Kış aylarındayız malum…

Kar ardından da yağmur sonuçları ise nehirler, ırmaklar dolup taşmakta.

Önlerine ne kadar plastik, lastik, ağaç, taş geliyorsa alıp götürüyor.

Öyle ki büyük metropollerde kanalizasyonlar taşıyor, metropol yerleri dediğimiz şehirlerde kanallardan boğulan insan ölüleri topluyoruz.

Adamın birisi dünyanın en hızlı akan nehirlerinden biri olan Çoruh suyuna düşer.

Çoruh’un debisi bu aylarda (569/529 m³/sn.) yani saniye taşıdığı metre küp su hacmi ile Bayburt - Erzurum - Artvin vilayetlerimizden Gürcistan Batum şehrinden Karadeniz’e akar.

Su hem soğuk hem de çok hızlı akmaktadır.

Adamcağız kendini kurtarmak için deli gibi çırpınır.

Tutacak bir dal, bir kaya parçasına tutunup suyun kıyıya kenara savurmasını ümit eder.

Ölüm ise onun için an meselesidir.

Bu çırpınışları, bağırmaları duyan, kendisi emniyette yüksek bir tepeden bütün bu olan biteni seyreden başka bir köylü.

Adamcağızın Çoruh nehrinde canını kurtarmak için mücadele ederken, deli gibi bir dal budak ararken ileri de bir uçuruma düşeceğini ve hiçbir şekilde kurtarılamayarak öleceğini seyreder.

Suyun içinde o can havliyle gelecek, ilerideki tehlikeyi görme imkânı olmadığı gibi, düşünme imkânı da yoktur.

Adamcağız daha büyük tehlikeler, felaketler beklediğini bilmemektedir.

Benim de Almanya'dan gözlemlediğim olaylar ise bu hikâye ile benzerlik gösteriyor.

İktidar önündeki biriktirdiği sorunlar ile boğuşurken çok hızlı bir şekilde Tsunami gibi sona doğru gidiyor.

Millete vereceği hiçbir umut, vaat, vizyon, ufuk, gelecek, istikbal kalmadığını gören vatandaş son çırpınışları seyrediyor.

Millet iktidarın terör meselesini, ekonomik sorunları, geçim sıkıntılarını, işsizliği, yoksulluğu, fakirliği çözeceğini güveni kalmadı.

Vatandaş eğitim, sağlık, geçim sorunları, ağır vergiler bütün bunlarla uğraşmak durumunda.

Adalete olan güvensizlik, hukuka uymayan iktidar.

Salgın, Covid-19 ve güvenlik gibi konularda çok zaafları olduğu apaçık ortada.

Toplumun katmanlar arasında yaşanan şiddetin, tacizlerin, tecavüzlerin ölümlere kadar yükseldiği bilinmektedir.

PKK terörü ile yaptıkları müzakere sonuç vermediği gibi yapılan mücadelede terörü bitirmeyi başaramadılar.

Sınır komşularımızda oluşan suni devletlerin oluşmasına engel olamadıkları gibi iki emperyal devletle ABD - Rusya komşu olduk.

Uluslararası ilişkilerde liyakatsiz, partizan atamalar sonucu birçok dost ülke dahil bütün komşular ile diyalogumuz kesildi.

Diploması ile çözemediğimiz sorunlarımızın bedelini şehitlerimiz ile uluslararası alanda ödemekteyiz.

Adalete olan güvensizlik, hukuka uymayan iktidar.

Bütün bunları ve daha nicelerini sayabiliriz.

İktidarın 20 yıla yakındır kutuplaştırarak, sürekli düşman üreterek, bağırarak, parmak göstererek,

Eyy ! diye hitap ederek yaptığı siyasetin sonunu göremiyor.

Siyaset ayrıştıran, ötekileştiren değil. Farklılıkları, renkleri bir arada tutan, birleştiren, birlikte yaşamayı öğretenin, gösterenin kazanacağı sürece girdik.

Futbol maçında hakemin verdiği yanlış kart, sarı, kırmızı, belki bir ofsayt kararı dolayısıyla ülkemizin geleceğini çaldılar diyen futbolcu kadar memleketi düşünmeyen siyasetçiler.

Diğer taraf da ise Türk milliyetçisi olduğunu iddia eden kelli felli adamlar,

40 yıllık siyasetçiler, akademisyenler ülke elden giderken " teferruat " ile uğraşmaktadır.

Kurduğu partiyi yönetemeyenler unutmasınlar ki ülkeyi hiç yönetemezler.

Var olan küçük partiler veyahut kurulacak yeni partiler bu TSUNAMİ altında iktidar ile birlikte ezilip gidecekler.

Kalın sağlıcakla