Devlet yönetmenin bir adabı vardır. Her kafanıza geleni söyleyemez ve her istediğinizi yapamazsınız.

1990 yılı sonrasında, dünya siyaseti kabuk değiştirdi. Ülkemizin siyaseti de bu değişime ayak uydurdu. Oturmayı, kalkmayı, konuşmayı ve yerinde espri yapmayı bilen lider tiplemelerinden, magazinsel popülerite yaratabilecek, görüntüsü düzgün ama içi boş lider tiplemelerine geçildi. Bu geçişteki asıl amaç; o dönemin 15-20 yaş arası genç nüfusuna hitap etmekti. Bizim nesil; bilgisayar, renkli tv, faks, telefon v.b. teknolojik cihazların yaşamamıza girişlerine şahit olmuş bir nesil olmakla beraber, 80 darbesini kısmen hatırlayan ve ilkokulu, sınıf duvarlarındaki MGK fotoğrafları ile baskı ve korku altında okumuş bir nesildir. Sürekli; "öyle yazma içeri alınırsın. Kesin darbe olur" gibi aile ve çevre uyarılarının bünyede yarattığı korku cabası! Bizim nesilde siyaseti seveni ve hayatını bu şekilde yaşayanı zor bulursunuz. Olanlar da tanınan ve bilinen simalar haline geldiler.

Buraya nereden geldik?

Gençliğimizde 3 TD kuralımız vardı. Bunlardan uzak durmaya dikkat edecektik. "Tehlikeli Demeç, Tesadüfi Demeç ve Talihsiz Demeç". Futbol hakemiydim. Önemli sayılabilecek müsakalarda yardımcı hakemlik yapıyordum ve her şeyime dikkat etmeliydim. Siyasetle uğraşmaya başladığımda da aynı özeni göstermeye gayret ettim ama gerçek ne yazık ki bu değilmiş. Tek bir TD varmış; o da Tanıdık Dayanışması. Patavatsız, ne yaptığını bilmeyen, gerek para, gerkese de sosyal çevresinin desteği ile siyaset yapan insanlar sardı etrafımızı. Ülkenin en başındaki kişiden, meclis çatısı altında ve/veya siyasi partilerin üst yönetim kademelerinde bu durum yerleşik düzene geçti.

Bu yazıyı neden yazdım?

Liyakatın ve ağır başlılığın olmadığı yerde, devlet yönetiminden bahsetmek, pornografik bir filmde Ayşecik rolü yapmaya benzer. Kokuşmuş ve kirli yakınlıklarınızla, millete gösterdiğiniz kayıkçı kavganızın tüm detayları bir gün açığa çıkacak ve o gün Türkiye Cumhuriyeti ikinci kez özgürlüğüne kavuşmuş olacak. 

Hülasa; 1950'lerin ortalarından bugüne dek devam eden bağımlılığın sonuna yaklaştık. ABD'nin başındaki kişinin tutarsız tavırları, ülkesinin başına çorap örecek. Aynı 18 yıldır ülkemizin başına örülen çorap gibi! Heba olan yıllar, yok olan aileler ve yabancı satılan fabrikalar, yollar, tersaneler, köprüler ve vatan toprakları! Boşuna dememiş eskiler; "söz gümüşse, sükut altındır" diye.