
Av. Dr. İrfan Sönmez
DİN VE MİLLİYETÇİLİĞİN SERMAYELEŞTİRİLMESİ
Lıah Greenfeld,
Milliyetçilik isimli önemli çalışmasının Türkçe baskısının önsözüne, şu kıymetli tespiti ile başlar:”…Milliyetçilik bireysel kimliğe itibar bahşeder. Böylesi bir itibarın bahşedilmesi, milli kimlik ile diğer tüm kimlik türlerinin temel farkıdır. Milliyetçiliği böylesine çekici kılan da, bu yeni bilincin küreselleşmesinin altında yatan da budur. Milliyetçilik öncesinde, itibar sahibi kimlik her toplumdaki dar bir üst tabakanın hakkıydı.” Milliyetçilik bunu tabana yaymış, belli grupların inhisarından çıkarmıştır.
Ancak tek itibar vasıtası bu değildir. Yazar Arap ve İran örneklerinden hareketle İslam’ın sermayeleştitilmesini de bir itibar aracı olarak değerlendirir, şöyle der: “ İslam , yüzlerce yıldır tek tanrılı Batı karşısına dikilmiş büyük bir dindir. Arap ve İran milliyetçileri , İslamdan, milletlerinin sahip olduğu başka bütün insan kaynaklarını misliyle aşan itibar sermeyesi elde etmişler, İslamı dinsel bir milli karekter haline getirmişlerdir. Süreç içinde İslamı dinsellikten arındırıp ona ihanet ediyor oluşları da onları kaygılandırmamıştır…yapılan mücadele tamamen sekülerdir ve şimdi yaşayan topluluğun konumu ile ilgilidir. Bu amaçla adına mücadele yürüttükleri Tanrı bir araç olarak kullanılmak üzere yer yüzüne indirilir…”
Bu,dinin sermayeleştirilmesi,
Siyasi amaçlarla dinsellikten soyutlanmasıdır. Günümüzde siyasetin manivelası haline getirilen din, hem din olmaktan çıkmakta hem de biz ve onlar ayrışmasının bir parçası haline getirilmektedir. Dine en büyük zararı da onu siyasetinin sermayesi haline getirenler vermektedir.
Greenfeld’in milliyetçilik tanımında demokrasi ile milliyetçilik iç içe adeta birbirinin mütemmim cüzüdür. Zira ona göre; “ milli bilinç, toplumsal gerçekliği eşit üyelerden oluşan egemen topluluklardan ibaret bir şey olarak görür; milliyetçilik modern demokrasinin tamamlayıcı özelliği olan, popüler egemenlik ve eşitlik ilkelerine dayanır.Olduğu haliyle demokrasi bu yüzden mantıksal olarak milliyetçilikle içkindir.Temeli eşit üyelerin bir egemen topluluğu olan millet tanım gereği bir demokrasidir.” Erol Güngör, belki Greenfeld’den çok önce millete dayanan ve ondan neşet eden bir düşüncenin demokrat olması gerektiğini söylemiştir.
Demokrasi, sadece ülke yönetimi ile ilgili bir yöntem değildir. Sivil toplum örgütlerinden, dernek, parti ve sendikalara kadar her organizasyonda uygulanması gereken bir yönetim tekniğidir. Alt organizasyonlarda demokratik bir yönetim tarzı içselleştirilmediği müddetçe en üst organizasyon olan devlet yönetiminde bunu uygulamak zordur. Çünkü demokrasi aynı zamanda bir kültür meselesidir. O kültür
bulunmadığında demokrasi sözde kalmakta, alt organizasyonlarda ahbap çavuş ilişkileriyle yürütülen çalışmalar yıkarıda daha büyük çapta tekrar edilmektedir. Tepeden atamalar, demokratik rekabet kanallarının tıkanması, adamcılık sonunda dönüp dolaşıp iktidarların yolunu otokrasiye çıkarmakta, demokrasi bir ideal olarak kalmaktadır.
Partiler, dernekler, STK’lar demokratikleşmedikçe ülke yönetiminin demokratikleşmesi boş bir iddiadan ileri gitmez.
Sermayeleştirilen her şey sonunda özünü de gerçek hüvviyetini kaybediyor, bir rant ve itibar devşirme aracına dönüşüyor. Adını taşıdığı din ve milliyetçiliğe değil, muhterislerin çıkarlarına hizmet ediyor. İslamcı siyasette dinin, milliyetçilik siyasetinde milliyetçiliğin olmayışı birazda bundandır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.