Hakkı Öznur: Kenan Evren ve Nurettin Soyer’in amacı Türkeş’i idam ettirmekti!

Hakkı Öznur: Kenan Evren ve Nurettin Soyer’in amacı Türkeş’i idam ettirmekti!
Ülkücü fikir ve siyaset adamı Hakkı Öznur, konuşmasında 1948- 1980 yıllarını ele alarak önemli açıklamalar yaptı.

Milliyetçi bir memur sendikası olan EKSEN'in Adana temsilciliğinin düzenlemiş olduğu “ Ülkücü Hareket” konulu konferansın konuşmacısı, “9 ciltlik Ülkücü Hareket” kitabının yazarı Ülkücü Hareketin Tarihini yazan ülkücü fikir ve siyaset adamı Hakkı Öznur’du. Konferansa, çok sayıda STK temsilcileri, akademisyenler ile İyi Parti Adana İl Başkanı Veysel Yıldız ,Anahtar Parti Adana İl Başkanı Atilla Karataş ,Gelecek Partisi Adana İl Başkanı Volkan Akyüz, Zafer Partisi, BBP, Milli Yol Partisi mensupları ile kalabalık bir gençlik topluluğu ve vatandaşlar katıldı. Konferansa İlgi ve alaka çok büyüktü. Bu anlamlı program, saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Ardından 9 ciltlik “Ülkücü Hareket” kitabını anlatan sinevizyon, gösterime girdi. Sinevizyonu izleyenler, çok duygulandılar, gözyaşlarını tutamadılar.

Ülkücü hareketin kurucusu Başbuğ Alparslan Türkeş’i, hareketin önde gelen isimleri Dündar Taşer, Ahmet Er, Galip Erdem ve birçok dava büyükleri ile Türkmen Beyimiz Şehit Gün Sazak, küresel bir suikastla şehit edilen Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül öncesi ve sonrası şehit düşen Ülkücülerin resimleri, MHP ve Ülkü Ocakları’nın düzenlediği yüzbinlerin katıldığı tarihi mitinglerin görüntüleri, salondakileri çok duygulandırdı, hüzünlendirdi ve geçmişe götürdü.

Özellikle 15 Nisan 1978 tarihinde Ankara Tandoğan Meydanı’nda yapılan, 500 bin Ülkücünün katıldığı o tarihi mitingden kareler gösterilirken, kanlı gömleklerle yürüyen gençler, şehit düşen Ülkücülerin resimleri ve yüzlerce dev pankart (Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın, Hak-Hukuk-Adalet Milliyetçi Hareket, Yıkılsın Düzen Yaşasın Devlet, Milli Devlet Güçlü İktidar) vb. Türkeş ve MHP kurmay kadrosunun ve akasında yüz binlerce Ülkücünün kol kola yürüyüşlerinin görüntüleri, salonu derinden etkiledi, hüzünlendirdi ve duygulandırdı. Salon, Sinevizyon görüntüleri sonrası alkıştan yıkıldı.

Adana EKSEN temsilcisi Ahmet Sadık Güllü’nün açış konuşmasının ardındanEKSEN Sendikasının eski Genel başkanı Dr. İsmail Yıldız kısa ve özlü bir konuşma yaptı. Ardından, EKSEN Sendikasının yeni genel başkanı genç akademisyen Vasıf İnanç Duygulu bir konuşma yaparak günün mana ve önemine değindi.

Daha sonra kürsüye alkışlarla, Ülkücü Hareketin en önemli isimlerinden Araştırmacı Yazar Hakkı Öznur geldi. 2 saat konuşan Hakkı Öznur yaptığı konuşmayla dinleyicileri etkilemiş, hüzünlendirmiş ve duygulandırmıştır. Ülkücü Hareketin 60 yıllık tarihini, olaylarla, belgelerle ve yanında getirdiği dergilerle, yayınlarla, anlatırken tarih akıyordu. Katılımcılar büyük bir dikkat ve ilgi ile dinliyorlardı.

