Yazdığım konu ile ilk olarak 1999 yılında Köln yabancılar meclisine seçildiğim yıllardı.

Köln Yabancılar meclisine

" Gül Listesi " altında birçok arkadaşım ile katıldık iki arkadaş seçilmiştik " Mustafa Duman " makina mühendisi hem iş arkadaşım.

Aynı zamanda uzun yıllar birlikte Göçmenler için partilerde yerel yönetimlerde eğitim, sanat kültür, spor, şehir planlama birimlerinde çalışma yaptık.

Bu süreç içerisinde Amerika Birleşik Devletlerinde 11 Eylül 2001 terör olayları olmuştu. Almanya'da yaşayan Gurbetçiler olarak bu terör eylemi bizi olumsuz etkilemişti.

O günden sonra Almanya'nın köylerinde, kasabalarında bakkal'da manav'da alış veriş yerlerinde gördükleri. Sakallı, esmer, siyah saçlı, bıyıklı Anadolu'dan çalışmak için gelmiş.

40 yıldır Almanya'da yaşayan Yozgatlı, Çorumlu, Sivaslı, Trabzonlu, Zonguldaklı, Denizlili, Kütahyalı, Gaziantepli, Kahramanmaraşlı, Elazığlı, Kırşehirli vs.vs dünya görüşü siyasi duruşu, mezhebi ne olursa olsun.

Neredeyse topyekun El Kaide terör örgütü mensubu yaptılar bizi. O kadar ki; kırsal kesimlerde Alman polisine günde ‪150 - 200 ihbar telefonu geliyor.

Alman emekliler alış veriş yaparken gördükleri her sakallı Hacı'yı polise ihbar ediyorlar. Ben bizim mahallede bakkalda, markette Useme bin Laden'i gördüm alış veriş yapıyordu diye. Tam böylesi bir süreçte Köln Büyük Şehir Belediyesi partilerin, inanç gruplarının, sivil toplum örgütlerinin şiddete, teröre, savaşa nasıl bakıyorlar içerikli bir Panel düzenlemişti. Bu Panele bütün partiler Sosyal Demokratlar[ SPD ] , Hıristiyan Demokratlar Birliği [ CDU ] , Yeşiller [ Die Grünen ] , Hür Demokratlar Partisi [ FDP ] , Yabancılar Meclisi [ Auslaenderbeirat ] tabii din, inanç temscileri de davet edilmişti. Katolik Kilisesinden papaz, Protestan Kilisesinden rahip, Musevilerden haham iştirak etmişti, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği bir imam ile katılmıştı [ DİTİB ] Köln. Bende bugün ki ismi olan Uyum Meclisi adına katılmıştım. [ İntegrationsrat ] Bunun için bir kaç gün öncesinden " Uyum Meclisi Başkanı " mesai arkadaşım birlikte uzun zamandır Ford İşletmelerinde işci temsilciliği, işci temsilciler kurulunda görev yaptığım.

Türk insanın Gurbetçilerin nerede nasıl, hangi sorunları meseleleri varsa yıllarca koşan koşuşturan ezilenin, mağdurun, mazlumun yanında olan. Düşünce ve fikirlerine değer verdiğim bir dostum kardeşim " Metin Şirin " ile bir konuşma metni hazırladık. O günün konusu, gündemi olan terör ve STK'lar ile alakalı [ Sivil Toplum Kuruluşları ].

Alman kamuoyunun kahır ekseriyetinin Türk'leri terör ile ilişkilendirilme gayreti içerisinde bende Köln Belediyesinde Panele katıldım. Ciddi bir kalabalık misafir dinleyici var. Açılışı Köln Belediye Başkan yardımcısı yaptığını hatırlıyorum. Konuşmasında davet ettiği Kurumsal olan Kilisenin, Siyasi Partilerin, en merak edilen ve herkesin cevap beklediği İslam'ın teröre, şiddete, savaşa nasıl baktığı herkes tarafından heyecanla bekleniyordu. Kilise temsilcileri çıktılar, kendi mezheplerinin ne kadar masum barışçıl olduklarını 10 emri örnek vererek.

İncil'den örneklerle ; " Liebe deinen Naehsten, wie dich selbst, " "kendini sevdiğin gibi başkalarını da sev " gibi tercüme edeceğimiz bir İncil ifadesi. Tabii partilerde daha çok adalet, hukuk, insan hakları vurgusu yaparak ne kadar adaletçi barışçıl şiddete karşı olduklarını anlattılar.

DİTİB Merkez Cami’den tanıdığım imam İslam'ın adının barış, sulh, esenlik, selamet, güvenlik, emniyet olduğunu. İslam dininin hoşgörü olduğu, teslimiyet demek olduğunu savaşa, şiddete, terör hiç bir anlamda, şekilde İslam ile bağdaşamaz diye ekledi. Musevi haham yanımda oturuyordu muhtemelen ‪55 - 57 yaşlarında çok ağırbaşlı olgun konuşmaları ciddiyetle dinleyip not alıyordu.

Arada bir göz göze geldiğimizde anlatılanlara tebessüm ile güldüğünü bunlar ne anlatıyor der gibi ruh hali var geliyordu. Haham'a konuşma sırası geldiğinde ağır hareketlerle yerinden kalktı, hafif bir kambur yürüyüşü ile kürsüye doğru ilerledi. Kürsüye varınca önce bir katılımcıları dikkat ile bir göz taraması yaparak selamladı. Sonra sakin ve seçkin cümlelerle Musevilerin bırakın savaş, şiddet, terör yapmasını aksine terörden, savaştan, şiddeten mağdur olduklarını " SOYKIRIMA " uğradıklarını tarihleri ile sıraladı. Tevrat’tan örnekler vererek Museviliğin barış dini olduğunu ifade etti. Sıra bana gelmişti, bende hazırladığım metni tekrar gözden geçirdim kürsüde kısa bir selamlama sonrası. Almanya'da Türklerin 40. yılı olduğunu bu 40 yıl içerisinde bireysel suçlu suçluların olduğunu.

