42 yıllık devlet tecrübem ve yetmişe merdiven dayayan hayat tecrübemle söyleyerek iddia ediyorum ki devletimizi yönetenler bizzat devlet eliyle yapılan israfı önlemezlerse, “Zurnada peşrev olmaz” babında söylenen “Temsilde israf/tasarruf olmaz” saçmalığına devam ederlerse devletimiz er geç batacaktır. Ekşi Sözlük’te çok güzel ifade edildiği gibi bu söze, “Dünyanın en saçma yalanı” diyebiliriz.

İşte en son Japonya’da düzenlenen G 20 Zirvesi vesilesiyle Japon İmparatoru’nun devlet başkanlarını kabul ettiği salonu gördük. Japonya’ya beş uçak dolusu saçmalıkla giden ve İstanbul’daki Kaşıkçı cinayetinin baş sorumlusu olduğu ayan beyan ortada olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi ile 50 bin dolarlık bilmem ne marka çanta ile gittiği resimlenen Emine Erdoğan Hanım ve Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, çoğumuzun evindeki oturma odalarından bile sade bir salonda kabul edildiler. Oysa Japonya dünyanın en zengin ülkelerinden biri olup milli geliri 5 Trilyon dolar. Türkiye’nin milli geliri ise onun yanında Devede kulak ya da cim karnında nokta olarak duruyor: Yalnızca 784 milyar dolar.

Türkiye’de biz, Cumhuriyetimizin sembolü Çankaya Köşkü dururken bin bilmem kaç odalı Saray yapılıp oraya taşınılmasına, o da yetmez gibi milyonlarca ağaç katledilerek Marmaris’e yazlık saray yapılmasına, İstanbul’da bulunan bilmem kaç sarayın daha Cumhurbaşkanlığı hizmetine verilmesine, onlarla da yetinilmeyip Ahlat’a Saray yapılmasına hayıflanıp duruyoruz ama kimse tınmıyor bile. Cumhurbaşkanı’nın emrinde 12 uçak olduğu söyleniyor. Milli geliri 4,5 trilyon doları geçen ve bize göre kat be kat zengin olan Almanya’nın bir numarası olan Bayan Merkel’in, bir önceki G 20 toplantısı için Arjantin’e, kendi uçağı arızalandığı için İspanya’ya geçip oradan tıpkı bizler gibi tarifeli bir uçakla yolculuk yaptığını da unutmadık. Yazı içerisinde, yan koltukta Arjantinli bir gençle birlikte yaptığı bu yolculuğun resmini de göreceksiniz. Almanya gibi bir ülke kendi Cumhurbaşkanı ya da Başbakanı için istese 12 değil 22 uçak alabilir mi? Alabilir! Üretebilir mi? Üretebilir! Ama bunu yapmıyor. Çünkü böyle savurganlık yaparsa ülkenin geleceğini mahvedeceğini biliyor. Onun için de Merkel hem de ülkesini temsil edeceği resmi bir göreve hiç gurur kibir yapmadan sade bir vatandaş gibi gidebiliyor. İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy da herhalde, Almanya seyahatinden dönüşünde, “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi” derken geleceğe ışık tutuyordu ama O’nun şiirlerini okuyanlar bunu anlamadılar.

Uçak meselesini konu etmişken, geçtiğimiz günlerde meydana gelen sel felaketi üzerine üç Bakan efendinin, sanki bir an önce ulaşarak selin önüne geçip durduracaklarmış gibi ve birbirleriyle yarışırcasına üç özel uçak ve bir helikopterle Trabzon’a gittiklerini de unutmayalım. Güya yaraları saracaklar ama bu savurganlıkla milletin bağrında daha derin yaralar açtıklarının farkında bile değiller.

Makam odalarının tefrişi ve makam aracı saltanatı çok yazıldı ama kimsenin umurunda bile değil. Öyle bir yakıştırma Cuma Namazı’nın ruhu ile bağdaşmaz ama tören alayı gibi konvoy yapılarak siren sesleri altında, çakarlı arabalarla ve korumalar eşliğinde gidilince, “Cuma Saltanatı” deyimi bile ortaya çıktı. Bazı bürokratların, yürüme mesafesindeki camilere bile makam araçları ile gittiklerini çok öncelerden de yazdığımı hatırlıyorum. Çünkü “Temsilde israf olmaz” saçmalığı bulaşıcı bir hastalık gibi tepeden tırnağa sirayet edip gidiyor.