Hakkı Öznur konuşmasında , 1948- 1980 yıllarını ele almıştır. Ülkücü Hareketin fikri ve siyasi temellerini Millet Partisinden, Milliyetçi Hareket Partisine olan tarihi süreçleri, Milliyetçi Ülkücü Hareketin lideri Alparslan Türkeş’in askeri ve siyasi yaşamını, mücadelesini , Milliyetçi Hareketin tarihini, Ülkü Ocaklarının tarihini, Ülkücü Gençliğin verdiği şanlı mücadeleyi , 12 Eylül darbesini, darbe sonrası Ülkücü Hareket’e yapılan baskıları, zulümleri idamları , MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasını, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nu , küresel bir tertip olan Yazıcıoğlu suikastini, vb. bir şey konuyu detaylarıyla ,olaylarla, belgelerle, anlatmıştır.

Hakkı Öznur konuşmasında şunları söylemiştir:

Kendimi Bildim Bileli Ülkücüyüm Ve Türk Milliyetçisiyim. Ülkücülük, bir siyasal kimlik ve bir yaşam biçimidir. Ülkücüler, milletin adamlarıdırlar. Ülkücüler, tarihleri boyunca demokrasi, adalet ve özgürlüklerden yana tavır almış, adaletsizliklere, haksızlıklara, zulme hep karşı durmuşlardır.

Ülkücülük bir ahlak, vicdan ve değerler hareketidir. Ülkücü hareket, teorik temelleri ve entelektüel esasları olan, Ülkücü dünya görüşünün siyasi hareketidir.

Ülkü Ocakları mektebinde, yüce ülkü ve değerlerin ışığında, adaleti, demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri savunmayı, milletin adamları olarak aziz milletimize hizmet etmeyi şiar edindik.

Ülkücüyüm diyorsak, Ülkücü kimlik sahibiysek, Ülkücü hareket milletimize mâl olmuşsa, bunu hareketin kurucusu, Başbuğumuz Alparslan Türkeş’e borçluyuz.

Biz Ülkücüyüz, Ülkücü yolu biliriz, Ülkücü yolu konuşuruz. Ülkücülük, bizim onurumuzdur. Ülkücüler adalet ve özgürlükten yanadır. Biz Ülkü Ocaklılar, Ülkücüler, tarihimiz boyunca diktalara, diktatörlüklere karşı çıktık, mücadele ettik. Ülkücüler ne diktalara ne diktatörlere boyun eğer!

Adana Ülkücü Hareketin tarihinde önemli bir yere sahiptir. 8-9 Şubat 1969 tarihinde yapılan CKMP büyük kurultayında partinin ismi “MHP” amblemi ise “3 Hilal” olmuştur. Adana Kapalı spor salonunu dolduran binlerce partili, Genç ülkücüler ,Ülkü Ocaklılar, bu tarihe güne şahitlik ederken salonda, devasa “3 Hilalli “ bayraklar coşkuyla sallanırken salon “Başbuğ Türkeş” diye inliyordu.

Adana Ülkücü hareketin tarihinde sadece isim ve amblem değişikliğiyle değil, hareketin lideri Alparslan Türkeş’in 12 Ekim 1969 , 14 Ekim 1973, 5 Haziran 1977 Genel Seçimlerinde Milletvekili seçildiği il olarak önemlidir.

12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü Hareket her türlü emperyalizme karşı tarihi bir mücadele verirken, milli bir direniş ortaya koyarken, destanlık mücadele verirken Anadolu’nun dört bir yanında olduğu gibi bir çok mensubu da Adana’da şehit düşmüştür. Onlarca Ülküdaşımız Adana’da şehit edilmiştir.

