Türkiye Cumhuriyeti Kuruluş Felsefesi pazarlık konusu yapılamaz
Yeniden Aydınlanma Derneği Genel Merkez Yönetimi olarak, Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde partisinin TBMM grup toplantısında bebek katili Apo’yu örgütü feshetmeye ve mecliste konuşmaya davetinden sonra sözde "terörsüz Türkiye" adı altında ikinci çözüm sürecini başlattığında, bu sürecin nereye gittiğini görmüş ve konunun vehametini 10 Ocak 2025 tarihinde yayımladığımız basın bildirisi ile kamuoyuna duyurmuştuk.
Süreç başlar başlamaz 3 Ocak 2025 tarihinde Abdullah Öcalan niyetini şu cümle ile açık etmiştir:
Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.”
Biz de dernek olarak Apo'nun "yeni paradigma" ifadesi ile neyi kastettiğini kamuoyuna duyurmuş ve gelişmelere karşı uyarmıştık.
Konu ile ilgili yayımladığımız ilk bildiride aynen şöyle dedik:
“…Ancak terör örgütü lideri ile görüşmeye giden heyetin örgüt liderinin görüşlerini içeren kısa açıklamasında ‘Var olan yeni paradigmaya katkı sunmaya hazır olduğu’ açıklamasının felsefi ‘paradigma’ kelimesi ekseninde bir açıklama olduğunu biliyoruz.
Paradigma sözcüğü felsefe de eski olanın ortadan kaldırılması, ondan sonra yeni bir yapının inşa edilmesi anlamına geldiğinden niyet okumaya gerek kalmadan yeni sürecin niyetini anlamamız için bize yeterli mesajı vermektedir.
Bu cümleyi kuran teröristbaşı, Cumhuriyetimizin kurucu felsefesinin terk edilmesini, yerine yeni bir anlayışın yerleştirilmesini ve kendisinin bu sürece katkı sunmaya hazır olduğunu söylemektedir.
Acı olan ise süreci başlatan ve yürüten tarafların bu sözlerin karşısında bir konum almamış olmalarıdır.”
Aradan geçen süre zarfında yapılan görüşmeler veya daha önceden kurgulanan gelişmeler yaşanmış ve sonunda kanlı terör örgütü kendini feshettiğini ilan ettiği bir bildiri açıklamıştır. Bahse konu bildiride “partimiz pkk; kaynağını Lozan anlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı…”, “soykırım ve asimilasyon” gibi bölümlerinde Lozan karşıtlığı ve Türk devletine yönelik soykırım iddiası dile getirilmiştir.
Bu söylemler bizim daha önce kötü niyeti okuduğumuz paradigma sözcüğünde ki anafikri yani devrimsel değişim fikrini açıkça ortaya koymaktadır. Lozan’ın reddi ve soykırımın kabulü yönünde bir talep zaten Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş paradigmasını değiştirmek, yani devleti kökten değiştirmek anlamına gelmektedir.
Daha önce paradigma vurgusuna itiraz etmeyenler bugünde paradigmanın inşa talebine itiraz etmemekteler ve süreci sürdürmektedirler.
Öte yandan ihanet çetesinin duruşlarını hiç değiştirmedikleri ise açıkça belli olmaktadır. Daha önce paradigmadan bahseden kanlı örgüt liderinin mesajının içeriği bildiride açıkça görülmektedir. Ancak görev ve sorumlulukları Türkiye Cumhuriyeti’nin korunması, kollanması ve sürdürülmesi olanların hain çetenin batıl davalarına bağlılıkları kadar cumhuriyet ülkümüze bağlı olmadıklarını üzüntüyle görüyoruz.
Türk milleti olarak gerek iktidar, gerekse muhalefet partilerinin Lozan ve soykırım kelimeleri merkezinde gerekli, kararlı, ısrarlı, kesin, net ve yüksek sesle itirazlarını bekliyoruz.
Biz Türkiye Cumhuriyeti'ne gönülden bağlı bir sivil toplum kuruluşu olarak bu itirazı yapıyor, esas görevi olanları da uyarıyoruz.
Öte yandan bu nevi çözüm ve barış süreci denilen süreçler ile terör örgütleri ile silah bırakma aşamasında görüşen İspanya ve Birleşik Krallık, hatta Mindanao’nun özerkliğini kabul eden Filipinler bile devletlerinin kuruluş felsefesini pazarlık konusu yapmamışlardır.
Unutmayın, yetkililerin ve sorumluların bu sessizliği onay yerine geçmekte ve tarihe kara bir leke olarak düşmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti başka bir toplumun yasal bir devlet oluşumunu lağvederek kurulmamış, Osmanlı Devletinin kurumsal kimliği ve devlet teşkilatının üzerine saltanattan cumhuriyete geçen rejim değişikliği ile kurulmuştur. Bu kuruluş bir İstiklal Savaşı neticesinde ve toplumun bütün kesimlerinin katılımı ile gerçekleşmiştir.
Lozan Barış Anlaşmasının reddi varlığımızın reddidir. Zira bu durumda Yunanistan, Ermenistan, Gürcistan hatta Fransa ve İngiltere bile vatan topraklarımızı talep hakkını elde edebilirler. Çünkü Lozan anlaşması bu taleplerin önüne set çekmiştir. Lozan’ın olmaması demek bu taleplerin meşru hâle gelmesi demektir.
Bu ahvalde hain çetenin bildirisindeki haddi aşan hususlar siyasi iktidar ve muhalefet partileri tarafından bir an evvel yüksek sesle devre dışı bırakılmalıdır.
Aklı başında olan hiçbir Türk vatandaşı bunu kabul edemez. Kabul etmek, ihanettir.
VARLIĞIMIZ TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN!
YENİDEN AYDINLANMA DERNEĞİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.