
Muharrem Kızılkaya
“Türkiye’nin Zencisi”
“Türkiye’nin Zencisi”
Kimi zaman tarih kendini tekrar eder, ama sahneler ve oyuncular değişir. Amerika’da bir zamanlar siyahiler vardı: zincirlerle getirilen, insan yerine konmayan, tarlalarda çalışan ama vatandaş sayılmayan insanlar. Onlar, sistemin kurbanıydı. Bugün Türkiye’de, demokrasi diye kurulan bir sahnede, benzer bir hikâyeyi farklı kostümlerle izliyoruz.
Bu kez “zenci” İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.
Evet, Türkiye’nin zencisi o.
Bir zamanlar ABD’de bir siyahi, sırf teni yüzünden iş bulamaz, oy veremez, suçsuzken suçlanırdı. Bugün İmamoğlu da ne yaparsa yapsın, iktidarın gözünde hep “yanlış kişi”.
Siyasi görüşü, duruşu, halkla kurduğu bağ — hepsi bir tehdit sayılıyor. Çünkü o, sistemin dışına çıkmaya cesaret etmiş biri. Aynı Malcolm X gibi, aynı Martin Luther King gibi.
Savcılar ise çaresiz. Ellerinde boş dosyalarla dolaşıyorlar; suç bulamıyorlar. İmamoğlu’nun yaptığı ihalelerde, projelerde, açıklamalarında “delil” yok. Ne yapsınlar? Dedektifliğe soyunuyorlar.
Bu noktada memleketten yayılan o meşhur fıkra giriyor devreye:
“İmamoğlu’na suç bulamayan savcı, artık iki gündür babasının tarlasını arıyor.”
Ama işin ilginç yanı, bu bir şaka değil — neredeyse belgesel gibi.
Savcı sabah saat yedide jandarmayla tarlaya geliyor. Yanında bir harita, bir de kroki. Diyor ki:
“İmamoğlu’nun babası bu tarlayı 1982’de ekmiş mi?”
Köydeki yaşlı amca cevap veriyor:
“Ekti vallahi. Domates, biber, biraz da karpuz…”
Savcı gözlüğünü indirip not alıyor. “Demek izinsiz tarım faaliyeti…”
Sonra başka bir görevli geliyor, tarlanın ortasındaki kuyuya bakıyor:
“Bu kuyu ne zamandan beri burada?”
Amca yine cevaplıyor:
“Ben bildim bileli var. Suyu çok güzeldi eskiden.”
Savcı dudak büküyor: “Ruhsatsız sondaj olabilir. Çevre ve Şehircilik’e yazalım…”
Öğlene doğru savcı yoruluyor, tarlada dinlenirken cep telefonunu çıkarıyor.
Üst makama yazıyor:
“Henüz suç unsuru bulamadık. Ama kazmaya devam ediyoruz.”
Evet, tam anlamıyla bir siyasi madencilik faaliyeti: Suç yoksa, toprakta ararlar. Dosya yoksa, delil uydururlar.
Bugün Türkiye’de, “demokrasi” adlı büyük bir tiyatro oynanıyor ama sahnede sadece tek bir aktör var. Diğer herkes figüran olmaya zorlanıyor. Ama İmamoğlu bunu kabul etmiyor. Oyunu bozmak istiyor. Ve işte bu yüzden, sistem onu susturmak için elinden geleni yapıyor.
Amerika’da bir gün geldi; siyahiler artık trenin arkasında değil, en önünde oturmaya başladı. Bugün Türkiye’de de millet, “öteki” sayılanları artık öne koyuyor.
Sandıklar bunu söylüyor. Ve bu da muktedirleri panikletiyor.
Çünkü onlar bilir:
Bir gün gerçek zenciler ev sahipleri sahneye çıkarsa, efendiler perdeden iner.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.