Hayat bir mücadelenin adıdır. İnsansa en çok kendi ile mücadele eder. Ama mücadelenin içinde bunun farkına da varmaz. Varıncaya kadar da yıllarını alır.

İnsanın kendisi ile mücadelesi de birçok elle tutulmayan değerlerin bileşkesinden oluşur. İşte burada da insan kılığına bürünür.

İYİ veya KÖTÜ.

Seçimleri ise görünmez kavramların kullanımındaki ustalığı,  oluşan kişiliğin niteliği ve de kararlarının bütünü belirler.

Yani kişinin nerede,  neyi, nasıl kullanılmasına karar verme yetkisine bağlıdır. Oluşumu, önce aliden sonrada toplumun gerektirdiklerinden alır. Ama önce anneden geçer.

*

Defalarca yaşadığım ve çevremde gördüğüm çok şey hayatımda/mızda unutma diye iz bırakmaya devam ediyor.

Bu aralarda aklım, öfkem ve vicdanım arasında boğuşup duruyorum. Mantık hakimlik yapmaya çalışıyor.  Her seferinde olduğu gibi galiba aklım vicdanıma uyacak gibi.

Öfkeyi beslersen kötülük, umudu beslersen iyilik çoğalır diye kendimi ikna ediyorum.

İnsanın ölçüsünü en çok belirleyen etkenler ise; Akıl

Öfke

Vicdan

Sevgi

Umut

Zekâ

Korkudur diyorum.

Bu görünemeyen kaynaklar da mantığı, kini, öfkeyi, şefkati, hüznü, onuru,  hırsı, mutluluğu, neşeyi, kederi, aşkı, intikamı vs. besler ve şekillendirir. Toplamı Düşüncelerimizdir. Düşüncelerimizi yönetmemiz ise KARAKTERİMİZİ oluşturur. Bu da insanın kendine bağıdır.

İçimizde, düşüncelerimizde ne varsa onu yansıtırız.

Öyle durumlar yaşar ki insan denen canlı, akıl çalışarak öfkeyi körükleyebiliyor.  İşte orada durup biraz dinlenmek gerekiyor.  Akıl doğru söylüyor ama öfkenin yıkımı büyük oluyor. Sabret demek gerekiyor. Mantık haydi devreye gir, hâkimlik yap diyerek öfkeyi yenebilmek marifet oluyor.

Vicdana sığınmak, sabırla beklemek, UMUT edip hayata tutunmak gerekiyor.

Öyle zamanlar oluyor ki her seferinden vicdanımızdan vuruluyoruz.

Tekrar, tekrar, tekrar…

En yakınlarımız seni tanıdığı için tepe tepe kırıveriyor. Çoğu kez de yalanlara sığınıyorlar. Kendi çıkmazlarını yalanla senin üzerine yorgan gibi sermeye çalışıyorlar.

İşte öfke hazır piyade devreye giriyor.

Sonra amalar geliyor sevgi devreye giriyor, rağmen diyorsun sevgiyi umutlandırıyorsun.

Sabırla goruk helva olur diyorsun ama karşıdakilerin huyu değişmiyor ki her defasında kırıkların sayısını çoğaltıyorlar.

Dayanamaz duruma da getirdiklerinde bir HADİ ORADAN çekip arkada bırakıp, önüne bakman gerektiğine karar veriyorsun.

Veee YARADANA havale ediyorsun. Yaradan her şeyin en güzelini bilir deyip umuda tutunuyoruz.

Bir noktadan sonra da KENDİMİZE de sıkı, sıkı tembih ediyoruz sakın AFFETME. Boş ver ve yok say.

Kendimizi korumanın tek yolu bu sanki ne dersiniz?

Eninde sonunda gerçekler ortaya çıkıyor ama bu süreç insanı çok törpülüyor, kırıyor üzüyor, sonucunda vicdan rahat olunca ŞÜKÜR de büyük oluyor.

*

İnsan sevdiklerinin kırımına bir süre direnç gösterip kırmaktan, üzmekten korkuyor. 

Bu korku karşıdakine cesaret verip kırmaya devam edince kendi iyiliğin için dur bakalım orada demenin bir yolunu öfkelenmeden bulmak gerekiyor. O anı bulamayınca da dönüp yokmuş gibi hayatından çıkarmak gerekiyor belki de.

Kör kuyulara düşünce vicdana sarılıp umudu merdiven ediyoruz da o an içimiz acısa da umut diyoruz umut.

İşte tam burada öfkenin esaretinden kurtuluruz. Hırsın mantığa egemen olmasına izin vermeyiz. Hırsı öfkeyle asla buluşturmamak gerekiyor.

Şayet, öfkeye bürünürsek, ateşiyle insanlık yanar.

Güvenilir insan çelik gibidir, fenalık arayan ise fare gibidir. Ne kadar uğraşsa da çeliği kemiremez… Deyip yolumuza bakmamız gerekiyor.

*

Kötülük düşünenler ufacık bir şey yakalasalar bir kıvılcım olup sadece ocakları değil koca ormanı yakar, coşkun akan sele dönüşür önüne ne gelirse yıkar, sürükler götürtür, afete dönüşür.

Öfke hiddeti ateşler şiddette dönüşüverir.

Bu yangında kendi de yanar, yandık sıra daha hırslanıp kendi ateşinde kül olur. Heyhat iş işten geçmiş olur.  Ama hala küllerinden yalan alevler çıkarmaya çalışır durur.

Şayet, vicdan devreye girip umuda tutununca sevgi eşliğinde iyiliğe dönüşür insanlık kazanır. İnsan olabilmemiz için öyle de olması gerekmez mi?

İnsan sevdiklerine kötülük edemez, sevdiklerimizin bizi sevmediğini görmek kadar da vicdanı yaralayan acı yoktur.

Sevecek diye de bir şey yoktur ama kötülük etmesin istersin ama olmuyor işte.

Kötülükle beslenenlerden vicdanlı bir davranış beklemek, elma ağacından karpuz vermesini beklemek kadar da umutsuzdur…

Öyle kişiler vardır ki Tanrım vicdanımı o kişilere karşı uyandırma diye dua ettiğim de olmuştur.

Belki yalancı beyinlerin kötülüğünden uzak durup kendimi korumak aynı hataya düşmemek için yaradan bu duayı ettiriyordur bana diye de düşünüyorum.

Akıl vicdana sığınınca her zaman iyilik doğuruyor. Bunu gördüm.

Yapılan kötülükler karşısında, öfkenin eşliğinde yol aldırırsak, hiddet ve şiddetle besleyip vahşete, insanlığın köküne kezzap dökülmesine neden olmaz mıyız?

İnsan olma mücadelesinde umudumuza tutunup, vicdanımıza sarılıp, sevginin ışığında insanlığımızı korkmadan yaşamak en büyük umudumuz olsun.

Yaradan’a sığınmak O’nun ADALETİNE sığınmak en büyük tesellidir. Veee sonucunu görmek de en büyük huzurdur.

Neyi beslersen o çoğalıyor.

İyilikleri besleyelim aklın ve mantığın eşliğinde vicdanımıza sarılıp bekleyelim.

Yaradan neylerse güzel eyler.

Kalın Sağlıcakla__ İlahi Adalette zaman aşımı yok __Meyrem’ce