Bildiğiniz gibi (veya bilmediğiniz gibi), Truva’nın Unesco Kültür Mirası listesine girmesinin 20. yılı şerefine 2018 yılı, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Truva Yılı” I’lân edildi.

Eyvah ki ne eyvah!

“Canım bunda ne var? Biz Anadolu tarafıyız, Yunan tarafı değil ki!” diye itiraz edenlere “Daha kötü ya! Aptal tarafız. Bir atla kandırılan taraf yâni!” diyorum.

Evet.. Truva Atı, Doğu’nun aptallığının, Batı’nın zekâsınının sembolüdür. Çanakkale’ye, 1973 ve 2004 yıllarında iki adet Truva atı maketi dikildi. Birincisi, ülkemizde inşâ edildi. İkincisi, Troya filminde kullanılan maketti. Hiç kimse de demiyor ki “Truvalılara, yâni Anadolu halklarına hakâret olan bu at, niçin Truva’ya dikiliyor?”

Şimdi lütfen sıkıcı da olsa şu târihî bilgiyi sabırla okuyun.

M. Ö. 12. asırda Batı Anadolu’da yaşayan Truvalılar ile antik Yunan halklarından Akhalar arasında on yıl süren bir savaş meydana geldi. Korsan yayılmacı bir krallık olan ve Çanakkale Boğazı’na gözünü diken Aka Krallığı, zengin ve görkemli Truva (Troya) şehrine sâhip olmadan Boğaz’a hâkim olamayacağını biliyordu.

Günümüzdeki arkeolojik kazılar, savaş sebebini böyle yorumluyor. Fakat savaştan yaklaşık dört asır sonra yaşayan Yunan şâiri Homeros, bambaşka bir sebepten bahsetti. Homeros’a göre Truva prensi Paris, Sparta Kralı Menelaos’un güzel karısı Helena’yı kaçırıp Truva’ya götürdü. Menelaos, ağabeyi Mykenai Kralı Agamemnon’dan yardım istedi. Agamemnon da kısa bir sürede diğer Yunan krallarını da çağırarak yardıma gitti. Troia kralı Priamos’da kendi müttefiklerini topladı. Böylece savaş, bir doğu-batı savaşı hâline geldi. Savaşın sonunda Truva düştü ve Akhalar tarafından yağmalandı.

Truva Savaşı sonunda, tesirleri günümüze kadar gelen bir at doğdu. Akhalar, on yıl boyunca Truva’yı ele geçiremeyince “tahta at” hilesini kurdular. Homeros’un anlatımına göre, Tanrıça Athena’nın verdiği akılla komutan Odysseus, bir tahta at inşâ etti. Tahta atı Troia surlarının önüne bırakan Akhalar, ülkelerine dönmek üzere gemilere bindiler. Bozcaada tarafına saklanıp beklediler. Bu hileye inanan Truvalılar, tahta atı, şehrin içine aldılar. Gece zafer kutlamalarına daldıkları sırada tahta atın içine saklanan Akha askerleri dışarı çıkıp şehrin kapılarını açtılar. Dışarıda bekleyen Aka ordusu, içeri girerek şehri ele geçirdi.

3000 YILDIR ÖLMEYEN AT

“Truva Atı” hilesi, 3000 yıl sonra Çanakkale’ye saldıran haçlı ordusuna da ilham verdi. 25 Nisan 1915 sabahı Seddülbahir sâhiline yapılan çıkarmada River Clyde isimli eski bir kömür şilebi, Truva Atı olarak kullanıldı. Geminin original adı, Truva Atı’nın mîmârı ve Akhaların en zekisi Odysseus idi. River Clyde’ı akıl edenlerden biri olan Teğmen Josiah Wedgwood, kendi deyimiyle eski şilebi modern bir tahta ata dönüştürmüştü.

River Clyde’ın içine gizlenen askerler, sâhile çıkmaya başladıklarında karşılarında hayâl ettikleri alık Truvalıları değil, onları bekleyen Türkleri buldular. At hilesi, işe yaramadı. Çıkarma, başarısız oldu. İngilizlerin Truva atı Rver Clyde, 1931’de çekilen ilk Çanakkale filmi Tell England filminde de hikâye edildi.