Adana Ülkücüleri, POL-DER’li çeteler tarafından işkencelerden geçirilmiştir. Haksız yere tutuklanan çok sayıda MHP ve Ülkücü hareket mensubu, Adana’daki cezaevlerinde yıllarca hapis yatmışlardır. Dışarda şehit düşen ülküdaşlarımız olduğu gibi Adana cezaevinde de komünistlerin saldırısı sonucu şehit düşen ülküdaşlarımız oldu.

12 Eylül sonrası bir çok Adanalı ülküdaşımız MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasında idamla yargılanmış çok sayıda Adana Ülkücüsü, Mamak Askeri cezaevi olmak başta olmak üzere Eskişehir, Bursa, Çanakkale, Aydın, Gaziantep vb. cezaevlerinde uzun yıllar yatmıştır.

74 AFFIYLA DIŞARI ÇIKAN SOL ÖRGÜT MENSUPLARI KALDIKLARI YERDEN DERİN SOL ÇALIŞMALARINA DEVAM ETTİLER

12 Mart 1971 muhtırası ile büyük bir darbe yiyen Türk solu, 1974 sonlarından itibaren tekrar örgütlenmeye çalışmıştır. 1974 affı, Marksist, devrimci Sol hareketlerin tekrar meydanlara çıkmasına ve faaliyetler yapmasına zemin hazırladı.12 Mart’ta içeri atılan illegal THKP-C, THKO, TKPML/TİKKO, TİİKP, TKP kadroları ve yine kapatılan TİP’in kadroları, dışarı çıktıktan sonra tekrar kaldıkları yerden yeni örgütler ve yayınlarla faaliyetlere hızlı bir şekilde başladılar. 12 Mart öncesi yaşanan siyasal çatışmalar, öğrenci olayları ve kaos ortamına giden süreç yeniden başladı.

1977’ye gelindiğinde ülkede kızıl terör, siyasi ve sosyal çalkantılar devam ediyordu, siyasal cinayetler çatışmalar her geçen gün artarak devam ediyordu. Adalet partisi, erken seçim çağrısı yaptı. AP'nin erken seçim çağrısı CHP’de olumlu yankı buldu. 5 Nisan'da toplanan Meclis, 14 Ekim 1977’de yapılması gereken seçimlerin 5 Haziran’a alınmasını kararlaştırdı.

MHP Genel Merkezi’nin düzenlemiş olduğu büyük mitinglere, kapalı salon toplantılarına Ülkü Ocakları da 1250’ye yakın şubesiyle aktif bir şekilde destek verdi. MHP lideri Türkeş, 15 Mayıs 1977 Pazar günü Çorum’dan başlayarak 4 Haziran tarihine kadar 23 ilde düzenlenen mitinglerde halka hitap etti. MHP’nin düzenlemiş olduğu mitingler şu illerde yapılmıştı: Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Erzurum, Elazığ, Malatya, Kayseri, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Konya, Yozgat, Adana, Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, İstanbul, Eskişehir ve Ankara…

Seçimlere gidilirken İstanbul, İzmir, Adana, Bursa gibi bazı illerde MHP seçim büroları basıldı, bombalandı. MHP ve Ülkü Ocakları’na mensup birçok dava arkadaşımız silahlı saldırılarla şehit edildi.

Bu arada CHP’nin başını çektiği Sol kesim, hem ülkede hem de Avrupa’da MHP’yi hedef alan “MHP, ÜOD kapatılsın, faşist yuvalar dağıtılsın.” diyen kampanyaları başlattı.CHP, DİSK ve radikal Sol grupların bu kampanyasına “Moskova’nın Sesi Bizim Radyo” da destek vererek MHP’yi ve Ülkü Ocakları’nı hedef alan saldırılarda bulunuyordu.

Seçimlerde DİSK ve birçok sosyalist çevreler, CHP’yi destekledi. TKP’nin radyosu “Bizim Radyo” ilerici-devrimci oyların CHP’ye verilmesini istedi. Seçimlerin en başarılı partisi MHP idi. MHP, 951.544 oy alarak yüzde 6,4 oy oranıyla 16 milletvekili çıkardı.4 Temmuz 1977 günü Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’e, yeni hükümeti kurma görevi verdi. Cumhurbaşkanınca onaylanan 2. MC (5. Demirel) hükümeti de 21 Temmuz 1977’de kuruldu.

Hükümetin güven oylamasına 2 gün kala, 29 Temmuz günü TKP yandaşı DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, MC’ye karşı Ulusal Demokratik Cephe (UDC) çağrısı yaptı. Çağrıya ilk tepki Ecevit’ten geldi. Ecevit UDC’ye destek vereceklerini ifade ediyordu. 2. MC diye adlandırılan AP-MSP-MHP koalisyon hükümetinde AP’nin (Başbakan dâhil) 16, MSP’nin 7 ve MHP’nin 5 bakanı vardı.

“GÜNEŞ MOTEL” OLAYI VE ECEVİT’İN ÇİRKİN PAZARLIKLARI

Türkiye’deki bürokratik ve oligarşik güçler, MC hükümetinin yıkılması için devreye mason localarını ve lobileri devreye soktular. Tek hedefleri, bu hükümetin mutlaka düşürülerek yerine Ecevit’in CHP’sinin iktidara getirilmesiydi.11 Aralık 1977 tarihinde yapılan mahalli seçimlerde 67 ilden 42’sinde seçimleri CHP kazandı. Bu seçim zaferi Ecevit’i harekete geçirdi. Ecevit, hükümeti düşürmek için “Kumar borcu olmayan 11 adam arıyorum” dedi. Bu şu anlama geliyordu: Hükümetin düşmesi CHP’nin iktidar olması için Meclis’ten 11 milletvekiline ihtiyaç vardı.

Bu doğrultuda Ankara’da ve İstanbul’da kulis faaliyetleri ve entrikalar başlatıldı. Önce Ecevit’in hükümet kurması için lazım olan milletvekillerinin peşine düşüldü. AP milletvekilleri ile temasa geçildi. AP içerisindeki iç karışıklıklar ve çekişmeler takip edilerek hangi milletvekillerinin istifa ettirilerek CHP’ye geçişi sağlanabilir noktasında planlar yapıldı.

AP içerisindeki Demirel karşıtı, muhalif milletvekilleri, CHP’nin tekliflerine 'Evet' diyeceklerdi. Hükümeti düşürmek için önce istifalar başladı. 17 Aralık günü, Ankara Trafik Hastanesi’nde toplanan istifacı 12 milletvekili, Bülent Ecevit’in Oran Semtindeki evine gidip bir CHP hükümetini desteklemeye hazır olduklarını bildirdi. Ecevit, zaten bu gelişmeyi biliyor ve bekliyordu. Ve kafasında istifa eden milletvekillerine birer bakanlık verme de vardı. İstifa eden milletvekilleriyle yeni hükümet kurmak için onlara verilecek bakanlıkların garantisi şarttı.

Siyaset tarihine “Güneş Motel” entrikası ve Türkiye’nin ilk “Mebus Pazarı” olarak geçen transfer pazarlıkları İstanbul’da belediyeye ait Florya’daki Güneş Motel’de yapıldı Güneş Motel’deki gizli pazarlıklar, görüşmeler sonucunda hükümetin gensoruyla düşürülmesi ardından bir CHP’li hükümet kurulması kararlaştırıldı. Ecevit 226’yı bulmuştur, artık rahattır. Hükümeti düşürecektir. CHP’nin hazırladığı “Gensoru Önergesi” 26 Aralık 1977 günü Millet Meclisi Başkanlığı’na verildi. Ecevit AP milletvekilleri il eyapılan gizli pazarlıklar sonucunda AP’den istifa eden 11 milletvekiliyle rahatlayacaktı. 31 Aralık 1977 günü verilen bir gensoruyla 2. MC hükümeti, 7. koalisyon hükümeti, AP’den istifa eden milletvekillerinin sayesinde yıkılacaktı. 2.MC koalisyonunun istifası 5 Ocak 1978’de kabul edilmiştir.

