Av. Rubil Gökdemir ile yaşanan gözaltı sürecinin ardından görüştük. Hukuk konusundaki birikimleriyle topluma ışık tutan Rubil Gökdemir, hem bir hukukçu, hem bir siyasetçi, hem de bir toplum bilimci olarak görüşlerini bizlerle paylaştı. 

15 Temmuz ve sonrasında ülkemizde gerçekleşen olayları değerlendiren Av. Rubil Gökdemir, devletin en bekâsı ve temelinin “adalet” olduğunu özellikle vurguladı. Gökdemir’e, FETÖ’cü yapılanmayı, cemaat-tarikat ilişkilerini, Türk Milliyetçiliği hareketini, MHP’yi, gözaltı sürecinde yaşadıklarını sorduk. Kendisi de tüm içtenliğiyle cevap verdi. 

Röportaj: Hakan Sönmez

- Siyaset ve gündeme dair siyasetcafe.com’dan yazılarını takip ettiğimiz Rubil GÖKDEMİR’e  göre Türkiye 15 Temmuz’da nasıl bir günü yaşadı?

Bu sorunuzun cevabını tam olarak verebilmek için, kaynağını siyasi ve toplumsal tarihimizden alan ve çeşitli faktörleri  bir arada gözeten uzun bir dönemi analiz etmemiz gerekir.  Ancak bu röportajın kapsamını dikkate aldığımızda bu kadar derin analizler yapmak imkânına maalesef sahip değiliz. Bu sebeple ifade etmek isterim ki,  15 Temmuz kalkışması daha ilk saatlerinden itibaren hepimizin fark ettiği üzere, tarihimizde çok sayıda örneği bulunan askeri darbelerden farklı idi. Bu farklılığı  anladıkça, tam bir şaşkınlık ve aynı ölçüde bir büyük bir travmayı yaşadık.  Türk Milleti emsalsiz ferasetiyle birkaç saat içinde bu tuhaflığı fark etti ve söz birliği etmişçesine darbe girişimine top yekûn karşı koydu. 

Aradan  daha birkaç gün bile geçmeden hepimiz anladık ki,   15 Temmuz darbe girişimi;  küresel güçlerin Sevr’i hortlatacak şekilde yüzyıllık hesaplarını “yerli” zannettiğimiz taşeronlar vasıtasıyla gerçekleştirmek istedikleri alçakça bir günün adıdır. Kanaatim şudur ki,  alçakça planlanan 15 Temmuz darbesinin başarılı olması değil, darbe vasıtasıyla kaos ve iç savaş çıkarılması amaçlanmış ve devamında ülkenin dış güçlerin müdahalesiyle birlikte bölünmesi hedeflenmiştir. Bu sebepledir ki  15 Temmuz;  bir milletin yeniden dirilişi ve devletine derin bir milli şuurla sahip çıktığı günün adıdır.

LİDERLER VE HALK DEMOKRASİNİN YANINDA DURDU

- Türk siyasetine yön veren siyasetçilerin ve siyasi liderlerin tavırlarını nasıl buluyorsunuz? 15 Temmuz FETÖ’cü darbe kalkışmasındaki ve sonrasındaki duruşları Türk siyasetinin geleceğine yeni bir pencere açabilir mi?

Türk Milleti ve milletimizi temsil noktasında bulunan siyasi liderlerimizin basiretli ve kararlı tutumları sebebiyle aradan 12 saat bile geçmeden, bu alçakça saldırı bertaraf edilmiştir. Hain darbeyi planlayan ve sonucu mutlak başarı olarak hesaplayan küresel güçlerin,  Türk Milletinin bu şanlı direnişi sebebiyle birkaç gün boyunca yaşadıkları suskunluk ve şaşkınlık hepimiz hafızalarındadır.