Truva Atı fikrinin 3000 yıl sonra Çanakkale Savaşı’nda kullanılmış olması, Homeros’un Batı medeniyetine çok işe yarayan şöyle bir savaş hilesi mîras bıraktığını gösteriyor:

“Cephede yenemediğiniz Doğulu halkları, hile hurda ile içeriden çökerterek yenebilirsiniz. Çünkü zeki değiller. Hileye çok kolay inanırlar.”

Evet, Truva Atı hilesi, Batılıların zekâsının; Doğuluların ise kolay aldatıldığının sembolü.

1915’de geçirtmediğimiz Çanakkale’ye, 1974’de Truva Atı maketi dikilmesi yeterince garip bir durum olduğu hâlde meşhûr Troya filminde kullanılan at maketinin de Çanakkale’ye dikilmesi ve “Yaşasın iki Truva atımız oldu!” diye sevinmemiz, Homeros’u haklı çıkarmıyor mu?

Şimdi bu konu nereden çıktı ona geleyim.

Defâlaca yazdım ama bıkmadan usanmadan Çanakkale’de dönen oyunu yazmaya devam edeceğim.

Tıpkı İsrail’in kurulmasından bir asır evvel başlatılan “boş Filistin toprakları” algı operasyonu Çanakale için de yapıldığına daha evvel dikkat çektim.

Târihçi Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu’nun, Filistin topraklarının halksız gösterilmesi sürecini ve Theodor Herzl’in Altneuland romanının Yahudi işgâline meşrûiyet sağlamadaki rolünü anlattığı bir makâlesinde (17 Aralık 2017-Sabah) ifâde ettiğine göre, bir toprağı halksız göstermek, asıl sâhipleri tarafından yurt edinilmesine meşrûiyet sağlıyor. Şu ifâdelere dikkatinizi çekmek istiyorum:

“Lloyd George da Birinci Dünya Harbi sonrasında Küçük Asya kıyılarına yeniden Antik Yunan ve Romalıların torunlarını yerleştireceğini söylerken bölgede çoğunluğu oluşturan Türk nüfûsun buna i’tirâz etmeye hakkı olmadığını varsayıyordu.”

Küçük Asya kıyılarına Antik Yunan ve Romalıların torunlarının yerleşmesi için buraların boş olduğu, yâni halksız olduğu algısının oluşturulması gerekiyordu. 1915 yılının sonunda Haçlıların yenilip çekilmesine “tahliye” denmesi, bu algıya hizmet içindi. 1922’de yazılan İlk Çanakkale savaşı romanı Tell England’ın antik Yunan mesajı vermesi bu yüzdendi. Anzak torunlarının, “Dedelerimiz bu topraklar için öldü.” sâhiplenmesi de işte bu yüzden.

Uzatmayayım. Nihal Atsız ve 8 arkadaşının 1933’de başlattığı Çanakkale Yürüyüşü’nün bu tahliye oyununu nasıl bozduğunu da daha önce yazdım

İyi de şimdi ne oldu?

Biz yeni kabineyi merak ederken Çanakkale’den Megan Fox diye bir Hollywood artisti geçti. Antik dönemler hakkında belgesel çekiyormuş. Elbette listesinde Truva da var. Bir güzel ağırlandı. “Senin asıl amacın ne?” diye soran olmadı.

Boş durmuyorlar. “Burası Müslüman Türklerin değil. Antik çağlarda bizim medeniyetimize âitti.” algısı için sinema ve belgesel filmleri çekmeye devâm ediyorlar.

İnanın, Megan Fox’un çevirdiği film, kabineden daha önemli.

Çok merak ediyorum, acaba yeni Kültür ve Turizm Bakanımız, Çanakkale’ye, “turist çeken Antik bölge” olarak mı bakacak yoksa “şehîdler diyârı” olarak mı?

Efendim?

ETS TUR mu dediniz?