, doğumları yükseltir. Sürüp giden göç nedeniyle, uzun süre aynı yerde yaşanmadığından vatan kavramı oluşmaz. Zamanla geyiğin yerini bozkıra daha uygun olan at ve koyun alır. Aile-Kabile-Boy-Budun-Ulus zinciri oluşur.

Otlakların organize edilmesi, kontrol edilen coğrafyaların dış güçlere karşı savunulması, anlaşmazlıkların çözülmesi gibi sorunlar, boy federasyonları şeklinde ortaya çıkan ilkel devlet yapılanmalarını doğurur. Devletin özgürlüklerini kısıtlayacağını fark eden bazı Türk boyları devletsiz yaşamak üzere batıya göçerler. Devletsiz Türk boyları kısa sürede yok olurlar. (Peçenekler zamanla tarih sahnesinden çekilen devletsiz Türklerin son temsilcileridir.) Bu göçten sonra devletin yönetimini kaybeden Türklerin göç etme adeti oluşur.

Tarihçilerin yönetim değişiklerini devletlerin yıkılıp-kurulması gibi değerlendirmeleri çok yanlıştır. Devlet aynıdır. Sadece yönetenler farklıdır. Büyük Hun Devletini kuran ve yöneten boylar zayıflayınca Avarlar ve onları destekleyen boylar ayaklanarak idareyi ele geçirirler. Hunlar ‘’Burası bizim vatanımız, kanımızın son damlasına kadar savaşırız’’ diye düşünmezler ve destekçileri olan boylarla birlikte batıya ve güneye göçerler. Batıda Avrupa Hun İmparatorluğunu, güneyde Ak Hun Devletini kurarlar.

Batıya giden Hunlar Paris ve Roma yakınlarına kadar her yeri ele geçirirler. Zamanla zayıflarlar. Bu toprakları elde tutamayacaklarını görünce çekilirler. Burası bizim vatanımız diye düşünmezler. Bir kısmı Macaristan’a bir kısmı Bulgaristan’a kalanlarda Tataristan’a yerleşir. Avarlar zayıflayınca yönetimi Aşina hanedanı ve onları destekleyen boylar ele alır. Avarlar Batıya yönelirler. Bir kısmı Avrupa içlerine yönelir, diğerleri Kafkasya’ya yerleşir. Avarlar defalarca İstanbul’u kuşatırlar.

Aşina hanedanı ve destekçileri kendilerine Göktürkler derler. Onları Uygurlar devirir. Göktürkleri oluşturan Karluk boyları Türkistan’a, Oğuzlar Horasan’a göç ederler. Kırgızların devirdiği Uygurlar, Doğu Türkistan ve Kansu’ya, Moğollara yenilen Kırgızlar bugün Kırgızistan dediğimiz coğrafyaya yerleşince anayurtta Türk kalmaz. Bu döngü hiç bozulmadan devam eder. Türkistan’a hakim olamayan Babür liderliğindeki Timurlular Hindistan’ı ele geçirirler. Selçuklulara yenilen Gazneliler, İran ve Horasan’dan Hindistan’a taşınırlar.

Karakoyunlular İran’ı ele geçirince onlara bağlı boylar Doğu Anadolu’dan İran’a, Akkoyunlular Karakoyunluları devirince Güneydoğu Anadolu’daki Türkler İran’a göçerler. Safeviler İran’da devletleşme mücadelesini başlatınca Anadolu boşalır. Yüzyıldan uzun süren göçlerle Anadolu Türklerinin çoğu İran’a yerleşir.

Osmanlılar Kuzey Afrika’yı alınca Cezayir, Tunus ve Libya’daki beylerbeylerine Anadolu’dan levent toplama hakkı verilir. Her yıl binlerce delikanlı levent olarak Kuzey Afrika’ya gider. Gidenler oralara yerleşir, orada evlenir, çoluk çocuğa karışır, yaşlanır ve ölürler. Anadolu’ya dönen yok denecek kadar azdır. Köle-asker olarak Mısır’a getirilen Kıpçak Türkleri kısa süre zarfında yönetimi ele geçirirler. Zenginleşirler. Geldiği yerleri özleyen, geri dönen olmaz. Artık Mısırlıdırlar.