Bu vesileyle başta devletimizi temsil eden Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN ve milletin farklı siyasi kesimlerini temsil eden Başbakan Binali YILDIRIM, MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ, CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’nun demokratik rejime sahip çıkan milli duruşları ve medyanın ortak tavrı ve Türk milletinin de ortaya koyduğu  seferberlik ruhu; şanlı direnişin ilham kaynağı olmuştur. Bu aşamada siyasi rekabet ve muhalefeti  bir tarafa bırakarak ve hakşinaslığın gereği olarak bütün liderlerimize bu mânâda destek vermek hepimizin milli görevidir.

TEBAADAN HÜR VATANDAŞ ÇIKARMA PROJESİ MAALESEF AKİM KALDI

- 15 Temmuz sonrası Türkiye’yi kana bulayan FETÖ’cü yapılanmanın boyutları tüm toplumu derinden etkiledi. Siz bu yapılanma hakkında ne düşünüyorsunuz?

Az önce kısaca temas etmeye çalıştım. 15 temmuz öncesi “anlı secde görenler” ölçüsüyle koruduğumuz ve vaktiyle ”cemaat”“hizmet hareketi” adıyla söz söyletmediğimiz, toz kondurmadığımız  ve  kendi elimizle toplumsal  meşruiyetlerini artırdığımız FETÖ’cü yapılanmanın kanlı kalkışması karşısında millet olarak tam bir şaşkınlık yaşadık.  Nasıl olur da, yardım etmek için yarıştığımız, organizasyonlarında gözükmek için çırpındığımız bu halim-selim insanlar ölüm olup, milletin üzerine kurşun diye yağardı? 

Bu yapının ve yapılanmanın  boyutlarını anlayabilmek için, tarih, din sosyolojisi ve siyaset bilimi disiplinlerinin kavram ve değerlendirmelerine baş vurmamız gerekiyor. Bilindiği üzere;  mezhep, tarikat ve cemaat gibi yapıların motivasyon kaynağı, başka hiçbir ideolojiyle karşılaştırılamayacak ölçüde kuvvetli dini inanışlardır. Tabi ki, sorunuzun cevabı olarak burada teolojik bir tartışmaya girmeksizin, rasyonaliteden ve gerçeklik algısından koparılmış ve tek taraflı “dini telkin” ve “eğitim” süreciyle, “birey”  olmanın ağırlığını taşıyamayacak nitelikteki bir insan topluluğuna tanınan ve  devlet eliyle “hayatı kolaylaştıran statü ve fırsatları” göz önünde bulundurmadan bu yapıyı anlamak mümkün değildir. Fetö dediğimiz yapının suça karışmış veya karışmamış bütün mensuplarına bakınız aynı şeyleri göreceksiniz. Fetullah Gülen’in veya Said-i Nursi’nin risalelerinden başka bir şeyi bun insanlara okutamazsınız. O yapının biat ve itaat mekanizmasına dahil olmuş,  sormamış, sorgulamamış insanlara bakınız, onların gelecekleri  “abiler” veya “ablalar” tarafından planlanmıştır. Fert olmanın yüküyle, hayata dair karar ve tercihlerle karşı karşıya hiç  kalmamış, statü ve sosyal sınıf atlamayı bekleyen Anadolu’nun kavruk çocuklarıyla karşılaşırsınız. Bu yapılara bakınca Cumhuriyetin doksan küsür yıllık, “tebâdan hür vatandaşlar çıkarma projesinin” akim kalmasını görürsünüz. Müspet ilim ve akıl doğrultusunda, dini eğitimi de kapsayan okullaşma projesinin devlet tarafından becerilememesini, okulsuz ve yurtsuz bırakılan, dini alanın kontrolsüz ve denetimsiz  şekilde dini cemaatlere bırakılmasını görürsünüz. Aynı zamanda cemaatleşmenin getirdiği itaat kültürü ve millilik duygusunun yok edilmesiyle yabancı servislerinin kontrolüne kolayca girmenin mekanizmalarını görürsünüz. Bu anlamda FETÖ’nün tek örnek olmadığını artık fark etmemiz gerekiyor.