Devlet, elde avuçta ne varsa zaten sattı ve adeta deniz tükendi. Şimdi, “Milletin kefen parası” olarak adlandırılan ve bir bakıma kara günler için yedekte tutulan “İhtiyat Akçelerinin istendiği” söyleniyor. Allah muhafaza, yoksa o günler geldi de millet olarak uyuyor muyuz?

Son zamanlarda Cumhurbaşkanlığı bünyesinde birtakım kurullar oluşturuldu. Bu kurullara alınanların devlete – millete katkıları olmuş mudur, olacak mıdır elbette zaman gösterecek. En son oluşturulan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu ve Bazı kamu bankalarına atanan Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerinin ise tamamen siyasi amaçlara hizmet ettiği ve edeceği yazıldı, çizildi.

Yüksek İstişare Kurulu’na seçilen ve hepsi de milletvekili emeklisi oldukları için devletten ballı maaşlar alan zevatın hemen ilk toplantılarında, 13 bin TL olarak belirlenen maaşlarını az bulup galiba 18 bin TL’ye çıkardıkları da yazıldı ve yalanlanmadı. O zevat ki, her biri unlarını eleyip eleklerini asmış kişiler. Hiçbirinin de paraya pula ihtiyaçları yok. İçlerinden galiba Cemil Çiçek “Alacağı parayı bağışlayacağını” söylemiş. Olmaz efendim, ondan ve diğerlerinden beklenen kesinlikle maaş kabul etmemeleri, böyle bir iş yapacaklarsa gönüllü olarak yapmalarıdır.

Geçen yıl memura %3, %5 zam yapılırken Cumhurbaşkanı’nın maaşına yapılan %26’lık zam konuşulmuştu, şu günlerde de akaryakıta, elektriğe, çaya, şekere ve bilmem daha nelere gelen ve gelecek olan zam yağmuru altında o hazretlerin maaşları ve işe daha bismillah demeden kendi maaşlarına yapılan zamlar konuşuluyor. Allah daha başka keder vermez İnşaallah.

Bu konuda bir not ve bir de sitem daha: Yüksek İstişare Kurulu’na seçilen isimler arasında MHP’nin kıyısından köşesinden geçen bir isim bile yok. ANAP’lı Yıldırım Akbulut dışında hepsi de AKP’li. “Hayatta olan TBMM Başkanları alındı” deniyor. Sahi, MHP’li Ömer İzgi de TBMM Başkanı olmuştu değil mi? Allah uzun ömür versin, Ömer İzgi sağ olduğuna göre listeye niye alınmadı acaba? Merak işte, bu satırları yazarken aklıma geldiği için soruyorum.

MHP ile ilgili bir de şu husus var tabii… Bir zamanlar MHP Genel Başkan Yardımcısı Agâh Oktay Güner’in “İsraf Ekonomisi” ve “Verim Ekonomisi” gibi kitapları vardı da Ticaret Bakanlığı’na getirilmişti. Günümüzde ise MHP’nin bütün bu israf, lüks ve şatafat karşısında bir diyeceği yok mu acaba? Niye sessiz kalınıyor?

İktidardakiler “Dindar” olarak tanındıkları için israf, lüks, şatafat, gurur ve kibirle ilgili ayet, hadis, rivayet anlatmaya kalksak, “Bilgiçlik taslama” diyebilirler. Yalnız şu kadarını söylemeden de geçmek olmaz. Lütfen lüks ve israfta sınır tanımayan Suud Krallarını, Birleşik Arap Emirliklerini, geçmişteki Emevi Halifelerini değil de Peygamberimiz Hz. Muhammed’le O’nun dört halifesini örnek alınız. Elbette onlar gibi kuru yerlerde oturup hasır üstünde yatın demiyoruz ama bari zenginlikte bizi yüze, bine katlayan Japon Kralı’na bakınız. Peygamber Efendimiz bu çağda yaşıyor olsaydı herhalde en büyük lüksü Japon Kralı’nın kabul odası kadar olurdu. Çünkü O lüksü, şatafatı, israfı sevmez ve etrafındakileri ikaz ederdi.

Son söz ya da ikazım da muhalefete olsun: İstanbul ve Ankara seçimlerinde israf konusunun öne çıkarılması Millet İttifakı’na seçim kazandırdı. Demek ki milletimiz bu konuda dertli ve canı yanıyor. Muhalefete her şeyi de biz hatırlatacak değiliz ya, eften püften meseleleri değil, iktidarın verdiği bu malzemeyi belgelerle ve inandırıcı, ikna edici olarak kullanın da görün bakalım neler olacak!