Bu yazıyı yazmak benim için kolay olmadı. Çünkü birileri hemen üstüne alarak aklımızdan dahi geçmeyen önyargılar oluşabilecekti.

27 Mayıs “Ülkücü Şehitleri Anma” günüyle ilgili “Unutmak Yok Olmaktır” başlıklı bir yazı yazmıştım. Jargondu, önyargıydı gelgitinde düşünürken şahadet şerbetini içen ülkücüleri düşündüm… Bugün onlar yok. Yaşasaydılar kim bilir onlardan kaçı şu anda milletvekili adayıydı, belediye başkanıydı, meclis üyesiydi, muhtardı…

Sonunda yazmaya karar verdim. Zira sonradan ben demiştim demektense şimdiden yazmak belki son kulvarda seçim çalışmalarına karıncanın Hazreti İbrahim için yakılan ateşe su taşıması misali bir ivme sağlar. Su, yağmur damlası zerresinde ateşle buluşur ve rehavet ateşini dindirir.

Bu seçimler farklı. Bu coğrafyada ve bu bayrak altında onuruyla ve kimliğiyle yaşamanın tarihi dönüm noktasındayız. Bunu görmek için, siyasi partilerin önceki seçimlere kıyasla bu seçimlere verdiği önemi kıyaslamak yeterlidir. Durumu okuyan Genel Başkanımız MHP tarihinde görülmemiş yoğunlukta mitingler düzenliyor. Günde iki üç… Bizimle yürü Türkiye, bizimle yürü Türk Milleti diyor. Ya ben, sen, o, biz, siz, onlar?

Nasılsa MHP’nin baraj derdi kesinlikle yok, hatta durumu iyi, liderim beni listenin garanti yerine de koymuş, o halde… Evet, o halde? Ya seçim çalışmasının ne olduğunu bilmiyoruz, ya da… Ne peki? Rehavet. Elimizde samimiyetometre yok, niyet okuma yetimiz de. Onun için rehavet ifadesini farklı yerlere çekmesin kimse.

Önce tevazu. Seçmene ve özellikle hamal gibi koşturan ve hiçbir beklentisi olmayan ülkücü seçmene tevazu. Ben de dâhil, ülkücülerin çoğu, özellikle kırkın üzerindekiler köy çocuğudur, Anadolu evladıdır. Kırkın altındakilerin çoğu da bunların neslidir. Kaçımız çok varlıklı ailelerin, hanedanın çocuğuyuz? Bu nedenle seçmenin aşırı bir beklentisi yok. Bunu iki dönem milletvekili adaylığımda bizzat sahada gördüm. Bu dönem adaylık müracaatında bulunmadım ama adaymışım gibi gayretteyim. İlleri, ilçeleri, mahalleleri dolaştım, yetişebileceğim her yere ulaşmaya çalışıyorum.

Burada şahsiyetlere girmeyeceğim. Zaten bizim şahıslarla işimiz yok. Kaldı ki gücümüz (!) de yetmez. Sadece iyi örnekleri göstermek bakımından listelerin başından ve bir adım gerisinden iki ismi örnek vereceğim.

Örneğin, Ankara birinci bölge dördüncü sıra adayı Sayın Erkan Haberal’ın gösterdiği tevazu, gayret, güler yüz, pazarda teyzeyle, kaldırımda amcayla, okulda bir evladımızla, apartmanda kapıcıyla, tarlada köylüyle yakaladığı sıcaklık herkesin dilinde…

Örneğin, Uşak birinci sıra adayı Sayın Durmuş Yılmaz’ın ülkücü geçmişi olmamasına rağmen gösterdiği samimiyet, içten tavırlar, düz konuşmalar her televizyon izleyicisini mutlaka etkiliyordur.

Bu isimleri özellikle şahsi hukukum olmayanlardan seçtim. İşin içine nefis girmesin diye, yakın dostlarımızdan seçilecek yerde olsun olmasın gecesini gündüzüne katanlardan bahsetmedim. Niyet hayır akıbet hayır sözüne inanırım. Niyetimiz halistir elhamdülillah.

Bu camia iktidar olmak istiyor. İtilmişliğine, üvey muamelesi görmeye son vermek istiyor. Yandaş çocukları özel kontenjanlardan devlet memuru olabilirken, senelerdir atama bekleyen evladının yüzüne bakabilmeyi istiyor. Ülkesini ve ülküsünü güvende görmek istiyor.

Yoksa bana ne senin milletvekili olmandan, sana ne benim Belediye Başkanı olmamdan. Bir derde derman olamadıktan sonra...

Sahi bana ne?

Milletvekili olup da, iktidar zulmüne uğrayan ülküdaşını bir kez olsun aramazsan. Milletvekili olup da, ülküdaşının yakınlarının cenazesine katılmadığın gibi taziyede dahi bulunmazsan. Milletvekili olup da, ilinin sorunlarıyla ilgili kamu kurumlarını aşındırmazsan. Milletvekili olup da dalımda dal var güvenini vermezsen.

Değerli milletvekili adaylarımız, seçim bürolarımıza gelen, sokakta, çarşıda pazarda, sanayide, tarlada, bayırda karşılaştığınız her zat potansiyel oydur. Sevmediklerinizi, hesabınız olduğunu sandıklarınızı lütfen unutun. Ve unutmayın, siz oy isteyensiniz onlar oy verendir. Elini sıkarken yüzünüzü çevirmeyin. Sizin sıcaklığınızı hissetsin. Yoksa “bunun burada ne işi var” bakışınız sadece o kişi tarafından değil, etraftakiler tarafından da görülür. Tıpkı benim gördüğüm gibi…

Tekraren söylüyorum, benim amacım ülkümü bir basamak yukarı çıkarmak, partime bir oy fazla kazandırmak, meclise bir milletvekili daha fazla gönderebilmektir. Benim arzum iktidardır. Seçilme garantisi olup da canla başla çalışan adaylarımızdan Rabbim razı olsun. Listelerin gerilerinde olmasına karşın liste başıymış gibi çalışanlardan ise binlerce kez razı olsun. Onlar lütfen alınmasınlar ve sürç-i lisanımız varsa haklarını helal etsinler.

Seçimler bitti mi? Bitmediğine göre klasik söylemimizi hatırlatalım. “Ey Türk titre ve kendine dön.” Geçmişte çok az oylarla kaybedilen milletvekilliklerini düşünerek rehavete son vermek ve çok çalışmak şarttır. Ta ki, seçim sonuçları ilan edilene kadar. Burada ne kaldı ki, ben diyeyim bir hafta, siz deyin dokuz gün.

Dua ve niyaz ile sağlık, saadet ve başarılar diliyorum…