- Bu durum sadece FETÖ yapılanması için olmasa gerek. Tüm cemaatleri de kökten bir reddediş olmayacağına göre, aklı selim bir toplumun birlik ve beraberliğinin inşası için hangi temeller üzerinde durulmalıdır?

İfade etmeye çalıştığım bu özellikler benzer yapılar içinde geçerlidir. Cemaat aidiyeti; aileden, akrabadan, millete ve devlete duyulması gereken aidiyetten her zaman daha güçlüdür. FETÖ örneğinde olduğu gibi bu aidiyet duygusuyla hedef devleti ele geçirmek amacı bir araya geldiği  zaman,  15 Temmuz’ları anlamak daha da kolaylaşmaktadır. Cemaat aidiyetini tahkim eden siyaset ve devletten görülen yardım ve himayelerle birlikte 15 Temmuz pervasızlığı daha da izah edilebilir hale gelmektedir.

Bu vesileyle kadim tarihimizde bu yapılar için kabul edilen ölçünün “MARİFET VE HİKMETE TALİP OLANIN DEVLET VE SERVETE TALİP OLMAMASI” esasının daima devletçe göz önünde bulundurulması gerekir. Bu tür yapıları yasaklayamayacağımıza göre,  şeffaf - denetlenebilir yapılar olarak rasyonel düzenlemelere artık başvurmak zorundayız.

Bu sebepledir ki,  Türk Milliyetçileri olarak bizler; siyasi fikriyatımızın temeli ve hareket noktası olarak “milleti” esas almak zorundayız. İnsanlık tarihi ve sosyolojik tespitler ortaya koymuştur ki, hali hazırda “millet” olgusu toplumsal yapıların en ileri aşamasıdır. Bu anlamda milleti oluşturan ve çoğulcu bir toplumsal düzende bulunması gereken "dini" veya diğer “sosyal” kurumları ise, evrensel hukuk ilkeleri doğrultusunda şeffaf, denetlenebilir ve milli birliğe tehdit teşkil etmeyecek şekilde yeniden ihya veya inşa etmeliyiz.  Zaten aklı başında hiçbir devlet bu tür yapıları kontrolsüz ve denetim bırakamaz.  

‘HAKİM DÜŞÜNCE MİLLİYETÇİLİK VE DEMOKRASİ OLACAKTIR’

- Türk siyasetini 15 Temmuz sonrası nasıl bir gelecek bekliyor?

15 Temmuz gecesi, bazılarının adını bile zikretmekten imtina ettiği milletimiz ortaya koyduğu emsalsiz direnişle herkese gösterdi ki,  bu milletin ve bu devletin “TÜRK” diye bir adı var. Arzu ederdik ki, bu millete “imanlı çılgın Türkler” demek için 246 şehit 2196 gazinin kanının  dökülmesini beklemeseydik. 

15 Temmuz’da  herkes anladı ki, “millilik” bu vatanın ve devletin direniş katsayısıdır, sigortasıdır, teminatıdır…  Bu tespitlerde bulunmamım sebebi, geleceğe dair sorunuzun cevabına esas oluşturmaktır. 15 Temmuz’un ortaya koyduğu en önemli veri; Türk siyasetinin geleceğinde “millet” ve “millilik” kavramlarının merkezde olacağı siyasi bir iklimi yaşayacak olmamızdır. Türk siyaseti bundan sonra, temelsiz ve dönemsel etkileri bulunan “siyasal İslamcılık” ikliminden çıkacaktır.  

