
Av. Dr. İrfan Sönmez
Bunların hesabını kim soracak?
Türkiye’nin son çeyrek asrı bir hatalar tarihidir. Temel sorunlarının hiçbirini çözemediği gibi, onları daha da büyütmüştür.
Bugün ekonomi iyi diyecek bir kişi var mı?
Yahut temel hak ve hürriyetler daha genişledi, demokratikleşmede çok mesafe alındı denilebilir mi?
Egemenlik milletten alındı bir kişiye verildi. Yargı, bağımsızlığını ve tarafsızlığını kaybetti. Kimse yarınından emin değil. Muhalif olmak affedilmez bir cürüm haline getirildi. Defoları, kokuşmuş hayatları yüzünden bazı liderler esir alındı. Hainlikle vatanseverlik arasında bir mesafe bırakılmadı. İyi- kötü, doğru- yanlış ayırımı ortadan kalktı. Tam bir zihin bulanıklığı maşeri vicdanı istila etti.
Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, bir siyaset ve cihat biçimi halini aldı. Din, menfaatperestlerin elinde her türlü kötülüğü, istismarı, zulmü meşrulaştıran bir araç haline getirilerek, insanları frenleme özelliğini kaybetti.
Ama en büyük yanlışlar terör ve bölücülükle mücadelede yapıldı. Önce Yargının idama mahkûm ettiği Apo’nun idamı askıya alındı. Ülkede yayın yapan bir gazetede yıllarca yazı yazmasına müsaade edildi. Ardından avukatları üzerinden örgütü toparlamasına göz yumuldu. Şimdi de Bahçeli etiketli, gerçekte Apo ve ABD kaynaklı bir sözde “Terörsüz Türkiye” projesiyle onunla masa kuruluyor.
Yazar veya -devlet aklı- sıfatıyla bu projeye destek verenler aslında Apo’nun ilk parçalama sürecinden beri savunduğu “Ortadoğu Federasyonu” planına destek veriyorlar. Hedef milli devleti yok edip ülkeyi bir kabileler meşherine çevirmek. Suriye’den, Irak’tan, Afganistan’dan aktarılan nüfusun sebebi de bu. Türk olmayanları ne kadar çoğaltırsanız seslerini o kadar yükseltir, projenizi o kadar rahat uygulama imkânı bulursunuz.
Bu ülkede millet aleyhine yapılan hataların hiçbir bedeli, hiçbir maliyeti yoktur. Ne yaparsanız yapın yanınıza kar kalır.
Oslo görüşmelerinde, devleti temsil eden heyetin başı MİT müsteşar yardımcısı Afet Güneş’ti. Bir görüşmede, PKK heyetine “Şehirleri silahla, cephane ile doldurduğunuzu biliyoruz” demişti.
PKK bir taraftan masada oturup zaman kazanıyor, diğer taraftan şehirlere silah ve mühimmat taşıyordu. İktidarın gönderdiği heyet bunun bir kalkışma hazırlığı olduğunu bile anlayamadı. O silahların üzerine gidilmedi, üç buçuk yıl sonra o silahlarla Hendek terörü başlatıldı. Sekiz yüzün üzerinde askerimiz, polisimiz o silahların ülkeye girmesine göz yumanlar yüzünden şehit edildi. Şehirler, kasabalar harabeye döndü. Araçlar evler kundaklandı. Kaybeden yine Türk milleti oldu.
Kimse o hanımefendiyi çağırıp “Gel bakalım, madem şehirlerin silahla doldurulduğunu biliyordunuz, niye gereğini yapmadınız?” diye sormadı. Soramazlardı çünkü hepsi birden o sürecin parçası ve sorumlusuydu.
İte ite PKK tabanını büyüttüler. Bölge insanını, “Bunlar bizi PKK’nın kucağına atacak” korkusu ile devlete olan güvenini sarsıp karşı tarafa ittiler.
Şimdi de örgütün güya silah bırakma töreni adı altında Habur benzeri bir gösteri yapmasına zemin hazırlıyorlar.
İktidar bu pervasızlığı, bu cüreti halkın vurdumduymazlığı ve devleti ele geçirmiş olmanın verdiği öz güvenden alıyor. Tarihçiler Balkan’lar kaybedilirken İstanbul’un kahvehanelerinin vurdumduymaz, sorumsuz, yaşanan felaketlere kayıtsız insanlarla dolu olduğunu yazıyor.
Aradan bir asırdan fazla zaman geçti değişen bir şey yok, aynı vurdumduymazlık, aynı ruhsuzluk devam ediyor. Böyle devam ederse korkarım ki, savaş kaybetmeden bu kutsal vatanın bölünmesi tehdidi ile karşı karşıya kalacağız.
Unutmayın zamanında alınmayan tedbir ve gösterilmeyen tepkinin zamanı geçtikten sonra telafisi yoktur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.