Kıymetli okuyucular yabancı ve ecnebiler gözüyle Türkler yazı serisinin bu hafta 3.’sünü ve sonuncusunu yayınlayacağım;

 Ümit ederim ki faydalı olabilmişimdir…

“Ebu Süfyân Türklerle savaşma konusunda temkinli davranmıştı. Nitekim “Türklere ilişmeyin” hadisinin ravileri arasında oğlu Muâviye de bulunmaktadır. Muâviye, Ermeniye bölgesinde Türklerle savaşıldığını duyduğunda öfkelenerek Ermeniye valisine, “Anası ölesice, sana herhangi bir şekilde onları tahrik etme demedim mi?” diye çıkışarak “Benden emir gelmedikçe onlarla savaşmayın, çünkü ben Rasulullah’ın “Türkler, Arapları sürecek ve yavşan otunun bittiği yerlerde onlara yetişecek” dediğini işittim. Bu sebeple onlarla savaşmaktan hoşlanmıyorum dedikten sonra Allah Resûlü’nden duydum ki” diyerek söz konusu hadisi zikretmiştir” - Sahih-ul Buhari – İbn Kuteybe – el-Meʻârif

Kendi ülkesinde ar@p övme propagandası yapan bir din görevlisi, tabiki Türkleri kötülemeyi de ihmal etmiyor. Ve Türk yurduna gelen ar@p mafyavari sözler ile atar yapıyor. Bunlarda saldırının bir çeşididir günümüzde.

“Dünyada Türklerden başka hiçbir ordu bunca ardı ardına savaşların sonunda ayakta duramazdı. Türklerden başka vatanı uğruna canını vermeye bu denli hazır asker ve millet yoktur sanırım” - General Hamilton - Gallipoli - Çanakkale

“Türklerin en sevdikleri şey hak ve hakikattir. Hiçbir haksızlık yapmadıkları hâlde de defaatle haksızlığa uğramışlardır” - İngiliz Devlet Adamı William Pitt

“Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleği askerliktir. Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun Türk askerinin karşısında düşünmenin hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler” - Birleşik Krallık Ordusu W. Donaldson

“Türkler ölmeyi biliyorlar, hem de iyi biliyorlar. Ben de ölmeyi bilen bir milletin yenilmeyeceğini bilecek kadar tecrübeliyim. Burada Türklere karşı hiç yoktan ordular kurmak ve bu orduları ölüme sürüklemek mümkün. Bu imkanlardan bol bol faydalanıyorum. Fakat, meydana getirdiğim orduları sendeleten bir engel var: Türklerin yaşayan hatıraları! Üç-dört yüzyıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıralarıyla her teşebbüsü sendeletiyorlar. Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu durumda ben, Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyor fakat kazandıkları zaferleri ruhlara ve nesillere nakşedebiliyorlar” - Müttefik Kuvvetler Komutanı Avusturya’lı M. Montecuccoli

“Yine bir cephe savaşında Türklere karşı başarısızlığa uğradık. En kuvvetli olduğumuz Çanakkale’de dâhi başarılı olamadık. Nasıl başarılı olurduk ki? Zira Türkler yuvasına girilmiş aslanların hiddetiyle, cüret ve cesaret kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Bugüne dek böylesine gözü pek millete rastlamadım” - Birleşik Krallık Stratejst Sir Julien Corbet

“Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır” - İngiliz Tümgeneral Sir Charles F. Townshend

“On ulusun, on yiğit adamının gücü tek bir kimsede toplansa yine bir Türk’e bedel olmaz. Türklerin en çok konuştuğu şey savaştır, zaferdir, eğlenceleri ise atları ve silahlarıdır” - Sir Charles Mcfarlene

“Türk’ü anlamamak için tarihe göz yummak gerekir. Haksız saldırılar ve adi iftiralar önünde Türk’ün vakur ve asil kalışı, kuşkusuz körlerin gerçeği anlayamadıklarını düşündüklerinden ve onlara acıdıklarındandır. Bu soylu davranış, o adi iftiralara açık bir cevaptır. Zira aslanlar kral olabilir lakin hiçbir kurdu sirkte oynarken göremezsiniz” - Pierre Loti

“Haydi beni bir daha tutuklayın İngilizler! Ama görüldü ki tutuklama ve öldürmeyle iş bitmiyor! İşte Türkler, kendi cenaze merasimi için hazırlanan tabutlarını, sahiplerinin başlarına geçirdiler. Biz ki Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrı’yı da İngiliz zannediyorduk” - Hindistan Ulusal Kahramanı Mohandas Gandhi

“Türk askeri cesurdur. Bu millet anavatanını sever ve onun için gerekirse çekinmeden canını feda eder” - Ünlü Fizikçi Bilim İnsanı Albert Einstein

“Çağdaşlarımız olan Türkler ve Moğollar. Onlar bozkır sanatını incelediğimiz atalarından şu an iki bin yıl uzaktalar. Fakat o dönemde yaşayan Türkler, Fransızlardan daha uygardılar, hatta Fransızlar yokken Türkler vardı ama henüz evrimlerinin ilkel dönemlerindeydiler. Öte yandan bu topluluklarda yaşamın belli başlı sorunlarına karşı büyük bir duyarlılığa, son derece bilinçli ve derin bir varlık anlayışına rastlanır. Yıllar içinde kendi deneyimlerinden çıkarttıkları derslerin, her ne kadar yüzyılların ve kültürlerinin yok olduğu dönemlerin yıkıcı etkisiyle bozulsa ve bir nebze özlerinden uzaklaşsa da; kalplerinin derinlerinde bir yerde hâlâ varlığını sürdürdüğüne ve genetik miraslarının bir parçası olduğuna inanıyorum. Belki de Anadolu köylüsünü dünyanın en sağlam toprak insanı yapan vatan toprağına bağlılık duygusu, işte bu köklerden gelen bir duygudur. Belki de şehirlilerin köy yaşamına duydukları büyük sevgi buna bağlıdır; sayısız bahçesi ve ağaçların arasındaki evleriyle eski Türk şehirleri buna en iyi örnektir.