Türk siyaseti artık yeni bir döneme hazır olmak durumundadır. Bütün siyasi elit ve kadrolar anlamış olmalı ki, “millet” ve “millilik” gerçeğini esas almadan, bu ülkede siyaset üretmek artık mümkün olmayacaktır. 21. Asırda milleti esas almanın ve “milliliği” üretmenin yolu ise demokratik esaslarla ve hukuk ilkeleri içinde milli iradenin kurumsal yapılara milli şuurla hakim kılınmasından geçecektir. 

Siyasetin pratiği bakımından ve bugünden bakarak bu siyasi iklimi temsil etmeye iki partimiz aday gibi gözüküyor.  Bu anlamda AKP 15 yıllık, siyasal İslamcılığın duygusal  ve rasyonel olmayan savrulmalarından kurtularak, millilik iklimine uygun siyaset üretebilirse siyasi varlığını sürdürebilir.  Aksi durumda, bu millilik iklimini en güçlü şekilde temsil etmeye aday parti; sivil bir siyaseti, demokratik usulleri benimsemiş ve hukukun üstünlüğünü esas alan MHP olacaktır. Siyasi gelişmeleri kısa vade de değerlendirmeyen herkes bu analizi yapabilecek durumdadır. Önümüzdeki dönemin siyasetini belirleyecek olan hakim düşünce MİLLİYETÇİLİK VE DEMOKRASİ olacaktır.

‘TOPLUM İÇİN EN YIKICI DUYGU ADALETSİZLİKTİR’

- 15 Temmuz sonrasında sizin de başınızdan bir gözaltına alınmak gibi üzücü süreç yaşandı. Sayın Cumhurbaşkanı aynı günlerde, “at izi it izine karışmasın” dedi ve arkasından pek çok isimle birlikte siz de gözaltına alındınız. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim devlet geleneğimizde, milletin birliği ve devletin bekâsı söz konusu olduğu zamanlarda, devletçi refleks harekete geçer ve tehdit algısı çok geniş tutulur. Sonuçta millet olarak bir doğu toplumuyuz. Devletin güvenliği yanında, ferdin hukukunun geri plana atıldığının yüzlerce-binlerce örneği vardır bizim tarihimizde. Bu anlamda 15 Temmuz travması devletin ve kurumlarının dengesini bozacak ölçüde çok ağır bir tabloyu ortaya çıkardı ve bizlerde bu durumdan payımızı aldık.  Bu tür dönemlerde bu şekilde yanlış uygulamalar, yönlendirmeler ve farklı saiklerle izah etmekte zorluk çektiğimiz hatalı işler de olabiliyor. Bu tür yanlış uygulamalar olmamalı… Millete ve devlete aidiyeti artırmanın yegâne yolu, devletin adil olması, hukukun doğru işletilmesidir. Türk milliyetçileri olarak; hiçbir zaman bizler devlet ve millet aleyhine faaliyetlerin içinde olmadık, olmayız da…

Sayın Cumhurbaşkanı’nın uyarısını önemsemekle birlikte, bu tür yanlışlıkları önleme görevinin de, devleti yönetenler de olduğunu hatırlatmak isterim. Nitekim bir toplumda telafi edilemez ve en yıkıcı duygu ADALETSİZLİK duygusudur.

‘SAYGISIZLIK, İFTİRA VE HAKARET GELENEĞİMİZDE YOK’

- Gözaltı listesinin MHP Genel merkezi tarafından verildiği yönünde spekülasyonlar yapıldı. Sizce bunun gerçekliği nedir?

Ben bu tür söylentilere hiçbir zaman itibar etmedim.  Bildiğim kadarıyla  göz altılarda MHP Genel Merkezi’nin bir dahli bulunmadığı gibi, Türk Milliyetçilerinin siyasi organizasyonu durumunda bulunan kurumsal yapımızın bu kadar akıl ve mantık dışı bir işlemin içinde olabileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Hiçbir MHP yöneticisinin de bu kadar insanlık ve ahlak dışı bir girişimin müsebbibi olacağına inanmıyorum. Özellikle mensubu olduğum partinin Genel Başkanlığını yapan Sayın Devlet Bahçeli’ye yönelik kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan bu tür  iddia ve iftiraları da şiddetle reddediyorum. Sayın Bahçeli’nin ülkücülüğünü sorgulamak da hadsizliktir. 15 Temmuz ve sonrasındaki duruşunu takdir etmek her Türk Milliyetçisi ve demokrasi aşığı ülkücünün vazifesidir. Siyaset içinde, parti içerisinde eleştiriler, farklı değerlendirmeler elbette bulunabilir ancak MHP ve Ülkücü geleneğimizde saygısızlığın, iftiranın ve hakaretin yeri yoktur. 

‘MHP’YE SIZMA OLMAZ’

- Siz neyle suçlanmıştınız, savunmanız neydi?

Hepimiz dehşet ve şaşkınlık içinde takip ettik. 15 Temmuz darbe kalkışmasını gerçekleştiren FETÖ yapılanmasının devletin bütün kurumlarına ve diğer yapılara tahminlerimiz ötesinde bir yoğunlukta sızdığını gördük. Bu anlamda,  bu yapının siyasi partilere sızmamış olma ihtimali de mevcut değildir. Nitekim hali hazırda kamuoyu FETÖ yapılanmasının siyasi ayağının ortaya çıkarılmasını şiddetle beklemektedir. FETÖ yapılanmasının sızma girişiminde bulunsa bile en etkisiz olacağı siyasi partinin MHP olacağını, peşinen ifade etmek isterim.  Bu anlamda siyasi partilerden en yoğun sızma girişiminin  AKP’de olduğu inancındayım.  Sorumluluğu paylaştırmak amacıyla partileri eşitleyerek ve MHP’ye de FETÖ’cü sızma olduğu yönündeki iddialar  bir algı operasyonundan ibarettir. 

Nitekim; aynen 08.09.2016 tarihli sorgu tutanağında bulunan soruya bakıldığında, MHP adı bile zikredilmeksizin “….mevcut siyasi partilere sızma girişiminde sizin de rol aldığınız değerlendirilmektedir. Savunmanızı yapınız” dendi.

30 yıllık hukukçuyum “değerlendirilmektedir” demek ne demek? Böyle bir iddia ve isnat mı olur. Kim değerlendiriyor? Neye göre değerlendiriyor? Hangi fiil veya eylemden bahsediliyor anlamak mümkün değil… Cevabı merak edenlere sorgu tutanağında bulunan ifadelerimi aynen veriyorum:

“Yukarıdaki sorulara verdiğim cevaplardan anlaşılacağı üzere ben Milliyetçi Hareket Partisi içerisindeyim ben zaten Milliyetçi Hareket Mensubu ve Milletvekili Adayı olduğum partiye sızma girişiminde bulunduğum dayanıksız bir iddiadır. Sorunuza konu faaliyetlerin tamamı tamamen hür ve bağımsız irademle mensubu olduğum partimin daha başarılı olması için değişim fikrini savunduğum bu amaç doğrultusunda Türk Milliyetçilerinin iktidara talip olması gerektiğini MHP’nin iktidar olacak potansiyelinin bulunduğunu bunu harekete geçirmek için tartışarak müzakere ederek partimin daha ileri gitmesi kapsamında değerlendirilecek faaliyetlerdir bunlar. FETÖ’ye teslim edilecek hiçbir zaman Partimiz olmadığı gibi kibirle olmasa bile Ülke ve Devlet meselelerini kibir olmasın ama FETÖ denen adamdan daha iyi bildiğimiz açıktır. Bütün Türk Milliyetçilerine ve ülkücülerine bu isnatları hakaret olarak telakki ediyorum. Bizim partimize sızmaları mümkün değildir bu konuda bilgi ve görgü sahibi değilim. Daha önce ifade ettiğim gibi benim faaliyetlerim yazılı ve görsel basındaki beyanlarımdan ibarettir o beyanlarımda maksadım açıktır.”

 “….televizyon kanalında programlara katılarak ve sosyal medya hesaplarınızda sürekli ve düzenli olarak FETÖ/PDY silahlı terör örgütü lehine algı yönetiminde bulunduğunuz iddialarına ilişkin olarak savunmanızı yapınız.

Ben televizyon programlarına 16.05.2016 tarihinde CNN Türk Tarafsız Bölge programında katıldım ve 22.05.2016 tarihinde Can Erzincan TV’den CNN Türk televizyonundaki programı izlemişler ve beni arayarak benzer bir tartışma programına katılmak ister misiniz dediler. Ben de 23.05.2016 tarihinde bu tv’deki Artı-Eksi programına katıldım. Bu programın kaydının elinizde olduğunu zannediyorum. Farklı fikirlerdeki katılımcılarla birlikte görüşlerimin sorunuzdaki suçlamaları karşılamayacak nitelikte Hukuk, Demokrasi, Devletin Bekası ve Milletin birliği noktasındaki görüşler olduğunu her dinleyen anlayabilecek durumdadır. TV programlarına katılmayı bir suç örgütünün talimatı doğrultusunda olmamak üzere bu tür TV programlarına katılmak ifade ve fikir hürriyetinin gereğidir. Nitekim, değişik görüş ve fikirdeki insanların değişik fikir ve görüşteki TV programlarına katılması suç teşkil etmez. Ben siyasetçiyim, her alanda her platformda görüşlerimi ifade etmek ve kitlelere ulaştırabilmek için her tv kanalındaki davetlere bugün bile uyarım. Nitekim CNN Türk ve Can Erzincan TV’de 6 civarında programa katıldım. Anılan TV ile bağlantımın tek sebebi CNN Türk TV’de beni izlemiş olmalarından ibarettir. Sosyal medya hesaplarım açıktır. Türk Milliyetçiliği, Ülkücülük, Devletin Bekası, Milletin Birliği konusundaki paylaşımlarım açıkça görülecektir. Hiçbir yasa dışı örgüt lehine algı oluşturacak bir paylaşımımdan bahsedilemez. Bu yöndeki isnat iddialarını şiddetle reddediyorum.” 

“Bu örgütle ilgili olarak herhangi birilerinden talimat aldınız mı veya verdiniz mi? Açıklayınız.”

"İlk paragraftaki tespit ve değerlendirmelere katılmakla birlikte şahsıma yönelik bu yöndeki her türlü suçlamayı şiddetle reddediyorum. Kendimi bildim bileli Türk Milliyetçiliği fikriyatında büyümüş, yaklaşık 40 yıldır bu fikriyatı takip ederek siyaset yapıyorum. Bu konuda uzmanlık ölçüsünde çalışma ve araştırmalarım bulunmaktadır. Sadece FETÖ cemaati değil, ümmet, mezhep, tarikat, cemaat gibi yapıları Milliyetçilik fikrinin önündeki engeller ve Demokrasinin kökleşmesini ve kurumsallaşmasını engelleyen yapılar olduğunu düşünüyorum. Ferdi, bağımsız bireyleri ve bu bireylerden oluşan Milleti esas almayan her türlü yapı FETÖ örneğinde olduğu gibi Millet ve Devlet için tehlike teşkil etmeye devam edecektir. Bu sebeple bireyi köleleştiren bu yapılardan herhangi birisiyle hiçbir ilgim, alakam, üyeliğim, sempatizanlığım, dahlim, yakınlığım ve bağlılığım bulunmamaktadır.”

