
MHP ve KOALİSYON
7 Haziran’dan sonra MHP odaklı sinsi bir kampanya yürütüldü.
Buna biraz da MHP sözcülerinin çelişkili beyanları,ikircikli tutumları çanak tuttu.
Belli çevreler MHP’yi AKP’nin önünü açmakla suçladılar. Ortada hiçbir görüşme anlaşma belirtisi yokken , AKP’nin suç ortağı ilan ettiler. Oysa MHP ile AKP arasında bugüne kadar yapılmış resmi bir koalisyon görüşmesi yok. Alt düzeyde zaman zaman yapılan temaslar ise tamamen –kulis- ve –zihin jimnastiği- düzeyinde kalan görüşmeler…
MHP’yi AKP’ye koltuk değneği olmakla suçlayanlar aynı zamanda MHP’yi hükümet görüşmelerinden kaçmakla da suçluyorlar. Bu tezat asıl maksadın MHP ve onun misyonunu zayıflatmak olduğunu gösteriyor.
MHP baştan beri koalisyon için üç şart ileri sürdü. Çözüm sürecinin bitirilmesi,17/25 Aralık yolsuzluk dosyalarının açılması ve Cumhurbaşkanının anayasal sınırlar içine çekilmesi… Bu taleplerin hangisine yanlış denilebilir? Hırsızlığın hesabını sormayan bir parti onun ortağı olur. Çözüm sürecinin bugün vatanı paylaşmak olduğu ortaya çıktı. Bunun devamını istemek ancak PKK ya vatan vermeyi kabul etmekle mümkün.
Cumhurbaşkanının anayasal hudutlara çekilmesi ise bu iki sorun kadar önemli bir problem. Erdoğan’ın başkanlık hırsı ve 17/25 aralık dosyalarını örtme gayreti siyaseti tıkamış durumda. Dün," ülkenin rejimi fiilen değişmiştir," şeklindeki beyanı halkın onay vermediği, yasaların müsaade etmediği bir yetkinin kanunlar çiğnenerek kullanılması anlamına geliyor. Böyle bir durumda hükümet kurulabilir mi? Rejimin fiilen değişmesi demek, Erdoğan’ın kendini başkan olarak görmesi icraatlarını ona göre yapması demektir. Başkanlık rejiminde hükümeti başkan kurar.İcranın başı başkandır. Parti başkanlarının ve yetkisiz başbakanın hükümet kurma yetkisi yoktur. Erdoğan’ın bu açıklaması itiraf gibi bir açıklamadır, açıkça Davutoğlu’na senin hükümet kurma yetkin yok,partilere ve yasama organına da sizin kuracağım hükümeti onaylama veya düşürme yetkiniz yok demiştir. Bu durumda bir koalisyon kurulabilir mi? Erdoğan fiilen rejimi tıkamış,ülkeyi kendi kişisel hırsları ve egosu için istikrarsızlığa mahkum etmiştir. Daha MHP ile AKP yönetimi bir araya gelmeden Bahçeli muhatabım değil şeklindeki açıklama da aynı maksada matuftur. Bu, hükümet kurmanızı istemiyorum demektir. Dolayısıyla, MHP’nin CB anayasal sınırlara çekilmeli talebi son derece yerinde ve doğru bir taleptir.
MHP’nin problemi bunları anlatamamak,çelişkili,anlamsız, muğlak beyanlarla kendini istikrarsızlığın sorumlusu haline getirmektir. Bir politikanın doğruluğu kadar takdim biçimi de önemlidir. MHP 7 Haziran’dan beri kendini anlatmakta zorluk çekiyor.Her biri siyasi istikrarsızlığa son verecek taleplerini kitlelerin vicdanına aktaramıyor. Bunda iyi yönetilmemek kadar medyada en büyük ağırlığa sahip Kürtçü-Ermenici lobinin de etkisi var. MHP’li bir iktidarın çözüm süreciyle devletleşme aşamasına gelen PKK’nın önünü keseceğini, yeniden başa döneceklerini biliyorlar. Onun için MHP’yi sebepsiz, gerekçesiz eleştirerek itibarsızlaştırmaya, iktidar denkleminin dışına itmeye çalışıyorlar.
Önümüzdeki günlerde Davutoğlu ile Bahçeli bir araya gelecekler. Bundan bir hükümet çıkacağı hususunda doğrusu çok umutlu değilim. Erdoğan faktörü olmasa mevcut siyasi tablodan bir iktidar çıkarmak mümkün. Bu biraz da Davutoğlu’nun başbakan gibi davranmasına bağlı. Kendi uhdesinde olan bir yetkiyi Erdoğan’a kullandırması, siyaseti çözüm üretemez hale getirmiştir. Hükümet kuramamak bile sarayın bir stratejisi. Yarın toplumun önüne tek parti iktidarı olmayınca olmuyor diye çıkacak,bunu parlamenter sistemin zaaflarına ve artık devrini tamamladığına bağlayacaktır.Taraflar daha masaya oturmadan Bahçeli’yi muhatap almayacağım demesi bu stratejinin bir parçası. İbre erken seçimi gösteriyor. MHP kendine giydirilmeye çalışılan, iktidar olmak istemiyor, ne istediği belli değil imajını kırmadığı takdirde 7 Haziran’daki seviyeyi korumakta zorluk çeker.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.