Ülkemizde özellikle son birkaç yıldır Türk Milliyetçiliği ve Türkçülük akımının bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde güçlendiğini görüyoruz. O kadar çok Türkçü gruplaşma var ki, buraya isimlerini yazmaya kalksam sığmaz herhalde. İşin kötüsü, bu grupların hiçbiri bir diğer Türkçü grubu da sevmez. Ama Türkçü olduklarını iddia ederler.

Türk Milliyetçiliğinin her devrin gerekli ve yükselen değeri olması gerektiği düşünen bir Türk Milliyetçisi olarak bu süreçte kasıtlı veya cehaletten kaynaklı bazı yanlış tutumlardan ve gruplaşmalardan bahsetmek istiyorum.
Sosyal medyada, görsel ve yazılı medyada, çevrenizde, sokakta, okulda, iş yerinizde karşılaştığınız birçok Türklük duygusu yüksek kişiler vardır.

Bunların bir kısmı Türkçülüğü, Türklerin geçmişteki inancı Gök Tanrı dininden ibaret görüp, bunun dışındaki inançları reddederken, kimisi de yanlış bir yorumla Şamanizm'i bir din zannedip kendini Şamanist olarak tanımlamaktadır.
Diğer bir kısma baktığımızda ise Türkçülüğü Cumhuriyet ve Atatürk'ten ibaret gören, Atatürk'ün dahi fikirsel alt yapısını oluşturan Türk tarihini ve Türk büyüklerini yok farz eden, Cumhuriyet öncesi tarihimizi sürekli kötüleyen, aşağılayan Türk tarihi vitamini ve dolayısıyla Türklük yönünden aşırı eksik olan bir kesim var.

Başka bir grup ise Türkçülüğü dinsizlik zannedip, her Türkçü söyleminde din, inanç ve insanlarımızın dini inancı gereği kullandığı giysi ve kıyafetleriyle dalga geçen, hatta inançlara ve inananlara küfür edercesine saldıran, deizmin hatta ateizmin girdabında kendilerini din ve inanç düşmanlığına adamış olanlar...

Öncelikle her inanca saygılı olan Türk Milletinin tarihini bilmeyen bu grup, Türk Milletini çok seviyorsa inançlarına da saygılı olması gerektiğini bir gün öğrenecek inşallah.

Türklerin tarihten beri Gök Tanrı, Maniheizm, Budizm, Musevilik, Hristiyanlık gibi beşeri ve semavi inançlar sonrasında nihayetinde tamamına yakınının, hak din İslâm'a olan katılımı hepimizin malumudur.

Günümüzde her inanca sahip Türk olduğunu bilmeyen, dünyayı kendi etraflarında dönüyor zanneden bu kitlenin ağzından Atatürk ilkeleri düşmez. Ama sorsanız altı ilkeyi dahi birçoğu sayamaz. Saydıklarının da anlamını sorsanız, birkaç ezber kelime dışında cümle kuramaz. Halbuki bu ilkeleri özümseyen bir Türkçü hem devletine bağlı olur hem de milletine. Ayrıca bağlı olduğu milletin inançlarına da saygılı olur. "Din ve vicdan özgürlüğü nedir?" diye sorsanız aval aval bakarlar.

