Hukukla devletin bekası arasında doğrudan bir ilişki vardır.Adaleti kaybeden bir ülke zamanla izmihlale uğrar.Bunun için mahkemelerimizin duvarına adaletin bu yönüne işaret eden adalet mülkün temelidir vecizesi yerleştirilmiştir.

17/25 Aralık’tan sonra siyasi iktidar peş peşe adli düzenlemeler yaptı. Kamuoyuna bu düzenlemeler paralel yapı ile mücadelenin şartı olarak sunuldu. Şüphelilerin konutunu,iş yerini arayabilmek için gereken CMK 116’daki makul şüphe ifadesi kaldırılarak yerine somut delillere dayanan kuvvetli şüphe ifadesi getirildi.Yolsuzluğa,rüşvete karışanlar bu şekilde yargının pençesinden kurtarıldı.

İktidar içine düştüğü türbülanstan kurtulduğuna emin olunca geçtiğimiz günlerde çıkarılan yeni bir paketle kuvvetli şüpheden vaz geçerek yeniden makul şüpheye döndü. Böylece herhangi bir somut ve kuvvetli delil olmadan insanların üstlerinin ev ve işyerlerinin aranması kolaylaştırıldı. Makul şüphe kavramı herhangi bir somut delil ihtiyacı gerektirmediği için subjektif değerlendirmelere açık bir kavram. Bu,her güvenlik görevlisinin makul şüpheye kendisinin karar vermesi , dolayısıyla farklı uygulamalara kapı aralamak anlamına geliyor. Halbuki ceza yasaları keyfiliğe,subjektif değerlendirmelere kapalı olması gereken düzenlemelerdir. Bu tip yasalar daha çok delilsiz davalarda kolluğu bir sindirme aracı olarak kullanmak için yapılır. Makul şüphe tabiri herhangi bir delil gerektirmediğinden, odağa alınan kişi veya grupları kolaylıkla göz altına almak,evini, iş yerini basmak mümkün olabilecek.

Suça karışma şüphesi taşıyanların mal varlıklarına el konulması, mahkeme neticelenmeden tedbir konulması da aynı maksada matuf. Makul şüphe, delil olmadan soruşturma yolu açarken, bu düzenleme ile de  mahkumiyet kararı olmadan mal varlığına el koymanın yolu açılıyor.Mal varlığına yargılama bitinceye kadar el konulan, tasarruf imkanı elinden alınan birinin sonunda berat etmiş olsa bile uğrayacağı zararları, ticaret yapıyorsa ticaretinin ne hale geleceğini söylemeye gerek var mı?

Bu yasaları,terörle, devleti koruma ihtiyacıyla izah etmek de  mümkün değil.Molotofun silah sayılması,maske ile kimliğin saklanmasının suç sayılması gerçek amacı örtmeye yeten düzenlemeler  gibi görünüyor.Bu iki yasal düzenleme güneydoğu’da terör örgütünün yaptığı eylemlere bakıldığında bir ihtiyacın cevabı olduğu düşünülebilir..Lakin, iktidarın uzun zamandan beri terör örgütü diye bir derdi yok. Devletin bekası hareket noktası olsaydı, Hakkari’de,Şırnak’ta vali,Kaymakam atayan, bölgede mahkemeler kuran,yol kesen ayrı bir devlet olmanın icaplarına göre davranan örgüt mensuplarının eylemlerine göz yumulmazdı.Mesele devletin varlığının teminat altına alınması değildir.İktidar devlet gücünü siyasi hasımlarını ve top yekün muhalefeti yok etmek için kullanmanın aracı haline getirmiştir.Bir kaç yılda ihale kanununun 165 defa değiştiği bir ülkede, devlet-millet hassasiyetinden söz edilemez. Otoriterleşmeye, yargıda keyfi uygulamalara neden olacak bu tip düzenlemeler başlarda amaçlananı verse de sonradan düzenleyenlerin siyasi sonlarını hazırlar. Bizden söylemesi…