Bu sefer başörtüsünü CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gündeme getirdi.

Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’de başörtüsü özgürlüğü için bir kanun teklifi vereceklerini açıkladı. Üstelik konuyu yakın çalışma arkadaşlarıyla paylaştığını ve yakın çalışma arkadaşlarının da bu kanunun kabul edilmesinde TBMM de kabul reyi vereceklerini söyledi.

Tabii bu söylemi duyan Ak Parti başkanı Tayyip Erdoğan başörtüsüne özgürlüğün Anayasaya eklenmesini ve CHP’nin hazırlanacak anayasa teklifine kabul reyi vermesini istedi.

Yani poker oyunundaki gibi masanın elini yükseltti.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’de gündemden kalkmış olan başörtüsü konusunun bu günlerde ülkenin gündemine taşıması iktidara bir can simidi mi olarak değerlendirilmesi gerekir?

Özellikle Kemal Bey için söylenen “Sarı muhalefet” veya “Tayyip Erdoğan’dan sonraki iki nolu Ak Partili Kemal Kılıçdaroğlu’dur”

Tabirlerinin daha yakın incelenmesi gerekiyor galiba.

Türkiye’de ilk başörtüsü eylemini şimdiki Deva Partisi başkanı Ali Babacan’ın halası Hatice Babacan 1967 yılında İlahiyat Fakültesine başörtüsü ile girmesi ile yapılmış ve o gün bu gündür yani yaklaşık 50 yıldır zaman zaman Türkiye’nin gündemine dini inanç sahibi insanlarımızı istismar etmek için ısıtılıp ısıtılıp getiriliyor.

İlk başörtü eyleminin sonucunda zamanın başbakanı Süleyman Demirel şöyle tarif etmişti “Başörtüsü Türkiye’nin hangi meselesini halledecek”

Bundan 55 yıl önce Demirel’in söylediğini aslında tekrarlamak lazım “Başörtüsü Türkiye’nin hangi meselesini halledecek?”

Türkiye’de herkes bilmeli ki Başörtüsü meselesi zaman zaman Türkiye’yi karıştırmak, istikrarsızlaştırmak için üretilmiş, hiçbir şekilde üretenlerin çözümünü istemediği sorun gibi görünen bir sorundur.

Başörtüsü konusunu mağdur savunucusu olduğunu iddia eden siyasetçiler hiçbir zaman kadınların kıyafet özgürlüğünün tanınması olarak görmedi.

Yetişmiş, kendisini ifade edebilen bir insanın ne giyeceğine karışmak tabii olarak o insana bir hakaret olarak kabul edilmelidir.

Erkek olarak eşinizin, kızınızın veya kız kardeşinizin kıyafetini, ne giyeceğine vereceği kararı tanımıyorsanız o insanın kişiliğine hiçbir saygınız yok demektir.

1990’lı yılların sonlarında öğrenim amaçlı başörtülü öğrencilerin üniversitelere alınmaması, başörtülü şehit annelerinin askeri alanlara alınmaması tam bir yobazlık idi.

Bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü kanunu isteme yolu ile iktidara can simidi uzatması gibi 1990’lı yılların sonunda da Başörtüsü üzerinden siyasal dinci bir iktidar üretilmesine sebep olmuştur.

Kemal beyin teklifi ile 28 Şubatçı jakoben baskıcıların yaptıkları aynı iştir.

1967 de de Türkiye’nin sorunu başörtüsü değildi.

Bugün de Türkiye’nin sorunu başörtüsü değil.

Türkiye’de çok yüksek halkı ekonomik olarak ezen bir enflasyon var.

İnsanlar temel ihtiyaçlarını, evlerinin iaşelerini, elektrik su doğalgaz paralarını karşılamakta zorlanıyor. Çöplerden yiyecek toplayanlar, sokakta kalanlar, borçlarından dolayı intihar edenler çoğaldı.

10 milyon sığınmacı istilacı Türk insanının işine aşına ortak geldi.

PKK/PYD devleti güneydoğumuzda kuruldu, Kara gücünü tamamladı.

Yunanistan’da onlarca ABD üssü kuruldu.

Yüz yıl önce emperyalizmin batıdan üzerimize sürdüğü işgalci Yunan ordusunun yanına birde PKK/PYD ve Barzani ordusu eklendi.

Bir kilo patates 15, bir kilo domates 25 TL olmuş.

Sen topluma başörtüsü konusunu getiriyorsun.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarının Tayyip Erdoğan tarafından atandığı gibi bir düşünceye kapılmamak elde değil.

Olmaz mı yoksa?

Tayyip Erdoğan’ın, Hulusi Akar’ın özel kalem müdürleri FETÖ’cü değiller miydi?

O FETÖ’cü özel kalem müdürleri şimdi cezaevinde değil mi?

Bir ana muhalefet partisi başkanının toplumda hiç bir karşılığı kalmamış konuyu toplumun önüne getirmeye ve muhalefeti baltalamaya hakkı var mı?

Yok elbette.

Bir de cumhurbaşkanı olacak?

Hiç olacak iş mi?