Türkiye çok önemli iki problemle karşı karşıyadır; terör ve yolsuzluk. Ancak her iki konuda da gerekli hassasiyetin gösterildiğini söyleyebilmek mümkün değil. Bir meselenin ciddiye alınması onunla ilgili kafa yorulmasını, ilmi, fikri çalışmaların yapılmasını, uzun vadeli programlar ve akademik çalışmaların teşvik edilmesini gerektirir. Terörle ilgili yazılıp çizilenlere bakıldığında münferit çabaların dışında siyasi iktidarların bu konuya hiç eğilmedikleri, bilinen yöntemlerle idare ettikleri görülecektir.

Terör olaylarının sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel bir çok sebebi var, yapılacak araştırmaların da çok yönlü olması gerekir. Türkiye’de tartışılan konular ve getirilen çözümlere bakıldığında bazı beylik lafların ötesine gidilmediği, ezberci ve takrarcı bir yaklaşımla hareket edildiği görülmektedir.

Toplumsal talepleri artık eskisi gibi evetlerle, hayırlarla karşılamak, toplumları tatmin etmiyor. İnsanlar hemen her meselede kendilerini ikna edecek gerekçeleri de görmek istiyorlar. Onun için de, bilgi her geçen gün daha değerli hale gelmekte, şabloncu, slogancı siyasetin yerini almaktadır.

Son iki yıllık çözüm sürecinde görüldü ki, terör örgütünün taleplerine evet demek de terörü devre dışı bırakmaya yetmiyor. On talebi karşılanan örgüt, bir müddet sonra yeni bir on taleple daha iktidarın karşısına çıkabiliyor. Görüşmeler bir süre sonra sınırı, duracağı yer belli olmayan bir sürece dönüşüyor. Vermek terör örgütlerini tatminsizleştirmekten, iştahını kabartmaktan başka işe yaramıyor. Onun için örgütlerde mantık aramak, bu yolla barışa gidileceğini sanmak boş bir tesellidir.

Dünyada benzer süreçleri bir çok ülke yaşadı. Özerklik, ana dille eğitim, genel af,silah bırakma gibi konular başka ülkelerde de konuşuldu. Bizden önce atılan adımların sonuçları da alındı. İktidarın önünde böylesine engin bir tecrübe kaynağı bulunmasına rağmen hiç birinden istifade etme cihetine gitmedi. Bu tecrübeyi yaşayan ilk ülke gibi hareket etti. Neticede ülkeyi dünkünden daha sorunlu, daha sıkıntılı bir hale getirdi. Daha kötüsü programını haklılaştırmak için yaptığı yıkıcı propagandanın etkileridir. Çözüm süreci hep askeri yöntemler çare değil, 30 yıl bu metotla netice alınamadı sloganı çerçevesinde yürütüldü. Onunla mücadele beyhude bir çaba gibi gösterildi. Toplum terör örgütüyle mücadele edilemez noktasına getirildi. Bu psikolojiye havale edilen bir sürecin ülke hayrına işlemeyeceği açıktı, öyle de oldu.

Daha önemlisi terör mücadelesinde medyanın yanlış yönlendirilmesiydi. Çözüme destek adı altında TV kanalları,gazete köşeleri PKK propagandistleri ile dolduruldu.Bir merkezden yönetiliyor izlenimi veren bu tipler barışa değil, PKK’nın amaçlarına hizmet ettiler. Bıkıp usanmadan asimilasyondan, Kürtlerin ezilmesinden,sanal soykırımlardan,ana dille eğitimin gerekliliğinden söz ettiler. Terörü haklılaştıracak her argümanı medya gücünü kullanarak rahatlıkla ifade ettiler.PKK’yı zalim bir milletin elinden Kürtleri kurtarmak için yola çıkmış haklı ve meşru bir güç olarak takdim ettiler.

Son Kobani olayları PKK’ya küresel çapta propaganda yapma imkanı verdi. IŞİD’in karşısında, batı ile aynı safta görünerek, kendine yeni bir sempati alanı oluşturdu. Güneydoğu’da iktidarın sunduğu dokunulmazlık imkanından yararlanarak şehirlere sızdı. Şimdi buralardaki varlığını kalıcı hale getirmeye, muhtemel operasyonlara karşı eylemlerini şehirlere taşıyarak kitlelerin arkasında mevzilenmeye çalışıyor. Bölge halkını canlı siper olarak kullanmanın hazırlıklarını yapıyor. Bütün bunlar plansızlığın, köksüzlüğün, benzer tecrübelerden yararlanma isteksizliğinin bir neticesidir. Ülke aleyhine sonuçları ortaya çıkar çıkmaz farklı bir siyaset güdülebilirdi. Faaliyetlerine ara vermeyen örgüt, silah bırakana kadar süreç askıya alınabilirdi. Bunların hiç biri yapılmadı. Gittikçe yapılması da zorlaşıyor. Zamanında müdahale edilmeyen bir sorun, zamanı geçtikten sonra müdahale edilemez hale gelebilir. Şimdi iktidar bu psikolojiyi yaşıyor. Tereddüde gerek yok, topluma PKK’nın baştan beri gayri samimi davrandığı, sözünde durmadığı, barış değil toprak istediği anlatılarak başka bir projenin devreye sokulacağı söylenebilir. Özellikle Kobani eylemlerinden sonra bunu anlatmak daha da kolaylaşmıştır. Aksi takdirde PKK’nın amaçladığı ayrışma onaylanmış olur ki, bunun ülke için nasıl bir felaket olacağını söylemeye gerek yok. Türkiye,Suriye’nin,İran’ın düştüğü bataklığa yuvarlanır ve hiç kimsenin düşünmek bile istemediği sonuçlar ortaya çıkar.