İkinci Karabağ Savaşını bitiren anlaşmanın en önemli maddelerinden biri, Zangezur Koridorunun açılmasını Ermenistan'ın yükümlülüğü haline getiriyor. Bu koridoru, ilk kez 90'lı yıllarda, Alparslan Türkeş gündeme getirdi. Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinin ve ilaveten topraklarının neredeyse %20'sinin Ermenistan tarafından işgal edildiği bir dönemde, bu koridorun açılması mümkün olamazdı, nitekim olmadı. İkinci Karabağ Savaşı devam ederken, Devlet Bahçeli aynı konuyu, altını kalın çizgilerle çizerek, yeniden gündeme getirdi.

     Nahcivan, Azerbaycan'a bağlı özerk bir cumhuriyettir. Fakat Azerbaycan'la sınırı yoktur. Yani coğrafi olarak Azerbaycan'dan kopuktur. Bunun nedeni, Azerbaycan toprağı olan Zangezur bölgesinin, Stalin tarafından Azerbaycan'dan alınarak Ermenistan’a bağlanmasıdır. Bununla yetinmeyen Stalin Zangezur’un baskın çoğunluğunu teşkil eden Türkleri zorunlu göçe tabi tuttu. Bu çok stratejik kararla,  uzun bir sınırı paylaşan Türkiye ile Nahcivan, Azerbaycan'dan, dolayısıyla Türk dünyasından koptu. Ayrıca, Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan tarafından kuşatılmış olan Ermenistan, İran'la komşu oldu.

     Türk dünyasının coğrafi kopukluk sorununu çözmek amacıyla, yukarıda bahsi geçen ateşkes anlaşmasına, Ermenistan ile Dağlık Karabağ bölgesi arasında açılacak Ladin koridorunun muadili olarak, Zangezur Koridoru koyuldu. Bu koridor devreye girdiğinde, Türkiye'den yola çıkan bir nakliye vasıtası, Türkiye- Nahcivan- Zangezur- Azerbaycan- Hazar Denizi- Kazakistan yoluyla Doğu Türkistan'a ya da Hazar Denizi- Türkmenistan yoluyla Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Afganistan'a ulaşabilecek. Bugün Türkiye'den çıkan bir nakliye aracı, ya Gürcistan'dan ya Ermenistan'dan ya da İran'dan geçerek Azerbaycan'a ulaşabiliyor. Türkistan'a ulaşmak içinse ya İran yahut Rusya güzergâhlarını kullanmak zorunda. Bu hem maliyetleri arttırıyor hem de muhatap ülkelerin istediği zaman, Türk devletleri arasındaki ilişkileri yavaşlatmasına ve işbirliğini  zorlaştırmasına yol açıyor. Neticede İran ve Rusya güçlü devletler. Onların da, Türkistan'la ve Azerbaycan'la ilgili hedefleri ve stratejileri var. Bugün Zangezur koridoruna en sert muhalefeti Ermenistan değil İran yapıyor. Bu koridorun devreye girmesine ABD ve AB  destek veriyor. Çin, koridoru, "Bir kuşak, Bir Yol" projesinin bir kolu ve bütünleyicisi olarak görüyor. Neredeyse İran dışındaki tüm devletler, koridorun hayata geçirilmesi konusunda mutabık. Koridorun kimin kontrolünde olması gerektiği konusunda fikir farklılıkları var. Tahran’da koridorun gerçekleştirilmesini önleyemeyeceğini fark ettiğinden beri söylem değişikliğine gitti. Son iki aydır koridorun İran topraklarından geçmesini öneriyorlar. Rusya, koridorun kendi kontrolünde olması konusunda ısrarlı. Anlaşmada şuanda bunu gerektiriyor. Batı ülkeleri Rusya'ya karşı ama kimisi Ermenistan'ı destekliyor kimisi Azerbaycan'ı. Bazı mahfiller, uluslararası komisyon teşkil edilmesini öneriyor. Koridorun statüsü ve işleyiş şekli konusunda da fikir farklılıkları var. Tüm bu pozisyonlara, fikir ayrılıklarına ve İran'ın muhalefetine rağmen koridor 2024 yılında açılacak. Türk Dünyasının coğrafi entegrasyonu hedefine ulaşmada önemli bir aşama gerçekleşmiş olacak. Pekin-Londra mesafesi de kısalmış olacak. Türk devletleri, aralarındaki ilişkileri geliştirmek için, Rusya ve İran'a muhtaç olmaktan kurtulacaklar. Zangezur koridorunun açılmasının çok stratejik bir adım olduğu muhakkak,  fakat yeterli mi ?

     Amaç, Azerbaycan ve Türkistan'a direk ulaşmak ve maliyetleri düşürmekse elbette yeterli. Fakat amaç, Türk dünyasının coğrafi ve ekonomik entegrasyonuysa, çok önemli olan bu adımı, başka stratejik hamlelerin takip etmesi gerekiyor. Bağımsız Türk devletlerinin beş milyon kilometre kareye yakın coğrafi büyüklüğü var. Bu coğrafyanın Kafkasya kısmında, Türkiye ile Azerbaycan arasında, hem nüfus hem de yüzölçümü olarak küçük kabul edebileceğimiz iki memleket var: Gürcistan ve Ermenistan. Bu iki ülke de, Türk Dünyasına entegre edilebilirse, entegrasyon, sadece Zangezur koridoruna dayanmaktan kurtularak daha da sağlamlaşır. Bu ülkelerin Türk dünyasına entegrasyonu stratejisi, ileride Türkiye aleyhine kullanılabilecek, sorun kaynağı olabilecek yapılarla bütünleşerek, bahse konu edilen riski sıfırlama anlamına gelmektedir.

     Gürcistan'da, 3,5 milyon insan yaşıyor. Ülkenin nüfusu istikrarlı olarak azalıyor. Bu azalmanın en önemli iki nedeni, doğum oranlarının düşüklüğü ve özellikle Avrupa'ya verilen göç. Nüfusun %10'dan fazlasını Azerbaycan Türkleri oluşturuyor. Halkın %20'ye yakını Müslüman. Azerbaycan Türklerinin yanında Acaralar ve Abazalar başlıca Müslüman azınlıklar. Gürcistan, ekonomik olarak, büyük ölçüde, Türkiye ve Azerbaycan'a entegre olmuş durumda. Demirel, Haydar Aliyev ve Shevardnadze başkanken  başlatılan stratejik projeler,  Erdoğan ve İlham Aliyev iktidarların da tamamlanarak, devreye alındı. Bunlara ilaveten çok sayıda yeni proje gerçekleştirildi. Bakü - Supsa, Bakü - Tiflis - Ceylan petrol boru hatları, Şahdeniz-Erzurum, TANAP ve TAP doğalgaz nakil hatları, Bakü - Tiflis- Kars demiryolu, üç ülkeyi enerji nakli ve ulaşım alanında entegre eden projelerin belli başlıları. İki yüz bin civarında Gürcü iki komşu ülkede yaşıyor, çalışıyor ve ülkesine döviz gönderiyor. İlaveten,  İki yüz binden fazla Gürcü, her sene, mevsimlik işçi olarak Doğu Karadeniz Bölgemize gelerek, çay ve fındık bahçelerinde çalışıyor. Gürcistan en çok ticareti Türkiye ve Azerbaycan'la yapıyor. Gürcü limanları, açık denizlere erişimi olmayan Azerbaycan'ın, dünyaya açılan kapıları durumunda. Özellikle sınırdaki Acara bölgesi, Türkiye'ye ve Rustavi merkezli güney yöresi, Azerbaycan'a tam manasıyla entegre olmuş durumda. Abhazya ve Güney Osetya ise Gürcistan'dan fiilen koparak Rusya ile bütünleşti. AB ve NATO, orta vadede Gürcistan'ı bünyelerine katmayı hedefliyor. Gelinen noktayı daha da ileriye götürebilmek için, Gürcistan'ın Türk Devletleri Teşkilatına üye olması sağlanmalı. Yeni sınır kapıları açılmalı, sınır yörelerinde ki şehirler arasında otoyollar inşa edilmeli. Sarp sınır kapısı olmasaydı, Batum Türkiye ile bu kadar  bütünleşebilir miydi?