Bu toplulukların hayvan ve bitkilere yaklaşımları, yaşam ilkeleri ve bir bütün olarak gördükleri farklı yaşam biçimlerine verdikleri önemi göstermektedir. Böyle bir yaklaşım tüm yaşam biçimlerine saygı duymayı getirecekti; ama bu saygı, yaşamın olmazsa olmaz koşulu ölümü ve öldürmeyi yasaklamıyordu, çünkü öldürülen şey besin kaynağıydı ve insan, hayvan ya da bitki fark etmiyordu. Öldürmek hep aynıydı. Acaba hangi uygarlık, Altaylılar gibi av çemberinde kalan hayvanların birkaçının kaçmasına göz yumup türlerin yok olmamasını sağlamak istemiş ya da meyve ağacında mutlaka birkaç meyve kalmasına dikkat etmiştir? Toroslu Yörük bir oduncunun birazdan keseceği ağaçtan özür dilemesini sağlayan nasıl bir duygudur? Ya da birazdan kurban edeceği horozun boynunu özenle ve şefkatle okşayan köylünün heyecanı nasıl bir heyecandır? İşte bu Türklük bilinci, çeşitli dinlerin ortaya çıkardığı bağnazlıkların ve milletleri sömürmek adına yapılan savaşların karşısında, türlü zorlukların üstesinden gelmek için ihtiyaç duyulan en büyük güç kaynağı olarak tarihin her sahnesinde yerini almaktadır” - Fransız Tarihçi Türkolog Jean Paul Roux

"Günümüzde her modern ulus, farklı etnik kökenlerin karışımıdır. Türklerin gerçek Türk olmadığını anlatmaya çalışmak umutsuz bir çabadır. Türk halkı genetik olarak çeşitlidir ancak dilleri, kültürleri ve tarihlerinden oluşan ortak bir psikolojiye sahiptir.

Avrupalıların aksine Türk boyları hiçbir zaman kendilerini tamamen farklı kimliklere ayırmadılar. Türk kimliği kalır, dil kalır, kültürün çoğu kalır. Coğrafyaya uyum sağlar insanlar, fiziksel olarak birbirinden farklıdır. Keza tüm göçebe bozkır kavimleri çeşitliliğe açıktır ve ilgi duyarlar. Bu nedenle yeni gelenlere veya farklı insanlara karşı temkinli değillerdir. Onları kültürlerine ve toplumlarına dahil etmek için neredeyse içgüdüsel bir refleks vardır, çünkü boyların ve klanların hayatta kalması, büyük ölçüde sayılarının artmasına bağlıdır.

Yeni üyeler eklendikçe insanlar değişir ve gelişir, ancak kültür kalır, dil kalır, sayılarda ve çeşitlilikte güç aramak, Türk kültürünün doğuştan gelen bir parçasıdır. Bu sebeple her boy beyliğe, beylikler devletlere ve her devlet İmparatorluğa dönüşmede dünyanın geri kalanından sayıca fazladır. Türklerin her daim savaşçı bir millet olmasını gerektiren bu şartlar kendi aralarında da yaptıkları savaşlara rağmen hâlâ derin bağlara sahip Türk Dünyasının ortak mirasını oluşturmaktadır. Ruslar ve Ukraynalılar, Yahudiler ve Araplar, Farslar ve Peştunlar, Saksonlar ve Cermenler vb birçok örnekte olduğu gibi birbirinden türeyen, aynı kültürden gelen, aynı dili konuşan fakat birbirine düşman olan toplumların Türkleri anlayamamasının sebebi de budur.

Türk olmak; çok devletler kurmuş olmak değil, ebedi gücün sancaktarı olup Atilla’dan Atatürk’e yürüdüğün yolu unutmamaktır"

Ali Okan Sarıca - Kırım Tatarları Tercüman Gzt.

"Altay dağlarını yol olmaksızın aştık. İrtiş nehrini geçit olmaksızın geçtik. Gece akın ettik. Tan doğarken Bolçu’ya ulaştık. O sırada casus haber getirdi.

Gelen bilgi;

“Yarış Ovası’nda yüz bin asker toplandı”.

‌Bu sözü işitince beylerim;

“Dönelim, hiç bir şey yapmamış olmak yenilginin utancından daha iyidir” dedi.

Şunu söyledim:

Ben Bilge Tunyukuk ve beraberimdekiler buraya Altay dağlarını aşıp geldik. İrtiş Irmağını geçip geldik. Gelmesi zordu. Ama hiç kimse hissetmedi. Belli ki Umay Tanrı, kutsal Yer ve Su Ruhları bize yardım etti.

Dolayısıyla savaşmaktan ne diye kaçacağız?

Düşman çok diye niçin korkacağız?

Sayımız az diye niçin yenilecek mişiz ki? Saldıralım” dedim.

Saldırdık!

Ertesi günü üzerimize ateş gibi kızmış halde geldiler.

Tekrar savaştık.

Onların iki kanadı bizim yarımızdan fazlaydı. Tanrı lütfettiği için onlar çok diye korkmadık, kızıl kanımızı akıtıp ölesiye bitesiye savaştık!"

Bilge Tunyukuk - 720 Ötüken

"Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni özelliği ve kabiliyeti bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Taş kırılır tunç erir ama Türklük ebedidir. Ne mutlu Türküm diyene!”

Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK