Cumhuriyetimizin güzide kurumlarından biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı son yıllarda tamamen siyaset kurumunun güdümüne girdiği için kendi kendini yıpratıyor ve pek çok konuda eleştiriliyordu. Diyanet’i en çok eleştirenlerden biri olduğumu yazılarımı takip edenler bileceklerdir. Eleştiri konularımızdan biri de Çin zulmü altında inim inim inleyen, camileri kapatılan, ibadet etme hürriyetleri ellerinden alınan, aile mahremiyetlerine girilen Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin dertleriyle dertlenmemesi, onlar için dua bile edilmemesi idi. Bu konuda habererk.com’daki köşemde yazılar yazdım, bu yazılarımı kitaplarıma da aldım ve ayrıca paylaşımlarla her yere yayıldı, okundu.

2019 yılında, Diyanet’te üst görevlerde bulunan bir bürokrata, “Ankara’da Doğu Türkistanlı akademisyenler var. Başkanlık’ta bir bilgilendirme toplantısı düzenlenebilir” demiştim. Sağ olsun, durumu iletmiş ama “Hele dursun, ileride düşünürüz” gibi bir cevap verilmişti ama aradan beş yıl geçmesine rağmen bir türlü düşünüp karar verememişlerdi. Biz ise vaz geçmedik ve her fırsatta yazarak, konuşarak kardeşlerimizin dertlerini dile getirmeye çalıştık.

Bu konuda yazıp yayınladığım yazılardan bazılarının başlıkları şöyle idi:

“Ey Siyasiler, Ey Diyanet! Onlar da Müslüman, Haberiniz Var mı? (Aralık 2018)

“Kardeşinin Derdiyle Dertlenmek Ya da Kardeşler Arasında Ayırım Yapmak” (Ocak 2019)

Türk Milleti’nin Vahşi Çin İle İmtihanı” (Eylül 2019)

“Diyanet’e Bir Soru: Kardeşler Arasında Ayırım Yapmak Helal midir?” (Ekim 2019)

“Doğu Türkistan Konusunda Perinçek’in Oyununa Gelenler ve Duayı Bile Esirgeyen Diyanet” (Aralık 2019)

Evet… Diyanet onlar için dua bile etmiyor, ettirmiyor, kısacası duayı bile esirgiyordu. Filistin için, Arakan için dua edildiğinde hocalara “Niye Doğu Türkistan için dua etmiyorsunuz” diye soranlara, “Nerede zulüm gören Müslüman varsa diyoruz ya” diye baştan savma bir cevap veriliyordu. Seçim anketlerinde bir “Diğerleri” sınıflaması vardır ya, Doğu Türkistan’da zulüm gören 40 milyon Müslüman da hep “diğerleri” olarak düşünüldü ya da hiç düşünülmedi, bilmiyoruz. Hatta yine 2019 ya da 2020 yılı olsa gerek, Diyanet İşleri Başkanı’nın Bursa ziyareti sırasında yanına yaklaşıp “Hocam Doğu Türkistan için de dua edin” diyen bir Doğu Türkistanlı öğrenciyi, “Ederiz” diye geçiştirdiğini de biliyoruz.

Aşağı yukarı üç aya yakındır her Cuma hutbesinde Filistin için dua, İsrail için beddua ediliyordu. Elbette edilsin ama herhalde sitemler, şikayetler artmış olmalı ki 22 Aralık günü okunan Cuma Hutbesi’nin sonunda yapılan duaya Filistin’le birlikte Doğu Türkistan’ın da katıldığını duyunca şaşırdım. Doğrusu ya gittiğim caminin İmamı bir yiğitlik yaptı diye düşünmüştüm. Meğer öyle değilmiş ve Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürü’nün imzası ile 81 İlin Müftülüklerine, 85079807-203.99-4555146 sayı ile şöyle bir Genelge gönderilmiş:

"Cuma günleri ikinci hutbeden sonra yapılan Türkçe duanın, BİR SONRAKİ TALİMATA KADAR aşağıda yer verilen şekilde yapılması hususunda bilgilerini ve gereğini rica ederim.

'Allah'ım İslam'a ve Müslümanlara yardım eyle. Devletimizi ve milletimizi her türlü tehlikeden koru. Bize dünya ve ahirette iyilikler ve güzellikler ihsan eyle. Bizi, ana-babamızı ve bütün müminleri bağışla. Kudüs, Gazze ve Doğu Türkistan başta olmak üzere dünyadaki bütün mazlum kardeşlerimize yardım eyle. Onları muzaffer eyle. Şüphesiz sen dualarımızı işiten ve kabul edensin."

Dikkat edilirse, “Bir sonraki TALİMATA kadar” deniyor. Yani askeri emirler gibi; “Doğu Türkistan için dua edileceeek; Et!” Sonra araya bir şeyler girecek ve yeni bir emir: “Doğu Türkistan için dualar kesileceeek; Kes!”

Suizanda bulunmak istemem de içimden geçeni söylemesem olmaz. Ne yazık ki Diyanet hiçbir dönemde olmadığı kadar siyasetle içli dışlı bir görüntü verdiği için insanın aklına neler geliyor neler! Hani mahalli seçimler de yaklaştı ya, bu konuda bir adım bekleyenlerin gönüllerini hoş etmeyi düşünmüş olamazlar mı? “Bir sonraki talimata kadar” ifadesini başka türlü yorumlayamıyorum. Çünkü talimatla dua edilmez, edilen duadan da talimatla vazgeçilmez. Çünkü:

Çünkü dua gönülden gelir, inanarak ve içten yapılır. Olması gereken insanlara, imamlara, vaizlere talimat vermeden gönül rahatlığı ile ve yeri geldikçe dua edebilecekleri hissini, rahatlığını vermektir. Böylece nerede ise 75 yıldan beri Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz de “Diğerleri” ya da “Nerede zulüm görenler varsa” sınıfından çıkıp soydaşları ve dindaşları ile bir tutulmanın sevincini yaşamış olurlar.