Muharrem Kızılkaya

Muharrem Kızılkaya

Allah’ım,

Ekonomi ve istikrarsızlık 2002 yılında iktidara geldiğinizde Türk ekonomisi hâlâ nefes alabiliyordu; enflasyon oranları göreceli olarak kontrol altındaydı, işsizlik makul seviyelerdeydi ve döviz kurları henüz yıkıcı bir hâl almamıştı.
Bugün gelinen noktada ise enflasyon, hayat pahalılığı ve işsizlik gibi sorunlar sıradan vatandaşın gündelik hayatını çekilmez kıldı. Cari açık, borçlanma ve para birimindeki istikrarsızlık ekonomik yapıyı ciddi şekilde sarsarken, her yeni önlem bir öncekinin etkisini silip süpürdü.

Yolsuzluk ve ahlaki çöküntü 25 yıl boyunca “Allah bizi utandırmasın” duası adeta boşa edilmiş bir temenniydi. Yolsuzluklar, hırsızlıklar ve ahlaksızlıklar öyle bir boyuta ulaştı ki, suçları örtbas etmek için artık utanma gereği bile hissedilmedi. Kendi suçlarını sorgulamak yerine karşı tarafı utanmadan suçlamak günlük rutin hâline geldi. Devletin tüm kademelerinde görülen bu çöküntü, vatandaşın gözünde utanç kavramını silmiş gibi; çünkü utanç, yıllardır siyasetin önüne geçemedi.

Medya ve ifade özgürlüğü gerçekleri söylemek cesaret isterken, iktidara yanaşan medyanın gaz lambası gibi her şeyi süslediği bir dönemde yaşıyoruz. Haberler ve bilgiler adeta bir illüzyon gösterisi gibi sunuluyor; doğruyla yanlış birbirine karışıyor, vatandaşın aklı bulandırılıyor. Eleştirel sesler bastırılırken, yandaş medyanın alkışlarıyla yükselen propaganda toplumun hafızasında adeta bir silgi görevi görüyor. Özgür düşünce ve ifade özgürlüğü, 25 yıllık süreçte öylesine esnek bir kavram hâline geldi ki, her türlü dezenformasyon sıradan haber gibi sunulabiliyor.

Eğitim ve kültürel yozlaşma 25 yılda eğitim sistemi, öğrenciyi bilgiye değil, itaatkârlığa hazırlayan bir makineye dönüştü. Eleştirel düşünce ve sorgulama yerine ezber ve yönlendirilmiş fikirler ön planda tutuldu. Kültürel alanlarda ise özgünlük ve yaratıcılık yerini popüler ve yüzeysel trendlerle doldurulmuş bir boşluğa bıraktı. Sanat, bilim ve kültür alanındaki yozlaşma, genç kuşakların ufkunu daraltırken toplumun entelektüel birikimi de eriyip gitti.

Dış politika ve uluslararası itibar kaybı 25 yıllık süreçte uluslararası arenada Türkiye’nin itibarı, bir zamanlar sahip olduğu saygınlığın çok altına düştü. Stratejik kararlar çoğu zaman kısa vadeli çıkarlarla şekillenirken, diplomatik ilişkilerde güven ve istikrar neredeyse unutuldu. Komşularla ve müttefiklerle ilişkiler zaman zaman polemik ve krizlerle gölgelenirken, ülke dışarıdan izlenirken “Acaba ne yapacaklar?” sorusu bir rutin hâline geldi. Türkiye, küresel sahnede artık geçmişteki prestijini değil, kriz ve kaos imajıyla anılmaya başlandı.
Darbeler ve iç politik krizler İktidarın kendisi, ülkeye yapılan darbelerin altyapısını hazırlayan aktör hâline geldi. Kendi halkına ve demokrasisine güven vermek yerine, krizleri ve darbe girişimlerini manipüle ederek güç dengelerini kendi lehine çevirdi. Her kaos, her kriz iktidarın anlatısında bir fırsat olarak sunuldu; böylece halk, yaşanan acılara rağmen hâlâ suçluları aramadan “normalleşmeye” razı oldu.