ABD VEBATI DESTEKLİ ECEVİT HÜKÜMETİ KURULDU

Fahri Korutürk, hükümeti kurma görevini 1 Ocak 1978’de Bülent Ecevit’e verdi. Cumhurbaşkanı Korutürk, Ecevit’e hükümetin güvenoyu alabilmesi için 11’lerin güvence vermesini istedi. Ecevit, üç gün sonra, soruna pratik bir çözüm buldu: CHP, bağımsızlar, CGP ve DP ortak bir bildiri yayınladılar. Hükümeti birlikte kuracaklarını ilan ettiler. Ecevit, ilk olarak Adalet Partisi’nden ayrılan ve bağımsız kalan 11 milletvekili ile görüştü ve bağımsızların koalisyona katılma şartlarını tespit etti. Güneş Motel’de gece yarıları yapılan pazarlıklar sonucu 11 milletvekiline bakanlık rüşveti verilerek 5 Ocak 1978 günü Bülent Ecevit, hükümeti kuruldu. Ecevit , CHP dışında kendisini destekleyen herkese bir bakanlık verdi. Bakanlık sayısı 35’e çıkarıldı. Bağımsızlar, CGP ve DP’ye 13 bakanlık verildi. 17 Ocak 1978 günü Ecevit hükümeti, 217 ret oyuna karşı 229 oyla güvenoyu aldı. Ve Ecevit yeniden başbakan oldu.

CHP tabanı ve aşırı sol çevreler sevinçliydi. İktidarda Sol bir parti vardı. MHP ve Ülkücü kadrolar, bürokrasiden tasfiye edilecek, devrimciler devlet kadrolarında yerini alacaktı. Hükümete en büyük destek TÜSİAD patronlarından, dışarda ise ABD ve Batılı ülkelerden geldi. Carter, yaptığı açıklamada “Ecevit’in Başbakan olmasına çok sevindim.” diyordu.

20 BİN ÜLKÜCÜANKARA’DA MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINA YÜRÜDÜ

Ecevit iktidarının kurulmasıyla birlikte Ülkücü Hareket'e yönelik büyük baskılar ve zulümler de başlayacaktı. Ecevit’in ilk icraatı, bürokrasi ve devlet kadrolarında Ülkücü kıyımı oldu. Ülkücü kadroların yerine, devlet ve millet düşmanı Marksist –Leninist zihniyetli, DEV-GENÇ’li, TÖB-DER’li, MEM-DER’li devrimci sol militanlar, CHP’nin sayesinde devlet kadrolarına yerleşiyordu. Başta CHP’nin İçişleri Bakanı, solcu polislerin örgütü olan POL-DER yöneticilerini, emniyetin üst kademelerine yerleştiriyordu.

CHP iktidarının işbaşına gelmesiyle Milli Eğitim ve üniversitelerde Ülkücülere yönelik kıyım başladı. Milliyetçi Hareket mensupları, devlet dairelerinden sürgün edilirken eğitim enstitülerinde okuyan binlerce Ülkücünün öğrenim hakkı ellerinden alınmak istenecekti. Öğretmen yetiştiren Eğitim Enstitüleri yönetmeliklere aykırı olarak normal süresinden 1,5 ay önce dönem notları verilmeden kapatılacaktı. Türkiye'nin her yerindeki 55 eğitim enstitüsü öğrencileri CHP iktidarının yapmış olduğu bu uygulamayı protesto etmek amacıyla Ankara, İstanbul, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Kırşehir, Manisa vb. illerde kitlesel gösteriler yaptılar. Eğitim enstitüleriyle ilgili en büyük gösteri 30 Ocak 1978 tarihinde Ankara’da yapıldı.