‘HUKUK DÜZENİ SAĞLIKLI İŞLEMELİ’

- Türkiye’de 15 Temmuz sonrası yüz bini aşkın kişi görevden alındı, atıldı veya tutuklandı. Bu süreç hala devam ediyor. Bir hukukçu olarak yapılanları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yukarıdaki beyanlarımızdan, 15 Temmuz’da çok ağır bir saldırı ve tabloyla karşı karşıya kaldığımızı ve ülkenin ve devletin bölünme ve parçalanması tehlikesini yaşadığımızı ifade etmiştik. Gerçekten çok alçakça bir saldırıyla karşılaştık ve zor bir dönemden geçiyoruz. Uluslararası anlaşmalar ve belgelerde kabul edildiği üzere, böylesine ağır ve zor şartlarda hukuk düzeninin normal şekilde işlemeyeceği, bazı hakların özüne dokunmamak ve geçici süre uygulanmak üzere, istisnai ve kısıtlayıcı hükümlerin yürürlüğe konulması kabul edilmektedir. Ancak, bu tür kısıtlamalar bile “suç ve cezaların şahsiliği”, “masumiyet karinesi”“kanunsuz suç ve ceza olmaz”“mülkiyet hakkı” gibi temel hakları ortadan kaldıracak şekilde kullanılamaz. Unutulmaması gereken husus şudur ki, 15 Temmuz’da yüz yüze kaldığımız FETÖ terör örgütüyle mücadele etmenin “hukuki ve sosyolojik meşruiyeti” millet nezdinde bulunmakla birlikte, sıkça karşılaştığımız üzere “vicdani meşruiyeti” sarsacak ölçüde, aileler ve çocuklarda yıkıcı etkiler yapan fahiş hukuki hatalarda yapılabilmektedir. Hukukun gereği suçlunun gereği gibi cezalandırılması, suçsuzun ise masumiyetinin hızlı bir şekilde teslim edilmesidir. Hem adaletin, hem de sosyal barışın ve dolayısıyla “milli birliği” tesisin yegane yolu hukuk düzeninin sağlıklı bir şekilde işletilmesidir. Bazı yetkililerin “bu dönemde hukuktan dem vurmak gizli fetöcülüktür”  yönünde ettiği laflarının ise ibretlik olduğunu ve yarın yüzlerinin kızarmasına sebep olacağını hatırlatmak isterim.

‘DEVLETİN TEMELİ ADALETTİR’

- Zor zamanların zor hukuku olur deniliyor. Ancak; devlet olmanın temelinde de adalet yatıyor. Örselenmiş, yıpratılmış bir adaletin topluma yansımaları yeni tehlikelerin ortaya çıkmasına neden olabilir mi?

Sorunuzun somut bir karşılığı olarak ve örnek olarak ifade etmem gerekirse, “Devletin Dini adalettir” başlıklı sosyal medya paylaşımımın 258 bin kişi tarafından okunması, 20.700 beğeni alması ve 2511 kişi tarafından paylaşılmasından anlıyorum ki, “at izi ile it izinin” birbirine karıştırılması durumu maalesef yaşanıyor. 

Bayram tatili sırasında bu hususta memleketimdeki gözlemlerim de gösterdi ki, maalesef karşılaştığımız olayın vahameti ve şüpheli sayısının çok tutulması sebebiyle, az önce saydığım ceza hukukunun temel ilkeleri, bilhassa hukukçular eliyle ihlal ediliyor. Benim devletime adalet yakışır. Devlet duygularla değil, akıl ve mantıkla yönetilir. Suç işleyenin bile hak ettiği cezası dışında, vatandaşlık “aidiyetini” yıkma hakkımız yoktur. Adalet devletin temeli, milli birliğin teminatıdır. Aman dikkat.

