Semboller tarih boyunca toplumlarda statü belirleme ve bireyin toplumda konumlandırmasında en etkili unsur olmuştur. Semboller aynı zamanda toplumda düzenin sağlanmasına katkı yaptığı gibi toplumsal körlüğe de sebebiyet vermiştir. İmamın başına taktığı sarıktan, frak giymeye,  kravat takmaya, yargıçların cüppesinden, başkan, reis, seyit, şeyh gibi statülere kadar…

Peki, bunların toplumsal hayatta ne zararı var, bu semboller birey olmanın, uzmanlaşan sınıfların ayırt edici özelliği ya da değerler silsilesinin bir gereği değil mi?

Aslında bu semboller modern toplumlar kadar geri kalmış toplumlarda da rastladığımız ve kabul görmüş değerlerdir. Bu sembollere karşı kimsenin bir itirazı yoktur. İtiraz; sembollerin normal, anlaşılabilen anlamları dışına çıkarılması ve zırha büründürülerek ayrışmaya ve imtiyazlı hale gelmesidir.

Toplumumuzda nikâh kıyma hadisesi değerlerimize göre herkesin bildiği en basit şartı; en az iki kişini şahitliğinde herkese ilan edilmesidir. Haksızlığın, mağduriyetlerin oluşmaması için pozitif hukuk bunu sözleşmeye dayandırarak çiftlerin gelecekteki mağduriyetlerinin önüne geçmeyi amaçlar. Bu yaklaşım yukarıda saydığım bütün semboller ve statüler içinde geçerlidir.

Oysa günümüzde kişilerin; düşünceleri, eylemleri toplum nezdinde yapıp-ettikleri değerlendirilmiyor. Kişilerin statüleri ve kişiliklerinde ette kemiğe bürünmüş sembollerinin ayrıştırıcı özelliği öne çıkıyor.  Elçilik atamalarında başörtü ölçü olmaya, bir organizasyonda geçmişteki statüleri belirleyici hal almaya, eş-dost imtiyaz sahibi olmaya vesile oluyorsa orada zihni devrim ve yaratıcı düşüncenin toplumlara sıçrama yapmasını da etkisiz kılabilmektedir.

İnsanların kendilerinin ürettikleri değerlere sığınması, zihinlerini o sembollere hapsetmesi kadar ilkel bir anlayış olabilir mi? Siyasi parti sembollerinden toplumda var olan ilkel sembollere kadar giden bir bilişsel zihin, düşünme melekemizi ve yaratıcı -alternatif zihnin oluşumumuzu köreltmektedir.

İnsanoğlu, bu arkaik ve zihni yapılanmamıza ket vuran kutsallaştırılmış statü ve semboller zincirini kırmadan birey olmayacağı gibi modern bir toplumun inşasını da başaramaz.

Zihni devrim; var olan bütün statü ve sembollerin sürekli irdelenmesini, onların güncellemesini, işlevsiz olanların devre dışı bırakılmasını ya da yeni anlamlar yükleyerek değişimini sağlar. 

Zihni devrimde, imtiyazlı sınıflar, kutsal statü ve semboller değil işlevini yerine getiren sembol ya da statüler anlamlıdır.

Bir düşünce sistemi inşa edilip topluma mal edilirken pragmatist özellik taşımıyorsa, insanın derdine deva olmuyorsa ne kadar kutsallaştırılmış sembol ya da statü olursa olsun artık karşılık bulmamaktadır.

Eskimiş hastalıkları depreştirmenin, statülere sığınmanın, sembolleri kutsallaştırmanın topluma karşı buyurucu tavırlar takınmanın hiçbir anlamı yoktur. O statü ve sembolleri kutsallaştıran biziz. Dolayısıyla buyurgan, imtiyazlı zihniyet ve jakobenlik ruhu ile toplumlarda zihni devrim yapılamaz.  Öyle bir toplumda yok artık.