Ülkü Ocakları Derneği Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve Ankara Ülkü Ocakları Başkanı Abdullah Çatlı’nın tasarladığı Ankara gösterisi, günler öncesinden organize edilmişti. 30 Ocak günü yapılacak gösterilerle ilgili Site, Niğde, Sivas, Yıldırım Beyazıt Öğrenci Yurtları gibi Ülkücülerin hâkimiyeti altında bulunan yurtlarda toplantılar yapılarak, düzenlenecek gösterinin planları en ince ayrıntılarına kadar yapıldı. Yapılan teşkilat toplantıları sonucunda binlerce Ülkücünün dört bir koldan Kızılay’da Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde toplanarak, burada Milli Eğitim Bakanı ve CHP iktidarı aleyhine gösteriler yapılması kararlaştırıldı ve binlerce Ülkücü Milli Eğitim Bakanı’nı ve CHP’yi protesto etti.

15 NİSAN 1978 MİTİNGİNE 500 BİN ÜLKÜCÜ KATILDI

15 Nisan 1978’de, Ankara’da, yüz binlerce Ülkücü, her türlü küresel emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı tarihi bir yürüyüşe katılmıştı. MHP lideri Başbuğ Türkeş’in liderliğinde yüz binlerce Ülkücünün katıldığı tarihi miting ve yürüyüş, CHP iktidarını ve sistemi korkutmuştu. “Savaşımız vurguncu düzenedir”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diye yürüyen yüz binler, ABD ve NATO’yu da tedirgin etmişti. MHP’nin “Anadolu’nun şahlanışı” adıyla düzenlediği büyük mitingler, egemen güçleri, çıkar çevrelerini rahatsız ediyordu.

Tandoğan’da düzenlenen “zam, zulüm ve işkenceyi” protesto mitingine 500 bin ülkücünün katılması, topluluğun coşku ve heyecanı siyasal görünümünün ötesinde sosyolojik bir olaydır. 12 Eylül darbesi yapılmasıydı ve 1981’de genel seçimlere gidilebilseydi TBMM’nde oluşacak yeni tabloda MHP çok güçlü olacaktı MHP’nin büyümesi seçmen tabanının hızla yaygınlaşması egemen güçleri ciddi şekilde tedirgin ediyor, seçimleri takiben kurulacak Hükümet içinde etkili konuma gelmesinden endişe duyuluyordu. 12 Eylül müdahalesini MHP’nin iktidar yürüyüşüne öldürücü bir darbe vurduğu sosyal ve siyasal bir gerçektir.

MHP BARIŞ VE KARDEŞLİK ÇAĞRILARI YAPARKEN TSK İÇİNDEKİ“SALTIK ÇALIŞMA GRUBU” DARBE ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRÜYORDU

Bu arada ülkede bunalım gittikçe artmıştı. MHP, bu bunalımlı dönemde sürekli olarak barış ve kardeşlik çağrılarında bulundu, şiddet ve teröre karşı çıkarak, tüm siyasi partileri uzlaşmaya çağıran girişimlerde, açıklamalarda bulundu. MHP’nin barış çağrıları Sol cephenin dışında taraflı tarafsız çevrelerde yankı buluyordu. Hatta o günlerde MHP aleyhine yazılar yazan, MHP’nin mahkûm ettirdiği Yankı dergisi bile MHP’nin bu barış çağrıları karşısında şunları yazmak zorunda kalmıştı:

“MHP’nin barış çağrılarını, MHP’li bakanların kardeşlik dostluk sözcüklerini ve Türkeş’in özel açıklamalarını dikkate almak zorundayız. Çünkü bu Türkiye için bir şanstır. Hepimiz üzerimize düşen görevi yapmalıyız. MHP’nin çağrılarına kulak vermeliyiz.”

