Birkaç gün önce televizyon kanallarından birinde tiyatro sanatçılarımızdan biri ile yapılan sohbete rastlamıştım. Sanatçı, yerli oyun yazarlarının yetişmediğinden ve çok istemelerine rağmen yerli oyunları yeterince sahneye koyamadıklarından yakınıyordu. Bu durum yalnızca tiyatro oyunları için söz konusu değil. Roman ve hikâye dalında yeni eserler yayınlanıyor olsa da şiirde kalıcı, iz bırakan eserleri pek göremiyoruz.

            Aslında en çok şiir kitabı basıldığını söylemek de mümkün. Çünkü çalakalem bir şeyler yazanlar ya parayı bastırıp kendi imkanları ile ya da “Kitaplarınızı bilmem kaç bin liraya basıyoruz” diyen organizasyonlara hem baskı parası vererek hem de kendi kitaplarını para ile satın alarak “Nam olsun kar olmasın” babında piyasayı hareketlendirmektedirler. O kitaplar arasında mutlaka iyi şairlerin güzel şiirleri de vardır. Ancak yayınevleri genelde şiir kitabı basmadıkları için şiir yazanlar kendi paraları ile bastırdıkları bu kitapları eşe dosta dağıtmakta, öyle olunca edebiyat dünyasında isim yapmadan/yapamadan sönüp gitmektedirler.

            Benim için de gerçekten sürpriz oldu. Çalışkanlığını, gayretini bildiğim ama akrabam olduğu halde Ankara dışında öğretmenlik yaptığı için yıllardır görüşmediğim kızımız Rumeysa’nın Ankara’da açılan Kitap Fuarı’nda imza günü olduğunu haber alınca sekiz yaşlarındaki ikiz torunlarım Egehan’la Batuhan’ı da alarak hemen gittim.

            Gençlere hayran olmamak mümkün değil. Büyüdüklerini, kendi başlarına iyi ve güzel işler yaptıklarını, yapabileceklerini fark etmesek de oldukça başarılılar ve güzel de bir çevre ediniyorlar. İmza kuyruğu olduğu için ve doğrusu neler yazdığını da merak ettiğim için kitap imzalatıp çıkanlardan birinin elindeki kitabı isteyerek rasgele açtığım sayfada karşıma Veladet şiiri çıktı. Veladet malum, “Doğum” demek. Şiir ise şairimizin dünyaya gelişini değil de adeta hayata yeniden doğuşunu anlatan uzunca bir şiir. Şöyle başlıyordu:

                “Her şeyin üstüme geldiği zamanlardı

            Nem varsa bırakıp yırtıcı bir inançla

            Bulutların üstüne yol aldım.

            Kimi mihnet dedi bu hale,

            Kimiyse cinnet,

            Oysa ki Cennet.

            Kovalanamayacak kadar büyük bir kaçışta

            Açmak içimi

            Ve inanmak

Dünya gözüyle kıyama…”

Rumeysa’nın, görüp okuduğum ilk şiiri idi ve “Nice şiir kitapları gördüm içinde şiir yoktu” diyen biri olarak oracıkta notumu vermiştim. “Bu kitapta şiir var ve kızımız içindeki fırtınaları dışa vuruyor!” Nitekim kitabın arka kapağındaki birkaç cümleden de bunu anlamak mümkün:

“Kanatlarımız olmadan uçmaya, zamandan daha hızlı akmaya mecbur bırakıldığımız bir çağda yaşıyoruz. Hal böyleyken kendi göğsümüze sığmıyoruz. Alaim-i Sema, sizlerden birinin bu kargaşanın tam ortasında kazandığı farkındalık durağıdır. Yeryüzünde sustuklarını, gökyüzüyle konuşmasıdır. Okuyana, dinleyene, anlayana şifa ile…”

Doğrusu ben kendisini çok iyi anladım. Bir meseleyi daha anladım ki çocuklarımızı rahat bırakmalı, onlara imkanlar hazırlamanın dışında kalıplara sokup yönlendirmek için boş yere vakit öldürmemeli, kendi yetenekleri ve ilgi alanlarına gem vurmamalı, akan suyun mutlaka yolunu bulacağını akıldan çıkarmamalıyız.

 Şair, Ön Söz’ünde “Bu kitap benim yeniden doğuşumun ve yaşamımdaki dayatılmış gerçeklere nahifliğimle en dik duruşumun yansımasıdır. Mükemmelliğe zorlanan yüzeysel bir çağda, eksiklerimin tadına vararak ulaştığım hürriyetimin yuvasıdır. Bu yuvanın adı Alaim-i Sema’dır.”

  “Alaim-i Sema” malum, Gökkuşağı demek.  Şair, “Alaim-i Sema ile şiirlerime, çatısı Gökkuşağı olan bir yuva kurdum. İçine, ezelden kalemime verilmiş her ne varsa doldurdum. Şimdi daha evvel tanışmadıklarımıza açık bu yuvanın kapıları” diyor.

Verdiğim örnekler, Us Yayınları, [email protected] tarafından yayınlanan ve seksen sayfa içerisine serpiştirilen yirmi altı şiirden oluşan bu kitap hakkında bir fikir vermiş olmalı. Onun için kitap satın alınarak şairin açtığı kapılardan girilirse daha anlamlı olacaktır. Dolayısıyla biraz da şairin kendisinden, Rumeysa Demir’den söz etmek istiyorum.

Rumeysa Gökmen (Demir) 1985 Burdur doğumlu. Fen Lisesi mezunu olmasına rağmen edebi ve sosyal yönü ile ön plana çıkıyor. Hacettepe Üniversitesi’nde Sınıf Öğretmenliği alanında Lisans, Sınıf Eğitimi dalında Yüksek Lisans eğitimini tamamladıktan sonra öğretmenlik hayatına başladı. Okuyamayan kız çocuklarına yardım ve destek amacıyla geliştirilen bir proje olan Kardelenler hareketi içinde yer alarak yüzlerce Kardelen’le buluştu. Akademik çalışmaları ile Ulusal ve Uluslararası bilimsel toplantılara katıldı. Masal anlatıcılığı konusunda uzmanlaştı ve Hindistan Amity Üniversitesi’nce düzenlenen Uluslararası Hikâye Anlatıcılığı Yarışması’nda ikincilik ödülüne layık görüldü. Yaratıcı Yazarlık, Anadolu Masal Anlatıcılığı, İnteraktif Hikâye Anlatıcılığı gibi alanlarda eğitici eğitimi aldı. Yazdığı öykü ve şiirler çeşitli dergilerde yayınlanan Rumeysa Demir halen Kütahya’da Sınıf Öğretmeni olarak görev yapıyor, edebi ve sosyal faaliyetlerine devam ediyor.

Böylesine örnek çalışmalar yapan faal, çalışkan, gayretli bir öğretmenimize destek olmak, kitabını alıp tanıtmak da görevimiz olmalı.

Kitap için [email protected] ve [email protected] internet adresleri ile irtibat kurulabilir.

thumbnail_20221023_134120