TÜRK MİLLETİ VE TÜRK DEVLETİNİN TEMİNATI MHP’DİR

- Bilindiği gibi MHP’de politika yapıyorsunuz. MHP’nin yaşanan gelişmeler üzerine olan takip ettiği politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle şunu kesin bir inanç ile ifade etmem lazım. Türk Milleti var olduğu sürece Milliyetçi Hareket Partisi ve ülkücüler var olacaktır. Türk Milliyetçilerinin ve ülkücülerin en başat kurumsal yapısı olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin varlığını her türlü tartışma ve siyaset hesaplarının üstünde görüyorum. Siyaset içerisindeki her türlü bakış açısı, fikir ve eleştiri meşrudur. Yıpratıcı, tüketici olmamak kaydıyla muhalefet etmek de dahildir buna. O yüzden MHP’nin kurumsal yapısına yönelik saldırıları hiçbir şekilde tasvip etmem mümkün değildir. MHP, Türk Milletinin ve Türk Devleti’nin geleceğinin teminatıdır.

MHP’nin mevcut şartlarda, devletin ve milletin geleceğini önceleyen, siyasi hesaplar yerine kalıcı değerlerimizi korumaya yönelik çizgisinin vatandaşlarımız nezdinde genel kabul gördüğünü ifade etmek isterim.

Sizlerin de bilebileceği üzere 15 yaşımdan itibaren, kendimi bildim bileli Türk Milliyetçiliği fikriyatını benimsemiş ve siyasi kimlik olarak da ülkücü olarak tanınan bir arkadaşınız olarak, 1 Kasım 2015 seçimlerinde MHP Ankara adayı olarak, partimin vermiş olduğu görevi elimden geldiğince yerine getirmeye çalıştım. 

Bu aşamada da her partili ve her ülkücü gibi arzumuz odur ki, partimiz ülkeye ve millete hizmet edecek şekilde iktidar olsun. Samimi kanaatim şudur ki, Türk Milliyetçileri ve ülkücüler olarak bizim camiamız bu vatan ve millet için defalarca samimiyet ve fedakarlık testinden ve vatanseverlik imtihanından nefisleri ve canları pahasına geçtiler. Tarih ve şartlar göstermiştir ki, ülkücüler her zaman doğru yerde durmuş ve milletin tarafında olmuşlardır. Bu samimiyet ve heyecanlarının yanına ilmin ışığında hazırlayacakları akılcı projelerle, millete hizmet etmenin hazzını da yaşamak istiyorlar.

 21. Yüzyılda milletin geleceğini ve devletin bekasını korumanın yolunun, sosyal ve iktisadi yapımızı güçlendirmekten geçtiğini, millet enerjisinin hürriyetçi ve demokratik bir ortamda ve hukukun güvencesinde ortaya çıkacağına inanan Türk Milliyetçileri ve partimiz MHP’nin önümüzdeki dönemde bu hazırlık içinde olacağına inanıyorum. Tarih ve millet MHP’ye bu misyonu yüklemiş ve bu sorumluluğu yerine getirmesini beklemektedir. 

Bu vesileyle ve 15 Temmuz badiresiyle bir daha ortaya çıktığı üzere, başından beri FETÖ yapılanmasını ve tehlikeyi en erken sezen partinin MHP olduğunu hak ve hakikat adına herkesin kabul etmesi  ve bu hakkı  teslim etmesi gerekmektedir.

Türk milliyetçilerinin partisi MHP, önümüzdeki döneme 79 milyonluk milletimizi kucaklayacak şekilde, sivil siyasetin icaplarına uygun olarak, demokratik usullerle, “milliliği” yeni bir kalkınma hamlesinin motivasyon kaynağı olarak kullanarak, hukukun üstünlüğünü esas almış ve milletin refahını gözeten bir anlayışla ve siyaset projeleri ile Türk Milletinin önüne çıkacak ve göreve hazır ehil kadrolarla iktidara hazırlanacaktır. Siyasetin pratik zorlukları ve acımasızlığının etkisiyle dönemsel ümitsizliklere kapılmamak, yeise düşmemek şartıyla, önümüzdeki dönemde  milliyetçilik ve ikiz kardeşi demokrasinin birlikte  siyasi bir projeye dönüşeceğini ifade etmek isterim…