Türk milletinin oluşumunda başat faktörler devlet, töre, dil ve dindir. Göktanrı dini ve İslam’ın Hanefi yorumu Türklere hastır. Türklerin komşuları olan Moğolların ve Tunguzların inançları Türklerinkinden oldukça farklıdır.

Türk milletinin oluşumunda hiç etkili olmayan vatan, bugün devlet kadar millet kadar hatta belki onlardan bile kutsal. Peki vatan hiç önem taşımazken nasıl Türkler için bu kadar önemli hatta vazgeçilmez oldu?

Fetihler sürerken Türkler için mukaddes olan vatan değil sınır boyları ve hedeflenen topraklardır. Kızılelma’dır. Tuna’nın kalbimizde çok yer etmesi doğal sınırımız olmasındandır. Türkler toprak kaybetmeye başladıkları ilk dönemlerde de vatan kavramı gelişmez. Önce kayıpların geçici olduğu düşünülür. Kaybedilen topraklarda Türkler meskun olmadığından kayıplar pek hissedilmez. Padişahın mülkünün eksildiği düşünülür.

Osmanlı Türkleri için Anadolu kadar önemli olan Rumeli kaybedilmeye ve her kayıptan sonra muhacirler yaşadıkları katliam hatıralarıyla birlikte gelmeye başlayınca vatan kavramı oluşmaya başlar. Rumeli Türkleri, kaybettikten sonra vatanın ne kadar önemli olduğunu anlarlar. Anadolu Türkleri ise Rumelilerin haline bakarak vatanın önemini idrak ederler. Kaldı ki Rumeli Türklerinin sığınabilecekleri Anadolu vardı. Anadolu’da Rumeli’nin akıbetine uğrarsa sığınılacak yerde yoktu. Rumelileri Kafkasyalılar izler.

Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre’si ve vatanları Rus işgali altındaki milliyetçi Türk aydınlarının İstanbul’u merkez yaparak yaptıkları çalışmalar, vatan kavramının önce aydınlar sonra halk tarafından içselleştirilmesinde etkili olur. Ama vatan kavramını Türkün beynine mıh gibi çakan, Anadolu’da yaşanan savaşlar olur: Çanakkale, Sarıkamış, Kurtuluş Savaşı. İşgaller, vatanı kaybetme daha doğrusu vatansız kalma ve sığıntı olma korkusunun zirve yapmasına yol açar.

Batı Türklerinden çok önce bir coğrafyaya yerleşen ve fetih ruhunu çok daha önce kaybeden Türkistan, Horasan, Deşti Kıpçak, Kafkasya ve İran Türklerinde de işgaller vatan kavramının ağırlık kazanmasına sebep olur. Doğu Türkistan’da Çin; Türkistan, Kafkasya, Horasan ve Deşti Kıpçak’ta Rus işgalleri, Balkanların kaybından ve Anadolu’ya düşman ayağı basmasından çok öncedir. Önce Kafkasya’nın sonra Kuzey Azerbaycan’ın Rusya’ya kaybı, İran Türklerini derinden sarsar. Birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra kuzeyin Rusya, güneyin İngiltere tarafından işgali İran’da vatan kavramının pekişmesini sağlar.

Yaşadıkları tarihi deneyimler milletleri değiştirir, dönüştürür. Tarih sahnesine çıktığımızdan iki yüz yıl öncesine kadar önem vermediğimiz vatan en değerli kutsalımız oldu. Varlığımızı güçlendirerek sürdürebilmemiz için öyle de olmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Alparslan Türkoğlu Arşivi

Zangezur Koridoru Abu Dabi de çözüldü mü?

16 Temmuz 2025 Çarşamba 08:36

Türkler Neden Hanefi ve Şii Oldular?

12 Temmuz 2025 Cumartesi 10:05

Putin’in Azerbaycan ile derdi ne?

08 Temmuz 2025 Salı 10:49

Ortadoğu’da neler olacak?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 09:51

Süleyman Demirel kimdir?

18 Haziran 2025 Çarşamba 09:26