     Azerbaycan topraklarını işgal ettikleri ve işgali otuz yıl sürdürdükleri için Ermenistan'la, Gürcistan'la gelinen noktanın oldukça uzağındayız. Fakat savaşın bitmesi, ilişkilerin geliştirilmesi için uygun zemin sunuyor. Taraflar ilişkileri geliştirme noktasında son derece arzulu. İkinci Karabağ Savaşını kaybetmesine rağmen, Paşinyan'ın seçimleri fark atarak kazanması, 2023 senesinin eylül ayında yapılan antiterör operasyonuyla Karabağ’ın tamamı Azerbaycan kontrolüne geçmesine rağmen Paşinyan’ın iktidarını koruması, Ermeni halkının kararlı olduğunu gösteriyor. Halkların birbirlerine karşı olan önyargıları,  büyük handikap olsa da, ekonomik gelişmenin, kalkınmanın ve zenginleşmenin aşamayacağı handikap yoktur. Ermenistan, 2,5 milyon nüfuslu, denizlere çıkışı olmayan, kayda değer doğal zenginlikleri bulunmayan fakir bir ülke. Bir milyondan fazla Ermeni, çalışmak amacıyla Rusya’da ikamet ediyor. İki yüz bin dolayında Ermeni ise Türkiye ve Azerbaycan'da mukim. Gençlerin en büyük hayali, Avrupa ya da Amerika'da yaşamak. Türkiye ve Azerbaycan, Gürcistan'la entegrasyon hedefine ulaşmak için takip ettikleri stratejinin benzerini Ermenistan’da da takip etmeli. Zangezur Koridorunun açılmasından sonra, kimlikle geliş gidiş imkânının sağlanması, yeni sınır kapıları açılması, uçuş sayılarının arttırılması, sınırlara yakın şehirler arasında otoyollar inşa edilmesi ve karşılıklı ticari avantajlar verilmesi ilk yapılacak işler.