Bireysel veyahut bazı kalabalık aile mensuplarının, gençlerin hemşeri oluşumların adli suçlar, mafya vari, haraç, kadın ticareti, uyuşturucu suçları içerisinde var oldukları biliniyor, bunların sosyolojik açıklamaları var. Lakin; şunu açıkça ifade edebilirim ki ; 40 yıldır Almanya'da yaşayan Türk Toplumundan örgütlü ve toplumsal olarak ne Alman devletine ne de Alman Milletine herhangi bir terör ve benzeri bir şiddet, eylem olmamıştır olmazda dedim. Bunun en büyük göstergesi bizim burada 40 yıl barış ve huzur içerisinde yaşadığımız diye ekledim.

Almanya'daki STK'ların yaptıkları uyum çalışmalarından bahsettim.

Biz millet olarak geldiğimiz coğrafyalar üzerinde çok farklı kültürleri tanıdık biliyoruz din hanemiz de Doğu - Batı sentezi.

Biz Ortadoğulu değiliz, Alman'ların ifadesi ile ön Asyalı değiliz diye ekledim.

Biz Türk toplumu olarak asimile olmadan Alman yasalarına ve kanunlarına uyarak kendi değerlerimizi kültürel, örf, adet, geleneklerimizi inanç hassasiyetlerimizi koruyarak, entegre, uyum içerisinde yaşıyoruz. Canını, malını, işini, aşını, namusunu, güvendiği ekmeğini yediği Ülkeye karşı herhangi bir kötülük, terör, şiddet eylemi içerisinde olmayacağını.

Tam tersi bu Ülke için her şey yapabileceği " ahde vefa " diye bir kavramı bildiklerini anlattım.

Muhtemelen biraz hamasi duygularla kürsüden geldim yerime oturdum. Haham Köln Sinagog'dan aynı tebessüm ile gülüyordu.

Toplantı, Panel bitmişti ayakta kahve, kek faslı başladı herkes ikişer, üçer, guruplar halinde sohbetlere başlamışlardı.

Haham ile birlikte kalktık salonun bir köşesinde yine o kambur babacan tavırları ile konuşmamı dikkatle dinlediğini notlar aldığını. Dinlerin, hepsinin barış, sevgi, saygı, hoşgörü ifade ettiğini anlattı.

Fakat maalesef gerçeğin öyle olmadığını ekledi. Döndü bana dedi ki: Söylediklerin doğru 40 yıl barış, huzur içerisinde yaşamış olabilirsiniz entegrede olmuş, hatta asimilede olmuş olabilirsiniz. Lakin bunların hiç biri yetmez dedi ve devam etti: Biz dedi; Almanya’da öyle sizin gibi entegre uyum falan 40 yıl barış, huzur içerisinde değil. Biz 500 yıl entegreyi, uyumu bırak asimile olduk biz kendimiz Musevi olduğumuzu unuttuk biz Almanlar ile kader birliği yaptık bir çok savaşa katıldık.

En son 1.Dünya savaşında Almanya için bedel ödedik. Bizim sizin gibi tenimiz buğday renkli, saçımız siyah, farklı bir kültürden gelmemize " rağmen " bedelini çok ağır ödedik.

" Soykırıma " uğradık ‪1933 - 1945 arası 6 milyon Musevi Almanya tarafından katledildi yakıldı dedi.

Burada bu Ülkede yaşamak istiyorsanız " hep teyakkuz da, uyanık " [ Achtsam und Wachsam sein ] olmanız gerek diye ekledi. Hitler ile Yahudi olduğumuzu öğrendik Alman'lardan Alman olmuştuk hatta daha vatansever olduğumuz söylenir. Bunları duyunca tabiri caizse beynimden vurulmuş gibi oldum. İlk olarak Alman'lar ile ilgili düşünmeye başladım.

40 yıldır duyduğum ve ciddiye almadığım bazen gülüp geçtiğim bu süreçten utanmaya, mahcup olmaya başladım.

Musevi Yahudi fıkraları, hatta bazı topluluklarda sohbetlerde Hitler " iyi yaptı " baksana kalanlarda başımıza bela gibi sözleri duyar gibi olduğum çok zamanlar olmuştur.

Bunları hiç araştırmak, bizim için Almanlar evde annemin, eşimin yaptıkları yemekleri, börekleri, çörekleri, pohçaları, tatlıları beğenerek yiyen.

Çok güzel olmuş tekrarını getirebilir misin den ibaretti.

O günden sonra Alman Milletini, tarihini ve İmha Kamplarını, Toplama Kamplarını kendi imkanlarım ile araştırmaya başladım.

" Yahudi SOYKIRIM " nedir?

Kimler yapmış? Teferruatlı öğrenmeye başladım.

Almanya'nın " yeni Yahudileri " olmak istemiyorsak gelecek nesilleri Hz. Ali'nin sözü ile bugünlere göre değil

" Gelecek kuşaklar, zamanlar " için yetiştirmeliyiz.

Yaşadığımız ülkelerin tarihlerini ve Milletlerini iyi tanımamız gerekiyor.

Kalın sağlıcakla