DİLİN IRKLAŞMASI,MÜKTESEP HAK

 İktidarın çözüm süreci boyunca yapılan düzenlemelerden rahatsız olduğunu sanmıyorum. Milletleşme sürecini inkar ve asimilasyon olarak niteleyen bir zihniyetten farklı bir politik tutum beklenemez. PKK’nın bu noktaya gelmesinin nedeni sadece şehirlerin silahla doldurulmasına göz yumulması değil aynı zamanda ayrışmayı derinleştiren kimi düzenlemelerdir.

Batı’da oturup her yerin Ankara,İstanbul,İzmir gibi olduğunu sananlar -bu düzenlemelerin- menfi sonuçlarını göremedikleri için rahatlıkla destek verebiliyorlar. Oysa Güneydoğu’ya küçük bir seyahat bütün kanaatlerini değiştirmeye,ezberlerini bozmaya yetecek. Şırnak’da,Hakkari’de,Sivan’da ,Ankara’yı,İstanbul’u hatta Türkiye’yi hatırlatan hiçbir şey göremeyecekler çünkü.

PKK hep insan hakları üzerinden taleplerini meşrulaştırmaya çalıştı. Adam camiye gidiyor vaaz dinliyor ama anlamıyor,Kürtçe vaaz olsa bu adam dinini öğrense ne olur veya kadıncağız hastaneye gidiyor derdini anlatamıyor,Kürtçe hizmet verilse nolur gibi insani ögeleri öne çıkardı.Bu taleplerin ulus oluşumunda etkisini bilmeyen, bütün müktesebatı Marksist literatürün birkaç eserinden veya birkaç ilmihal kitabından ibaret olanlar da ne var bu taleplerde diye PKK’nın amaçlarına çanak tuttular. Gelinen nokta ortada. Bugün PKK/HDP dilimiz farklı,kültürümüz farklı,etnik kökenimiz farklı ayrı bir devlet istiyoruz diyor. Talepler insan haklarının temini için değil,ayrışmayı derinleştirmek,Özerklik ve federalizm gibi talepleri haklılaştırmak içindi. Buna muvaffak da oldular.

Dil meselesi etnik milliyetçilikte merkezi öneme sahiptir. Kimse etnik kökeninin nereye dayandığını,farklı bir kökenden geldiğini ispat edemez.Köken milliyetçiliğinin argümanları,gerekçeleri zayıftır. Ama dil farklılığı, görünebilen,gösterilebilen bir farklılık olduğu için son yıllarda azınlık milliyetçilikleri dili ırklaştırarak, etnikleştirerek farklılıklarını vurgulamışlardır. PKK/HDP hareketinin ana dilde eğitim hassasiyetinin arkasında bu gerçek vardır. Nitekim ,bunun önünün açılmasıyla birlikte Güneydoğu’da bir çok ilde tabelalar değiştirilmiş,şehirler ortak dil Türkçeye yabancı bir hale gelmiştir. Görünür planda ki yabancılaşmanın hayatın diğer alanlarına da zamanla nüfuz edeceği bir vakıadır.Bununla kimse dilini konuşmasın,öğrenmesin gibi bir şey asla demiyorum. Söylemek istediği resmi dil ve eğitim dilinin tek olmasıyla alakalıdır. Ayrıca Türkçeyi bilmeyenler iddiası yıllardır dillendirilen bizi asimile ettiler,dilimizi unuttuk iddialarını da çürütüyor. Asimile olduysanız Türkçeyi niye bilmiyorsunuz?

Etnik hareketlerin sımsıkı yapıştıkları hususlardan biri de verilen sözleri veya yapılan düzenlemelerle verilen hakları hemen bir müktesep hak haline getirmeleri, taleplerine o noktadan başlamalarıdır. Çözüm sürecinde yapılan görüşmeler de verilen her sözün, sonradan PKK ve siyasi uzantıları tarafından bir kazanılmış hak olarak mütalaa edilmesi bundandır. Son Dolmabahçe mutabakatının ısrarla hayata geçirilmesinin istenmesi,Apo’nun serbest bırakılmasına dair talepler hep en küçük söz ve taahhüdün kazanılmış hak olarak mütalaa edilmesinden kaynaklanmaktadır.Uludere’de yanlışlıkla atılan bombalarda ölenlerle ilgili tartışmalarda da aynı mantığı görmek mümkündür. Kaçakçılık suçtur,Uludere’de bombalara kurban gidenlerin kaçakçılık için orada bulundukları sabittir. Olay tartışılırken kimse ama onlar da kaçakçılık yapıyorlardı,yasa dışı bir konumdaydılar diyememiştir. Yıllarca yapılan kaçakçılığa göz yumulması, onu o bölge halkı için müktesep bir hak haline getirmiş,yasa dışılığını ortadan kaldırmıştır. Keza bölgede yüzde 80 civarında olan elektrik hırsızlığı da bugün hırsızlık olarak mütalaa edilmekten çıkmış bölge halkının bir hakkı gibi değerlendirilmeye başlanmıştır. İspanya’nın Katalonya ve Bask bölgelerine bakıldığında aynı kazanılmış hak mantığının oralarda da cari olduğu görülecektir.Bu iki bölgeye 1930 lu yıllarda verilen kısmi Özerklik Franko döneminde kaldırılmış ancak her iki bölge bunu kazanılmış bir hak olarak mütalaa edip, mücadelesini hep hakkı gasp edilmiş bir topluluk olarak sürdürmüş, dünyaya da böyle anlatmışlardır.

Onun için siyaset yapanların ağızlarından çıkan her lafın büyük önemi vardır. Oslo’da şunları söyledik ama şimdi vaz geçtik demekle bu iş bitmiyor. Millete ait olan üzerinde kimsenin ulu orta tasarrufta bulunmaya hakkı yoktur. Söz bir defa ağızdan çıkınca birilerinin gerekçesi,malı,kazanılmış hakkı olmaya başlıyor. Bugün niye Dolmabahçe ve Oslo mutabakatlarına bu kadar vurgu yapıyorlar? İktidar ne verdiğini bilmiyor ama onlar ne kazandıklarını bildikleri için,” anlaştık artık dönemezsiniz,” diyorlar.Bu bakımdan tek devlet,tek millet,tek bayrak,tek vatan diye bağırmak yetmiyor,onun icaplarını yerine getireceksiniz.Yoksa kendinizi de ülkenizi de ateşe atmış olursunuz. Tıpkı şimdi olduğu gibi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi