Çözüm sürecinin PKK’dan başka memnun olanı yok. İktidar milletvekillerinin son günlerde dillendirmeye başladıkları şikayetler o cephede de işlerin yolunda gitmediği kanaatinin hakim olmaya başladığını gösteriyor.

Önce Ensarioğlu devletin bıraktığı boşluğu PKK dolduruyor dedi. Ardından bir başka Diyarbakır milletvekili Cuma İçten,PKK dindar Kürtleri göçe zorluyor açıklamasın ı yaptı, en son Mehmet Ali Şahin, PKK’nın vergi topladığını itiraf etti.

Cemaate yönelik operasyon güya tecezzi kabul etmeyen devleti korumak için yapılmıştı. Oysa cemaatin ortak olduğu,siyasetini belirlediği bir devlet yoktu. Bazı kurumlarda belki ciddi sayıda bir personel gücüne ulaşmışlardı, o kadar. Halbuki, PKK çözüm süreci devreye sokulduğundan beri fiilen devletin ortağı durumunda. Cemaat iktidar olmak istiyor diye yeri göğü inletenler, Apo ile paşa paşa iktidarı paylaşıyorlar. Yol haritasını o çiziyor, HDP ye o yön veriyor, Kandil’e talimatlarını devletin milli olması gereken kurumu vasıtasıyla gönderiyor. Kobani’deki yapılanmayı koruması için iktidara şantaj yapıyor. Ne istiyorsa emir telakki edilerek yerine getiriliyor.

Aradan iki yıl geçti, iktidarın bunca tavizine rağmen PKK ne silah bıraktı, ne ülkeyi terk etti. Terör örgütü çözüm süreci ile yakaladığı meşrulaşma ve bölgeye hakim olma imkanını asla kaybetmek istemeyecektir. Süreçten beslenen bir hareket o sürecin sona ermesini, elde ettiği avantajları kaybetmek ister mi? PKK’da bunu yapıyor, hem örgüt faaliyetlerini bırakmıyor, hem de iktidarı süreci sonlandırırsan şöyle olur, böyle olur diye tehdit ediyor.

Düğme başta yanlış iliklenmişti, örgüt liderinin konumunu tahkim ederek yürütülen bir süreç ondan ve örgütünden başka kimseye hayır getirmez. İki yıldır devlet fiilen PKK’nın daha çok semirmesi, daha çok güçlenmesi için faaliyet yürütüyor. DGB genel başkanı İdris Bal daha süreç başladığında dönemin Başbakan’ı Erdoğan’a verdiği bir raporda, bunun sonu ya Özerklik temelinde ya da doğrudan doğruya bölünme demiş, bu yüzden de mimlenip sonradan partiden gitmeye mecbur edilmişti.

Oyunu sahneye koyanların ülkeyi nereye götürdüğünü bilmemelerine imkan yok. PKK hiçbir faaliyetini, hiçbir eylemini gizlemiyor. Nihai hedefinin Birleşik Bağımsız Kürdistan olduğunu bas bas bağırarak söylüyor. Apo hiçbir amacından vaz geçmediğini beyan ediyor. Karayılan son bir yılda örgüte 1085 kişinin katıldığını övünerek anlatıyor. Bir süreç düşünün ki, örgütü güçlendiriyor, militan sayısını artırıyor, şehir yapılanmalarını yaygınlaştırıyor, toplumu seferber etme kapasitesini yükseltiyor, buna barış süreci denilebilir mi?

Söylenenle gidişat arasında tam bir zıtlık söz konusu, iktidarın söyledikleri ile ülkenin gidiş yönü birbirine ters. Bitecek denilen her şey eskisinden daha da büyüyerek devam ediyor. İktidar milletvekillerinin de görüp itiraf ettikleri bu parçalanmayı durdurmak için ne yazık ki tek bir adım atılmıyor.Görmemek bir kusurdur, görüp de gereğini yapmamak ise kasıttır. Başbakan Davutoğlu’nun Filipinlerde Moro bölgesine tanınan Özerkliği öve öve bitirememesini  bir tarafa not etmek lazım. Bu öngörülmeyen bir durum değil, Türkiye bile bile özerklik temelinde parçalanmaya götürülüyor. Önce Özerklik, sonra Birleşik Bağımsız Kürdistan…