Ulusal birliğini Türkiye’yi tehdit olarak göstererek pekiştirmeyi bir gelenek haline getiren ve tarih boyunca Osmanlı’dan kopardığı topraklarla büyüyen, Küçük Asya felaketi olarak tanımladıkları maceraya rağmen bu ihtirasından hala vazgeçmeyen, ulusal karakter olarak tek başına değil, arkasına aldığı başka güçlerden cesaret bularak hareket eden Yunanistan’ın Türkiye karşıtı stratejik hamleleri sıklaştı.

Yunanistan, jeopolitik ilgi alanları Akdeniz ve Afrika olan ve Akdeniz’den sorumlu en büyük güç olmayı tasarlayan Fransa’yı Türkiye karşısında koruyucusu olarak seçti. Yunanistan, Fransa ile "stratejik ortaklık" kapsamında yaptığı savunma anlaşmalarına bir yenisini ekledi.

Bu yılbaşında Fransa’dan on sekiz Rafael savaş uçağı alımı için anlaşma imzalayan Yunanistan, üç fırkateyn alımı için imza atarken, iki ülke liderleri "Doğu Akdeniz’de tam dayanışma" mesajını verdi.

Artık, Doğu Akdeniz’de  çıkarlarımızın ve haklarımızın karşısında, Yunanistan’ın yanında hesaba katmamız gereken Fransa da var. Fransa’nın Yunanistan’a satacağı savaş uçakları ve fırkateynlerin Ege denizindeki stratejik dengeler için de hesaba katılması gerekmekte.

Macron, imza töreninde ‘’Yunanistan ile ‘’stratejik ortaklığın derinleştirilmesi’’ kapsamında imzalanan anlaşmayla iki ülkenin Akdeniz’de ortak çıkarlarının savunulmasını hedeflediklerini’’ söylerken Türkiye’yi hedefe koyuyordu.

Yunanistan’ın asıl hamisi ise ABD. Soğuk Savaş döneminde Yunanistan ile Türkiye arasındaki stratejik dengeleri dikkate alan ABD, artık açıkça Yunanistan’ın yanında yer almakta.

Fransa ile savunma anlaşması imzalayan Yunanistan, ABD ile Savunma İşbirliği Anlaşması’nı güncelledi.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken imza töreninde, "Bu protokol, anlaşmayı, Yunanistan ile ABD’nin Doğu Aldeniz ve ötesinde güvenlik ve istikrarı ilerletmesine izin verecek kadar dayanıklı hale getiriyor." dedi.

Özeti, Doğu Akdeniz’de haklarımız ve çıkarlarımız karşısında Yunanistan’ın arkasında, artık sadece Fransa’nın değil, ABD’nin de olduğu bir gerçek.

Mitçotakis’e göre bu anlaşma ile ABD, "Meriç’ten Girit Adası’na kadar kritik noktalarda Yunanistan’daki askeri varlığını güçlendirdi. ABD ayrıca, Yunanistan’a yönelik tehdit ve tahriklere birlikte karşı koyma yükümlülüğü altına girdi…" derken Türkiye’ye mesaj gönderiyordu.

Türkiye, ABD ile Rusya arasında denge politikası uygulama hayallerine kapılmışken ABD, Yunanistan ile yaptığı anlaşmalar ile bu ülkeyi ileri bir üs haline getirirken bir taşla iki kuş vuruyordu.

Bu anlaşmalar ile ABD, Yunanistan’ı ileri yığınak üssü olarak kullanabilecek, bu ülkeye yığacağı askeri gücünü Bulgaristan ve Romanya’ya kaydırarak, Rusya’yı Karadeniz havzasında çevreleyebilecek.

Bu anlaşmalar ile ABD, Yunanistan’a yığdığı askeri gücü ile Trakya’da, Ege Denizi’nde, Doğu Akdeniz’de stratejik dengeleri Yunanistan lehine değiştirebilecek, Türkiye’yi baskı altına alabilecek.

Tuhaf olan şudur ki NATO üyesi ABD ve Fransa, NATO üyesi Yunanistan’ı, NATO üyesi Türkiye’ye karşı desteklemek için askeri işbirliği anlaşmaları imzalamakta.

Yunanistan bunu neden ve nasıl başardı. Düşünün…

Şimdi Trakya’da Meriç nehrinden başlayan, Ege Denizi’ni içine alan, oradan Girit'e, Girit'ten Kıbrıs’a, Kıbrıs üzerinden Suriye’ye uzanan bir hat düşünün. Bu hatta, Türkiye’nin karşısında artık Yunanistan ile birlikte ABD ve Fransa’nın olduğunu kabul edin. Bu hatta stratejik dengelerin bütünü ile değiştiğini ve ne yapılması gerektiğini düşünün…

SON SÖZ:

Olmaz olmaz demeyin.

En kötü senaryoyu düşünün.

 Yaptığı anlaşmalarla ABD ve Fransa’dan cesaret bulan Yunanistan’ın Ege Denizi’nde kara sularını altı milin üzerine çıkardığını düşünün…

Nasıl karşılık vereceksiniz? Karşılık vermek için değişen bu şartlarda siyasi irade oluşturabilecek misiniz?

Düşünün…

Bu ciddi stratejik denge değişikliği Türkiye’nin ulusal güvenlik ve askeri stratejisini, yeni şartlara göre yeniden tasarlamasını gerektiren ciddi bir değişimdir.

Bu ciddi stratejik denge değişikliği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin stratejik önceliklerinin, konuşlanmasının, nitelik ve nicelik kapasitesinin, caydırıcı özelliklerinin yeniden planlanmasını da gerektiren ciddi bir değişimdir.

Gelişen bu şartlar, güçlü siyasi irade, caydırıcı askeri yetenek ve sağlam iç cephe gerektirmektedir.

İç cephe güçlü olmadan Mavi Vatan'daki hak ve çıkarlarımızı gerçekleştirmek mümkün değilldir.

Editör: TE Bilişim