Yaşadığımız korkunç deprem felaketi sonrası çok sayıda insanımız binalardaki sarsıntı ve yıkılmaya bağlı ezilme, çarpma, düşme sonucu oluşan kemik kırıkları ve geçmeyen kemik iltihapları (Osteomyelit) ön planda olmak üzere son derece acılı süreçler yaşamaktadır.

Doktor Gavril Abramoviç İlizarov bir ortopedist olarak hayatı boyunca bu tip hastalarla uğraşan ve bulduğu İlizarov yöntemiyle ortopedi ilmini kökünden değiştirip, bu hastalıkların tedavisinde devrim gerçekleştirmiş bir hekimdir. Dağıstan kökenli Yahudi bir aileden gelmesine rağmen Gençliği Azerbaycan da geçmiş ve bu yüzden ülkemize karşı sevgi ve sempatisi olan bir kişiliktir.

Doktor İlizarov kemik gelişimini tamamlamış yetişkin hastalarda iskelet bozukluklarının tamir edilebileceğini, kemiklerin uzatılabileceğini ve uzun kemiklerdeki parçalı kırıkların kemikleri birbirine sıkıca bastırarak değil yavaşça çekerek çok daha uygun kaynayabileceğini (Distraksiyon osteogenezi göstermiştir.

Babası bisiklet tamircisidir ve belki de babasından esinlenerek merkeze tellerle bağlanan bisiklet tekerleklerini andıracak şekilde kemikleri ince tellerle çelik halkalara sabitler ve kırıkların iki ucundaki halkaları da çelik çubuklarla birbirine birleştirir. Günde yaklaşık 1 mm her iki halkanın arasını açarak kırık kemikleri birbirinden uzaklaştırır. Bu o zamanın kırık iyileşmesine yönelik klasik bilgisine tam zıttı bir yaklaşım tarzıydı. Dr İlizarov özellikle omuz kemiği ve kot kemikleri gibi hareketli kemiklerin çok daha erken iyileştiğine şahit olduğu için bu yöntemi geliştirmiş.

Kemiklerin aktif olarak kendini yenileyebilen dokular olduğunu, kemik üzerine uygulanan çekme gücünün yeni dokuların oluşumunu teşvik ettiğini düşünmektedir. Kemikler bu şekilde uzatılabilmekte, daha hızlı ve düzgün kaynayarak iskelet bozuklukları tedavi edilebilmektedir.

Sovyetler Birliğinin dışa kapalı olduğu dönemde tanımlamış olduğu yöntem doğu bloğunda yaygın olarak kullanılmakta fakat batıda bilinmemektedir. İtalyan bir gazeteci yıllardır bir türlü kaynamayan bacak kemiğindeki kırık nedeniyle hocaya ulaşır ve İlizarov yöntemiyle 2 aylık bir tedavi sonrasında iyileşince yaşadıklarını ülkesinde basın yoluyla paylaşır. Hoca 80'li yılların başında İtalya'ya davet edilir ve İtalya’dan doktorlar özel izinle hocanın yanında gözlemci olarak çalışır. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle İlizarov yönteminin geçerliliği bilimsel olarak ispatlanır.

Sovyetler Birliğinin yıkılması ve kapıların açılması sonrasında İlizarov kendisine değer verilen, davet edildiği İtalya yerine Türkiye’de yaşamak çalışmak ve bilgilerini Türk hekimlerle paylaşmak ister.

Önce Ankara’ya Hacettepe üniversitesine başvurur. Burada hocayı kimse dikkate almaz. İstanbul üniversitesinde ise açıkça alaya alınır ve sahtekâr olduğu ima edilir. Bulduğu yöntemle uzattığı kemikleri gösteren fotoğraflar üzerinde oynadığı ve hile yaptığı düşünülür. Belki İngilizce bilmemesi ve bize garip gelen Azeri lehçesi veya Rus cerrahlara has aşçı külahına benzer şapkası ve kasap önlüğünü andıran cerrahi kıyafeti yüzünden hocaya karşı bir ön yargı gelişmiştir.  İlizarov ülkemize küser ve kalbi kırık bir şekilde Sibirya Kurgan'daki merkezine geri döner. Kısa süre sonra 1992 yılında kalp yetmezliğinden ölür. Ölümünden sonra tüm dünyada tanınır ve İlizarov yöntemi yaygın bir şekilde kullanılır.

Şaşırdınız mı? Asıl hocayı el üstünde tutup, ortopedi dalında dünyada sözü geçen bir konuma gelseydik, yöntem için uygulanan aletler Türkiye'den dünyaya pazarlansaydı şaşırırdık.

Kim bilir ne çok İlizarovları küstürüp kaçırmış, açmadan soldurmuşuzdur. Maalesef biz nitelikli insanlarının kıymetini bilmeyen, parlak beyinlerini yurt dışına kaçırtan, gelmek isteyenleri de küstürüp uzaklaştıran bir milletiz.

Liyakat, bilgi ve bilime değil sadakat ve akrabalık bağlarına değer veren alışkanlıklarımız yüzünden felaketler karşısında çaresizlik yaşadığımız şu günlerde özellikle deprem bölgesinde ayak veya kol kemikleri çelik halka ve çubuklarla tutturulmuş bir sürü insan gördüğünüzde 30 yıl önce aşağılayıp küstürdüğümüz bu büyük bilim adamını hatırlayın.