Zafer Partisi Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Aslan Yaman’dan dikkat çeken açıklamalar

Zafer Partisi Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Aslan Yaman’dan dikkat çeken açıklamalar
Zafer Partisi Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Aslan Yaman’dan dikkat çeken açıklamalar geldi.

Zafer Partisi Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Aslan’ın açıklamaları şu şekilde:

Bir yandan ekonomik faaliyetlerle elde edilemeyen yabancı parayı ülke içinden bularak döviz taleplerini karşılamayı amaçlayan hükümet, diğer yandan da Merkez Bankası üzerinde ağır bir baskı oluşturan brüt yükümlülükleri hazine üzerine aktararak baskıdan kurtulmak üzere Kur Korumalı Mevduat Hesapları oluşturulmasına karar verdi. Bu hesapların açılmasını yasallaştıran Merkez Bankası tebliği 21 Aralık tarihinde yayınlandı. Tebliğin yürürlüğe girdiği tarih olan 31.12.2021 tarihinde Merkez Bankası Rezervi 38,5 milyarı altın, 72,5 milyarı brüt rezerv olmak üzere 111 Milyar dolara denk geliyordu.

Tüm hesapları dikkate aldığımızda ise; Dolar Kurunun 13 TL olduğu durumda swapla elde edilen miktarları da hariç tutarsak Merkez Bankası Rezervleri -42 milyar Dolar olarak gerçekleşmişti.

Kur Korumalı Mevduat ile yılbaşından bu yana 875 milyar TL, yada 67,3 milyar Dolar toplanarak nihai hesap olan Merkez Bankası hesaplarına aktarılmıştır.

Bu kadar büyük bir riskin göze alınmasına karşın amaçlar gerçekleştirilip rezerv artışı sağalabildi mi veya Yabancı paraya olan talep azaltılabildi mi ?

KESİN OLARAK HAYIR

Yabancı paraya olan talep devem ettiğinden yılbaşından bu yana TL’deki değer kaybı % 26,9’dur.

Peki, Merkez Bankası üzerinde ağır baskı oluşturan brüt yükümlülükler azaltılabilmiş mi ?

Buna da verebileceğimiz bir cevap var. Kesin olarak hayır.

Merkez Bankasının 20 Mayıs tarihli verilerine göre Bankasının rezervleri, 40,3 milyar doları altın, 60 milyar doları döviz olmak üzere, 100,3 milyar dolardır. Bunun 89 milyar dolarlık kısmı ödünç rezerv, yani bankaların zorunlu karşılıkları veya mevduat olarak Merkez Bankası’nda duran varlıklarından oluşmaktadır. Kalan 11,4 milyar doları Merkez Bankası’na ait olmakla birlikte 63,3 milyar dolar tutarındaki swap işlemiyle alınmış ödünçleri hariç tutarsak rezerv net –52 milyar dolar olarak hesaplanıyor.

Oysa net olarak görünmesi gereken başka veri setleri de var.

2022 yılı Ocak-Nisan döneminde ihracat 83 milyar 565 milyon Dolar, ithalat 116 milyar 73 milyon dolar olarak gerçekleşti. 4 aylık açık 33 milyardan fazla, bu gidişle yıl sonu dış ticaret açığı 100 milyarı Doları geçecek ve sorun katlanarak büyüyecek. İşte Merkez Bankası üzerindeki baskı bu rakamlardan kaynaklanıyor. Siz gidip çözümü başka yerde arıyorsunuz ? Bu gidişle yıl sonuna kadar 25 TL’yi bulacak kur ile Hazine üzerinde aktarılan yükümlülük 1 Trilyon TL’yi geçecek. Yani 2022 bütçesinin % 60’ından fazla.

DIŞ TİCARETİ DENGELEMEDEN, MERKEZ BANKASINI NASIL DENGELEYECEKSİN?

Büyük bir ekonomik kriz hergeçen gün ayak seslerini daha yüksek tonda işittiğimiz bir gürültü ile geliyor.

Çözüm üretim ve ihracatın artmasını sağlayacak yapısal tedbirden geçiyor. Bu ise denizi tüketmiş günlük yaşayan bir hükümetin altına girebileceği bir yük değil. Çözüm; Üretim Ekonomisine Dönüşten, Çözüm; Zafer Partisinin ehil kadrolarının işbaşına gelmesinden geçiyor.

EKONOMİK BÜYÜMEMİZ SANAL BİR ŞEKİLDE Mİ AYARLANIYOR?

Milli Gelir Bileşenleri içindeki imalat sanayi payının azalışı ülkenin fakirleşmesine sebep oluyor. Çünkü zenginliği büyütmek üretime katılan faktör verimliliklerini yükseltmekle, yani, emek, sermaye, kar ve diğer girdilerin verimli kullanılması ile mümkün oluyor. Milli Gelir bileşenlerimiz içindeki üretimin payı 2002 yılından önce % 30’ların üstünde seyrederken bu oran yanlış hükümet politikaları ile % 15’lere kadar geriletilerek, borca ve tüketime dayalı sanal bir zenginleşme modeline geçildi. Borç kanallarının tıkanmasıyla da 2013 yılından beri sürekli küçülen ekonomimiz 680 milyar dolarlara kadar gerilemişken 2021 yılında fiktif operasyonlarla % 11 büyüdük diye açıklandı. Oysa ekonomi büyürken toplum olarak biz daha fazla fakirleştik. Neden mi? Çünkü gerçek zenginliği oluşturan üretime dayalı kalkınmada herhangi bir gelişme olmadı da ondan.

Şimdi aynı senaryo yeniden gündeme konuluyor. Tüm toplum işsizlikten ve hayat pahalılığından kıvranırken Milli Gelirimiz 2022 yılının birinci çeyreğinde %7,3 arttı diye halay çekiliyor. TÜİK verilerine bakarak büyümeyi sağlayan iktisadi faaliyet kollarını incelendiğimizde de büyümenin faktör verimliklerinden kaynaklanmadığı hemen ortaya çıkıyor. Artışı sağlayan en büyük katkı % 24,2 ile finans ve sigorta faaliyetlerinden gelirken, İletişim ve bilgi faaliyetlerinden 16,8 ve diğer hizmetler kesiminden 14,9 geliyor. Sanayinin payı ise sadece % 7,4 büyümüş. Geçici süre ile de olsa sınai büyümeyi tahrik eden inşaat sanayi ise, % 7, 2 küçülmüş. Bu sonuçları hükümetin aldığı konut kredilerin kararından da anlıyoruz.

İlk çeyrekteki 7,3’lük büyümenin nerede ise % 80’i hizmetler kesiminden kaynaklanıyor. Oysa hizmetler kesiminin büyümesi üretimin büyümesi ile doğrudan ilgilidir, Toplumda bir gelir karşılığı olmayan bir başka ifade ile gelir ve servet transferi diyebileceğimiz finansal faaliyetlerin sürdürülebilir olamayacağı da açıktır.

planlı sürdürülebilir kalkınma ile üretim ekonomisine dönmektedir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.