Son haftaya Alevi açılımı ve Dersim tartışmaları damgasını vurdu. Her tartışmada olduğu gibi Dersim meselesinde de ifratla tefritin hakim olduğu bir çekişme ortamına tanık olduk. Tek taraflı bakış tarzı, her zaman eksik ve yanlı bilgi demektir. Eksik bilgi izale edilir ama yanlılık kolayca izale edilemez. Bir şeye inanıp ona göre tavır almanın bilgiyle alakası yoktur. Çünkü tarafgirlik bilgiye bağlı bir durum değildir.

Dersim’de elbette trajik olaylar olmuştur. Ama zaten içinde isyanlar, ölümler, acılar olan her olay trajik değil midir? Sırf trajedisine bakarak tarihi olaylar hakkında hüküm verilebilir mi?

Bazıları için devlet veya onu temsilen asker peşin suçludur. Askerin de devletin de masumu yoktur. Bu kafayla bakarsanız devletin varlığı bile başlı başına bir problemdir. Bu bakış tarzının arkasında devleti zayıflatarak, oluşan boşluğu gönüllerindeki otoritelerle doldurma planı vardır. Dersim’e durup dururken müdahale edilmemiştir.Üstelik bu Cumhuriyet dönemine has bir uygulama da değildir. Ondan önce Osmanlı defalarca bölgeye müdahale etmiş, kimi aşiretleri tedip ederek şekavetten vaz geçirmeye çalışmıştır. Bölge halkının, Çarsancak beylerinin, Keban,Ergani maden mutasarrıflarının Dersim aşiretlerinin eşkıyalığına dair Osmanlı sultanına yaptıkları sayısız şikayet başvurusu vardır. Harmanını Seyit Rızaya’ haraç vermeden kaldıramayan ailelerin çocukları hala hayattadır.

Sadece eşkiyalık olsa susar geçersiniz. Ruslar 1916’da Erzincan’a kadar geldiğinde bir kısım aşiretler Seyit Rıza’nın sağ kolu, akıl hocası Alişer vasıtasıyla Ruslarla anlaşmışlar, Ermeni Murat paşa ile birlikte hareket etmişlerdir. Ruslar bölgede kadınlara musallat olunca Dersim aşiretleri anlaşmayı bozmuşlardır. 1933’e gelindiğinde askere gitme oranı Ovacık’da %10,Hozat’da %10,Nazimiye’de % 25’dir. Yani askerlik çağına gelmiş olanların % 80’i askere gitmemektedir. Bölgenin ıslahı için okul,yol,köprü ve karakol gibi çalışmalar engellenmiştir. Bitip tükenmeyen eşkıyalık hadiselerine, Cumhuriyetin otoritesini ret eden tutumlara rağmen olayın mülayemetle çözülmesi için gayret de harcanmıştır. Aşiretlere hediyeler gönderilmiş, nasihat heyetleri oluşturularak yapılacak işlerin bölgeye getireceği faydalar anlatılmış, hatta askerlik süresi o tarihlerde 2-4 yıl olmasına rağmen Dersim’lilere sadece 6 ay askerlik yaptırılacağı bile taahhüt edilmiş, buna rağmen aşiret reisleri ikna edilememiştir. Bunda nasihat heyetlerine yanlış kişilerin seçilmesinin de büyük etkisi vardır. Kürdistan tarihinde Dersim adlı kitabında Nuri Dersimi bu durumu adeta itiraf eder gibi bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. “Heyettekiler aşiret reislerine nasihat ediyordu, ben onları bir köşeye çekip kışkırtıyordum, der.”

Nuri Dersimi’nin nasihat heyetinde bulundurulması tıpkı çözüm sürecinde seçilen akil adamların durumuna benziyor. 75 yıl önce Cumhuriyeti kuranların düştüğü hatanın aynısına, mevcut iktidar onlarca Nuri Dersimi’yi akil adamlar heyetine seçerek düşmüştür. Netice de saltanatlarının sallantıda olduğunu gören aşiret ağaları halkı yalan yanlış sözlerle kışkırtmışlar, karakollar basılmış, köprüler havaya uçurulmuş ve askere adeta davetiye çıkarılmıştır.

1937 harekatında yapılanlar aşiretlerin yaptığının muadilidir.800 civarında insan ölmüş, başta Seyit Rıza olmak üzere 7 kişi asılmıştır. Seyit Rıza kendisi teslim olmuştur ama o tarihe kadar yaptıkları aldığı ceza ile orantılıdır. Bırakınız isyanı, oğlunu öldüren aşiretten öldürdüğü veya öldürttüğü insan sayısı bile idam alması için kafidir.

1938 harekatı ise sonuçları ile tam bir trajedidir. Binlerce insan katledilmiştir. Dersim’i bir ağlama duvarı haline getiren de 38’de yapılanlardır.Aşiretler yeniden isyan etmeseydi bütün bunlar olmazdı,senelerin birikimi bu şekilde patlamaya dönüştü gibi savunmalar yapılabilir. Ama bunların hiç biri binlerce insanın yok edilmesini meşrulaştırmaz. Aşiret ağalarının çanak tuttuğu harekatın acısını onların kurbanı olan insanlar çekmiştir.

Peki ne yapılmalı?

Bazılarının derdi Dersim’de yanan ocaklar,parçalanan aileler değil. Dersim’i kin ve nefret üreten bir bataklığa çevirmek istiyorlar. Bu, olaylardan ders almak da değil, yüzleşmek de değildir. Bu, düpedüz yeni trajediler hazırlamak için toplumu doldurmaktır. Oysa tarihi olaylardan ders almak gerekir.Hata tek taraflı değildir.Aşiretlerin devlet içinde devlet gibi davranmaları yanlıştı. Devletin bölgeye müdahale etmesi doğru, ama işi 1938’de zulüm ölçüsüne vardırması yanlıştı.Herkes kendine düşen dersi alırsa bir daha bu tip yürek kanatıcı olaylarla karşılaşmayız. Amacımız da bu olmalıdır.