Türkçülük, Türklük, milliyetçilik, Turancılık, Kızılelma adına bütün değerlerimiz dağılmış, ayaklar altına alınmışken, siyasi adres olarak parçalara bölünmüş, millî hassasiyetler törpülenmiş, yozlaşmışken, dün göklere çıkardıklarına bugün, “tu kaka” diyen siyasetçiler sahnede iken; aydın pozlarına yatıp hiç kimse bana, kalkıp vatandan, milletten, bekâdan bahsetmesin.

Bu memlekette partilerini din, liderlerini peygamber gibi gören, mezhep, tarikat, cemaat gibi parçalara bölünmüş Müslümanlar olduğu sürece, kimi değerler, kutsallar, din yozlaşarak/ yozlaştırılarak iflah olunmaz.

Gaflet, delalet ve ihanet uykusuna dalanların; kulaklarının dibinde, 24 saat selâ okutsanız da olmaz, olmuyor.

Ne çağdaşlıkta, ne hukukta, ne ilim-bilimde bir arpa boyu yol alınmaz.

70 yıl önce yardıma gittiğimiz Kore:

Hyundai, Kia, Samsun, LG gibi dünya markaları üretip ve dünya pazarlarına sunuyor da, bizde yıllardır.

N. Hatipoğlu, DİB ve türevlerinden sol elle yemek yenir mi, g. müze su kaçsa, orucumuz bozulur mu, Tanrı demek mi; Allah demek mi doğru onları konuşuyor, tartışıyorsak.

Ben daha ne diyeyim?

Hep ülkem dedim, Türk yüzyılı dedim, ülkemin insanlarını akıla, bilime, uygarlığa, demokrasiye çağırdım.

Düşünün dedim. Düşünmeyenler, düşünenlerin kölesi, ırgatı, işçisi, amelesi olur dedim.

Atalarımız gibi tarih yazalım, dünya sahnesinde figüran değil, senaryo yazan, başrol oynayan olalım dedim.

Şıhların, şeyhlerin, gavsların ağzına bakmayın, inancınızı Kuran’dan öğrenin ve yaşayın dedim.

Özgürlükçü demokrasiye destek olun, siyasilerin önünde eğilmeyin. Siz asılsınız, onlar vekiliniz dedim.

Yani her alanda patron sizsiniz dedim.

Sonuç mu?

Düşünen, irdeleyen, çağı okuyan, tarihini bilen pırıl pırıl bir gençlik geliyor.

Atatürk’ün ülkeyi emanet ettiği gençlik, hurafelere kapalı, çağdaşlığa susamış, ortak akıla inanan, yapay zekâya âşık bir gençlik.

Ben buyum arkadaş! Ben bu yolun hizmetkârıyım.

Şu dünyada Tanrıdan başkasına eğilmedim, diz çökmedim, minnet etmedim. Kimselere diyet borcum yok.

78 yaşımı devirdim. Hak bildiğim kadar yazdım, söyledim, konuştum. Bundan sonrada Görklü Tanrı’nın izniyle hep böyle olacağım.

Ben ülkülerimden, ilkelerimden, inanç değerlerimden birilerinin rahatı-rantı için taviz vermedim.

Bu yaşıma kadar çıkarlarım için güçten, güçlüden yana hiç olmadım, olmayacağım. Hiç kimse de beni satın alamadı. Alnım ak, başım dik kalacağım. Askerde okuma-yazma öğrenmiş ama, irfanı yüksek: “Evlatlarım! Hakikat ve doğruların karşısında kırılın ama asla eğilmeyin” diyen bir babanın evladı, “harama asla el uzatmayın, kursağınızdan kul hakkı geçmesin” diyen de bir annenin evladıyım; işte ben buyum arkadaş, o kadar!

Özgürlük ve Bağımsızlık benim karakterimdir!”

Ne mutlu Türküm diyene!

Esen kalınız.