Bu grup içinde en yaygını ise İslam'a düşmanlığı kendine bayrak edinmiş, inanç ve iman deyince "arap" aklına gelen, İslam'ı "Arabın Dini" olarak yorumlayan, hayatında önemli kaynak diyebileceğimiz üç beş kitap dahi okumamış, sosyal medyadan fotoşop resimlerden ve resimler üzerine yazılan bir iki cümlelik zırvalardan beslenen, sürekli dalga geçtikleri A-haber kitlesinin sözde Türkçü versiyonu olan gruplardır. Lafa gelince Gök Tanrı inancından bahsederler, uçmağa varmak (cennet) gibi Türk'ün geçmişte cesaret ve gücünü tamamlayan inanç ve iman sistemini kullanırlar ama günümüze gelince İslam inancındaki Türklerin şehitlik, cennete varmak gibi değerlerini reddederler veya aşağılayıp küçümserler, dalga geçecek malzeme olarak görürler. Halbuki 400 milyon civarındaki dünya Türk nüfusunun ( gerçi bunların Türkiye dışındaki Türklerden ne kadar haberi olduğu da tartışılır) büyük çoğunluğu İslâm inancına sahip. Türk'ün inancına saygısız Türkçülük nasıl yapılır?
İlk başta da dediğim gibi kökleri, ilmî ve fikrî altyapısı yoktur bunların. Bunlar bazen dergi ve gazete çıkarıp geçimlerini de buradan sağlarlar. Ülkemizde ayrılıkçı düşüncelere sahip, milli ve manevî değerlerimize düşman gruplarla da bazı noktalarda birleşirler. Bazen birlikte hareket ederler. Bunlara kim üç beş kuruş verirse onun düdüğü olurlar. Peki bu zıpırlara şunu sormak gerek; Hristiyan inancına sahip Çuvaş, Gagauz, Yakut Türkleriyle, Türk Ortodoks Kilisesi, Hazar ve Karay Türklerini İslam inancına sahip olan ve çoğunluğu oluşturan Türklerden ayrı mı tutacağız? Bu nasıl bir aymazlık ve cahilliktir.

Türkçü olduğunu iddia eden ve birbiriyle görüş ayrılığı olan, ilmi ve fikrî altyapısı olmayıp gençlik hareketi şeklinde oluşturulan onlarca Türkçü grup haricinde bir de bu işin hem aksiyon hem de fikirsel alanında yıllardır faaliyet gösteren önemli teşkilâtlarımız var.
Bunlardan en önemlisi, dönemin üniversiteli gençlerinden 190 Tıbbiyelinin devrin aydınlarına çağrısıyla kurulan ve 1912'den beri resmi olarak faaliyet gösteren Türk Ocakları; Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı, Mütareke ve işgal dönemlerinde , ayrıca Milli Mücadele ve sonrasında Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda hem cephelerde, hem sokaklarda, hem ilmî ve kültürel sahada gösterdiği faaliyetlerle resmen Türklüğün 20. yüzyıldaki yok oluşunu engelleyen yegane teşkilattır.
Türk Ocakları kendinden sonra ki diğer Türkçü, milliyetçi teşkilatların da ilham kaynağını oluşturmuştur diyebiliriz. Bu hizmetini 1911'den beri fikrî ve ilmî sahada Türk Yurdu Dergisi ile de 109 yıldır sürdüren Türk Ocakları, Cumhuriyet dönemi inkılaplarının ülkede yayılmasında da önemli rol almıştır. Atatürk'ün gittiği her ilde, yurt gezisinde ilk ziyaret ettiği yerler Türk Ocakları olmuştur. Cumhuriyetin ilk kadrolarını da Türk Ocaklarından oluşturmuştur.

Rahmetli Turan Yazgan hoca tarafından 1980'de kurulan Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı da bu konuda en önemli kuruluşlardan biridir. Özellikle Turan coğrafyasında Türk kültürü, Türk dili ve tarihi alanında önemli çalışmalar yapan, okullar açan bu vakıf, Türkçü, Turancı teşkilâtlarımızın yüz aklarından biridir. İki ayda bir çıkan dergi yayınları halen kaliteli bir şekilde devam etmektedir.
Bu bahsettiğim teşkilatlar parti siyaseti dışında olan Türkçü, Milliyetçi, Turancı teşkilâtlardır.

Umarım ateizm, deizm kıskacından tüm inançları aşağılayarak dünyaya bakan bir kısım Türkçü gruplarımız ve oluşumlarımız, kendilerini köklü, ilmî ve fikrî derinliği ve altyapısı olan saydığım bu teşkilatlarda ifade ederler de, bu keşmekeşten kurtulmuş ve söylem birliğini oluşturmuş oluruz.