     Türk dünyasının Orta Asya kısmında, Türkistan'ın tam merkezindeki Tacikistan da, Türk dünyasına entegre edilmesi gereken bir ülke. Aksi halde Orta Asya hiçbir zaman istikrarlı ve bütünleşmiş olmayacak. Kendisini dışlanmış hisseden Tacikler, kuşatılmışlık psikolojisi yaşayacak. Bu psikolojiyi aşmak için emperyalist devletlere yakınlaşacak. Muhtemelen İran'ın bölgedeki maşasına dönüşecek. SSCB, beklenmedik bir şekilde dağıldığında, çok sayıda bağımsız Türk devleti ortaya çıktı. Rahmetli Özal, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’ı kastederek " beş kardeş Türk cumhuriyeti" ifadesini kullandı. Bu iyi niyetli ama özünde yanlış ifade, kısa sürede benimsenerek, genel kabul gördü. Bu yaklaşım, Tacikleri dışlıyor, Türkistan'ı bölüyordu. Türkiye, Tacikistan ile her zaman yakın ilişki içerisinde olsa da, bu ilişkilerin düzeyi hiçbir zaman diğer cumhuriyetler gibi olmadı. Oysaki doğru olan, Tacikleri Türk, Tacikistan'ı Türk devleti olarak kabul etmek ve bu kabule uygun stratejiler oluşturmaktı. Neticede Tacikistan, Türkistan'ın bir parçası. Tacikler, bin yılı aşkın süredir, bu topraklarda Türklerle beraber yaşıyorlar. Bu süreçte halklar arasında ne savaş olmuş ne isyan. Taciklerin neredeyse tamamı Özbek Türkçesi biliyor ve konuşuyor. Orta Asya’nın diğer halkları gibi, Tacikler de, Sünni, Hanefi- Maturidi. Tacikistan bağımsızlığını kazandığında nüfusunun yaklaşık %30'u Özbek Türküydü. Tacikistan, Özbekistan'a bağlı özerk cumhuriyetken, oradan ayrılarak, sovyet cumhuriyeti statüsüne yükseldiğinden, yönetici sınıfın baskın çoğunluğu Türk'tü. Fergana Vadisi'nin başkenti konumundaki, 1500 yıllık Türk kenti Hocent Tacikistan’dadır. Bugün her şeye rağmen, Tacikler, Türkleri kendilerine Farslardan daha yakın bulurlar. Hulasa, doğru tavır, altı Türk devleti demek ve buna uygun stratejiler benimsemektir. Tacikistan'ın en kısa sürede Türk Devletler Teşkilatına üye olması temin edilmelidir. Orta Asya devletleri, Azerbaycan ve Türkiye'nin Gürcistan'a yaklaştığı şekilde Tacikistan'a yaklaşarak bütünleşmelidir. Tacikistan ile olan münasebetlerinin yoğunlaşması, Türkiye'ye,  Afganistan'da da stratejik derinlik kazandıracaktır. Öyle ki Tacikler ve Türk kökenli halklar, ( Özbekler, Türkmenler, Hazara Türkleri ve Aymaklar) birleştiklerinde Afganistan’ın baskın çoğunluğunu oluşturuyorlar. Zangezur Koridoru açıldığında ve Türk topraklarının içinde kalan üç memleketin entegrasyonu tamamlandığında, Türk dünyası tam manasıyla bütünleşmiş olacaktır.

     Sokollu Mehmet Paşa, Ruslar tarafından işgal edilen Türk Hanlıklarını kurtarabilmek amacıyla, "Don-Volga Projesini" ortaya attı. Don ve Volga nehirleri, en yakın oldukları noktada, kanalla birbirlerine bağlanacaktı. Böylece Don nehrinin döküldüğü Karadeniz'le, Volga'nın döküldüğü Hazar, birleşmiş olacaktı. Akdeniz'de ki Osmanlı Donanması, Hazar Denizine ulaşabilecekti. Kanalın inşasına başlandı fakat Paşa'nın, suikast neticesinde, beklenmeyen vefatından sonra projenin gerçekleştirilmesinden vazgeçildi. Don-Volga Projesini, 1952 yılında SSCB hayata geçirdi. Türk cumhuriyetlerinin hiçbirinin açık denizlere erişimleri yok. Azerbaycan bu sorununu, komşusu Gürcistan'ın limanlarını kullanarak nispeten çözüyor. Diğerlerinin böyle bir imkânı olmadığı gibi, Kazakistan ve Kırgızistan, Moğolistan'la birlikte dünyanın açık denizlere en uzak memleketleri. Oysa deniz yolu, en ucuz ve en hızlı yoldur. Türk devletlerinin açık denizlere erişimi olmaması, ürettikleri ürünlerde rekabet güçlerini düşürmekte, ithal ettikleri mamullerin maliyetini arttırmaktadır. Bu dezavantajlı durum, Türk devletlerinin hızlı kalkınmasının önündeki en büyük engeldir. Hem bu engeli aşmanın yolu, hem de Türk dünyasının tam entegrasyonu, Don ve Volga kanalını çok daha aktif kullanmaktan geçiyor.

     Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan'ın, Hazar denizinde çok sayıda, aktif ve dünya standartlarında limanları var. Beş Hazar memleketi, bu limanlar vasıtasıyla kendi aralarında yoğun ticaret yapıyorlar. Rusya'nın Don ya da Volga nehirleri üzerindeki limanlardan da, Hazar limanlarına mal sevki ve tedariki mümkün. Hazar limanlarından sadece mamul değil, yüksek hacimlerde petrol ve doğalgaz da ihraç ediliyor. Kazakistan, uzun yıllar, bu yolla, tankerlerle, Bakü-Ceyhan nakil hattına petrolünü verdi. Hem Kazakistan hem Türkmenistan, swap anlaşmalarıyla İran'ın Hazar limanlarına petrol ve doğalgaz sevk ettiler. Sevk ettikleri kadar petrol ve gazı, Basra Körfezinde teslim aldılar. Yani Hazar'da yüksek kapasiteli, modern limanlar ve hali hazırda devam eden deniz ticareti var. Türkistan'ın bütün kentleri, demir ve oto yollarıyla, Hazar limanlarına ulaşma imkânına haiz. Hatta "Bir kuşak, Bir yol " projesi kapsamında, başta Doğu Türkistan'dakiler olmak üzere Çin şehirleri de mevcut sisteme entegre edildi.

     Yapılması gereken, Türk devletlerinin ortak kamu şirketi kurarak, Orta Asya'yı Türkiye ve dış dünyaya entegre edecek yatırımları gerçekleştirmesidir. Nehir gemisi filoları ve buz kırma gemisi en önemli yatırım kalemleridir. Hazar Denizinin kuzey kesimlerinin kış aylarında donması, projenin önündeki en büyük engeldir. Bu yatırımlara ilaveten, düzenli gemi seferleri organize edildiğinde, Orta Asya’nın dünya ile bütünleşme süreci başlamış olacak. Kazakistan'ın Aktav limanından ya da Türkmenistan'ın Türkmenbaşı limanından yola çıkan bir gemi, Hazar-Volga- Don- Karadeniz- Marmara ve Ege yoluyla Akdeniz'in tüm limanlarına ulaşabilecek. Aynı gemiler, Karadeniz'den Tuna nehrine girdiklerinde Tuna'nın, Tuna'ya kanalla bağlanmış olan Ren nehrinin ve bu iki ırmağa kanallarla bağlı diğer nehirlerin ulaştığı yüzün üzerindeki Avrupa limanlarına erişebilecek. Deniz nakliye maliyetleri, ortalama olarak, karayolundan 13, demiryolundan 5 kat ucuz olduğundan, Türk memleketlerinde üretilen ürünlerin ve madenlerin rekabet gücü artacak. Orta Asya'da özellikle tarım alanında üretim patlaması yaşanacak. Çin'e düşük fiyatla ihracat yapma mecburiyeti son bulacak. Türk ülkelerinin kendi aralarındaki ticaret hacmi hızla yükselecek.

     Zengezur Koridorunun açılmasıyla beraber önerdiğimiz stratejik adımlar atılırsa,  entegrasyon ve kalkınma süreci hızlanır. Bu adımları ABD ve AB'de destekler. Akdeniz, Karadeniz ve Hazar’ın çevresindeki memleketler, bütünleşmiş ticari havza haline dönüşür. Avrupa'da ürün fiyatları düşer, mal bolluğu olur. Enerji de Rusya'ya olan bağımlılık azalır. Proje, Çin’in stratejik planlarıyla örtüşmektedir. Rusya açısından, hem geçiş ücreti alacağından, hem de ticaret hacmi artacağından  proje çok faydalıdır. Bu projeye de, Ermenistan ve Tacikistan’la bütünleşme stratejisine de en yoğun muhalefet, Zengezur Koridorunda olduğu gibi, İran’dan gelecektir. İran’ın tavrı başka bir yazının konusu olabilir ama tek cümleyle özetlemek gerekirse, İran, Türkiye’yi, Orta Asya ve Kafkasya’da ezeli rakip olarak görmektedir. Özellikle Ermenistan ve Tacikistan’ın kendisine bağımlı kalmasını amaçlamaktadır.