Adalet ve hukuk uzun yıllardır iktidarın kontrolü altına alınmış bir kavram hâline geldi. Hukuk sistemi bağımsızlığını yitirdi; suçlu ve suçsuz arasındaki çizgi giderek belirsizleşti. Yargı süreçleri çoğu zaman politik çıkarlarla şekillenirken, halkın adalete olan güveni ciddi şekilde sarsıldı. Kimi zaman suçsuzlar cezalandırıldı, kimi zaman suçlular korunurken, adaletin terazisi artık keyfi bir şekilde işlemeye başladı.

Mafya ve uyuşturucu pazarına dönüşen Türkiye 25 yıllık süreçte Türkiye, ulusal ve uluslararası mafya örgütlerinin merkezi hâline geldi. Suç örgütleri ve yolsuzluk ağları, siyasetin gölgesinde rahatça faaliyet gösterebildi. Ülke, bir zamanlar sadece transit güzergâh olarak kullanılan uyuşturucu yollarının artık tüketici pazarına dönüştüğü bir hâle geldi. Bu durum, halkın güvenliğini ve toplumun moral değerlerini ciddi şekilde sarstı; suç, adalet ve toplumsal düzen arasındaki sınırlar iyice belirsizleşti.

Yalnızlaşan Türkiye ve Tekno-Despot Liderlik 25 yıllık süreçte Türkiye, AB’den ve dünya topluluğundan giderek kopan, yalnızlaşan bir ülke hâline geldi. Uluslararası ilişkilerde güven ve iş birliği zayıflarken, içeride teknokrat ve despot liderlerin yönetim anlayışı toplum üzerinde belirleyici oldu. Bu birleşim, ülkeyi hem diplomatik hem ekonomik hem de toplumsal olarak izole ederken vatandaşlar her krizle birlikte liderlerin kararlarının gölgesinde kendi iradelerini kaybetti.

Tanrım eğer ölürsem, beni bu dönemin iktidarının resimleriyle defnedin; çünkü bu dünyada cehennemi yaşadım. Bana bu cehennemi yaşatanlardan sorumlu değilim.
İktidarın ifadesiyle “yeni Türkiye”de işlediğim bütün günahların ve beşeri suçların sorumlusu; yolsuzluktan hukuksuzluğa, adaletsizlikten faiz yemeye, hırsızlıktan zinaya, tacizden tecavüze, şiddetten kadın ölümlerine kadar her şeyin müsebbibi, bugünkü iktidar ve onun yöneticileridir.

Allah’ım, sen her şeyi bilirsin, her şeye kadirsin. Ama yine de, Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptığı gibi, mezarımda bir sandıkta iktidar mensuplarının resimleriyle huzuruna çıkmak istiyorum. Cumhurbaşkanından bakana, ilden ilçeye, hatta mahallemizdeki muhtara kadar herkesin isim ve fotoğraflarıyla huzuruna çıkmak istiyorum.

Allah’ım, elbette şunu diyebilirsin: “Size akıl fikir verdim, düşünüp taşınasınız.” Lakin Allah’ım, bende akıl bırakmadılar. Ben ayetlerden bahsedince, “yok öyle bir şey, uydurma” dediler. Allah’ım, hesap günü mezarımın yanında resimleri bulunanlardan hesap sormanı arzu ediyorum. Bunu şimdiden sana bir dilekçe olarak kabul et.

Tanrım, korkum odur ki bunlar sana şöyle diyebilirler: “Üst akıl, şeytan, kâfirler, münafıklar bizi kandırdı.” Ama bilgin olsun Allah’ım, bir mümin olarak senin bildirdiğin gibi “azınlık olarak senin yolunda duran bizleri ise unutma.” Biz uyardık. Belki, sadece belki, bir gün “Allah bizi utandırmasın” duası gerçek anlamını bulur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muharrem Kızılkaya Arşivi

Utanma kavramının toplumdaki yeri

01 Temmuz 2025 Salı 01:59

Dün Firavun, bugün Başkan

22 Haziran 2025 Pazar 20:08

“Türkiye’nin Zencisi”

22 Haziran 2025 Pazar 09:36