Muhalefetin aklına ‘rutin dışı’na çıkmak hiç gelir mi acaba? Salı günlerine sıkışmış sert konuşmalarla sınırlı ve sadece kendi seçmen tabanında karşılık bulan rutinin dışına... Farklı, ses getirici ve orijinal şeyler... Meselâ 17 Aralık’ın yıldönümünde dünya tarihinin en ironik eylemlerinden birini yapmak...  

Onlara teklifim şudur: Bütün gücünüzle 17 Aralık’ta İstanbul veya Ankara’da büyük miting ve yürüyüş düzenlensin... 17 Aralık günü ‘Dünya Masumlar ve Mazlumlar Günü’ilân edilsin... Mitingin adı da ‘Masumlar için iade-i itibar’ olsun...

Amaç, ‘dört masum’un göreve iadelerini sağlamak... Savcılığın takipsizlik kararından sonra ‘temize çıkan’ve adaletin yerine gelmesi için bakanlıklarına geri dönmeleri gereken Muammer Güler, Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar ve Zafer Çağlayan’ın hukukuna sahip çıkmak!..

Madem ki bunlar masumdu, madem ki hükûmete karşı komplo girişiminin kurbanları oldular, o hâlde zalimlere ve komploculara verilecek en büyük ders, onlara sahip çıkmak ve bakanlıklardaki ‘hizmetler’inin devamını sağlamak olmalı değil mi?

***

Bir miting fotoğrafı düşünelim... Binlerce iktidar muhalifi Egemen Bağış’ın posterlerini taşıyor ve ‘Yedirmeyiz’ sloganları atıyor... Diğer yandan binlerce katılımcı Muammer Güler’in resimlerini taşırken, hep bir ağızdan  “Hepimiz Muammeriz”  diye sesleniyor... Erdoğan Bayraktar için en uygun şarkı  “Beraber yürüdük biz bu yollarda”  ya da  “Sen ağlama, dayanamam”...  Ve Zafer Çağlayan, yine binlerce insanın elinde afişleri var ve altında ‘mâsum-u pak’ yazıyor...

Akılda kalıcılığı, etkiyi ve vurguyu artırmak için miting alanı buna göre şekillendirilebilir... Bu dört bakanın gasbedilmiş haklarını savunacak muhalefet temsilcilerinin konuşacağı kürsü ‘para sayma makinesi’ şeklinde kurgulanabilir... Kürsünün oturacağı platform ise ‘ayakkabı kutusu’ şeklinde olabilir... Konuşmacıların başlama ve bitiriş zamanlamaları yüksekçe bir yere iliştirilmiş Zafer Çağlayan saatiyle belirlenebilir...

Zulmün birinci yıldönümü dolayısıyla yapılacak bu eylemde yürüyüş boyunca dört bakanın maketleri omuzlarda taşınabilir... Hükûmete gasbedilen hakların iadesi için süre verilebilir, bu dört bakanın görevlerine iade edilmemesi durumunda konunun dünyadaki insan hakları platformlarına taşınacağı ihtar edilebilir... Ayrıca hükûmetle bir bebek kadar günahsız bu dört bakan arasındaki ‘göreve iade krizi’nin aşılabilmesi için ‘çözüm süreci’ ve ‘akîl adamlar’ heyeti önerilebilir...

***

17 ve 25 Aralık komploysa, bu ‘garibanlar’ın başına gelen nedir? Madem ki iktidar hem bütün bu yaşananların ‘darbe girişimi’ olduğuna inanıyor, hem de ‘darbe mağdurları’na sahip çıkmıyorsa, o hâlde görev muhalefete düşüyor!..

İşte çelişkinin zirve yaptığı tam da bu noktada muhalefetin organize edeceği eylem, fark oluşturabilir, kitlelerin aklındaki soru işaretlerini yoğunlaştırabilir... Operasyonun yıldönümü olan 17 Aralık bu anlamda iyi değerlendirilebilir...

İktidar elindeki medya desteği ve profesyonelce uyguladığı propaganda teknikleriyle son derece başarılı işler çıkardı... ‘Markalar’ inşa etti... Bir çuval lafı akıllarda kalacak şekilde bir veya iki kelimelik özetler hâlinde zihinlere yerleştirdi; ‘haşhaşî’, ‘genel müdür’ veya ‘CHP’nin vagonu’ türünden...

Aynı şekilde marka üretme başarısını muhalefet beceremedi... Bu süreklilik gerektiren ayrı bir propaganda alanı ve muhalefet bu konuda yeterliliğe sahip değil... Şimdiden ağız birliği yapılsa ve Tayyip Erdoğan’ın adı yerine sadece ‘Saraylı’yı oturtsalar, kesinlikle başka ad ve sıfat kullanmasalar bu da bir marka olabilir... Zaten bu işin sırrı bıkmadan usanmadan ‘tekrar’dan geçiyor...

***

17 Aralık’ta bu türden bir yürüyüş ve miting yapılabilir mi? Muhalefetin paşa keyfi bilir... Belli bir kalıp içinde, klişe tavırlarla siyaset üreten muhalefetin iktidarı değiştirmeye yetmediği tecrübeyle sabit... Yeni sözlere, yeni tekniklere, akılda kalıcı, kitlelerde iz bırakan, farklı yöntemlere ihtiyaç var... Sağından soluna dönene kadar on ton kömür yakanlara bizden hatırlatması...