MHP’nin “Anadolu’nun şahlanışı” adıyla düzenlediği büyük mitingler, egemen güçleri, çıkar çevrelerini rahatsız ediyordu. 1980 yılının Nisan, Mayıs, Haziran ayında düzenlediği “Gönül Seferberliği” mitingleri, Genelkurmay karargahında darbe planlarını yürüten ABD/NATO’ya bağlı Evren-Saltık ikilisini (SALTIK ÇALIŞMA GRUBU) çok ciddi rahatsız etmiştir. Ankara’dan Washington’a, MHP aleyhine raporlar gönderiyorlardı.

ABD emperyalizmi ve NATO merkezli Gladyo, Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek istiyordu. Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya çalışıyordu. CIA istasyon şefleri, Türkiye’den çıkmıyordu. Bu süreçte MHP, küresel emperyalizme ve işbirlikçilerine meydan okuyor, Washington’un, CIA istasyon şeflerinin oyunlarını bozuyordu.

17-18 Nisan 1978 Malatya, 3-7 Eylül Sivas, 19-26 Aralık Kahramanmaraş, 1980’in Mayıs-Temmuz ayları Çorum vb. yerlerde yapılan kışkırtmalar sonucu çok sayıda vatandaşımız öldü, canlar yandı, yürekler dağlandı. Milletimiz acılara boğuldu. Ülkemizi acıya boğan olaylar, ne sağ ne sol ne Alevi-Sünni çatışması idi. Provokasyonların amacı, ülkeyi iç savaşa sürükleyip, darbe şartlarını olgunlaştırmaktı. 12 Eylül dökülen kanlar üzerinden geldi. Akan kanların bizzat sorumlusu, ABD ve NATO’ya bağlı, ordu içindeki derin, karanlık yapı ve onların sivil iş birlikçileriydi.

MHP GENEL MERKEZİ’NE SİLAHLI, BOMBALI SALDIRI DÜZENLENMİŞTİR

Bombaların patlamadığı, insanların sokak ortasında, bürosunda, evinde katledilmediği yer yoktu... Her gün birkaç Ülkücü, şehit ediliyordu. CHP’nin iş başına geldiği 22 aylık iktidarı döneminde, 1200 Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edilmişti.

30 Haziran 1979 günü, MHP Genel Merkezi, Ankara’da polis üniforması giymiş Sol örgüt militanlarının silahlı, bombalı saldırısına uğradı. Alper Demirci ve Ömer Yüce adlı iki Ülkücü genç, şehit edilmişti. MHP’nin doğudaki belediye başkanlarından Hikmet Tekin, 12 Ağustos günü PKK militanları tarafından pusuya düşürülmüş, annesi ve kardeşi ile birlikte hunharca şehit edilmişlerdi.

Bombaların patlamadığı, insanların sokak ortasında, bürosunda, evinde katledilmediği yer yoktu... Her gün birkaç Ülkücü şehit ediliyordu. CHP’nin iş başına geldiği 22 aylık iktidarı döneminde, 1200 Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edilmişti.

27 Mayıs 1980 Günü MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Dev-Sol adlı terör örgüt tarafından Ankara da şehit edildi. Ülkücülerin elinde olan Ankara’daki Ziraat Mühendisleri Birliği, 2 Eylül 1980 günü bombalı ve silahlı saldırıya uğradı. 4 Ülkücü şehit edildi. Türkiye’nin her yerinden buna benzer haberler gelmeye devam ediyordu.

TSK DA “ SALTIK ÇALIŞMA GRUBU” SON HIZLA DARBE ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRÜYOR

Temmuz 1978’de Genelkurmay karargâhında Kenan Evren’in talimatıyla oluşan “Darbe Çalışma Grubu” çalışmalarını sürdürüyordu. Haydar Saltık ve ekibi NATO merkeziyle birlikte çalışıyor. (SALTIK ÇALIŞMA GRUBU) Ankara’dan Washington’a, MHP aleyhine raporlar gönderiyorlardı. Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Haydar Saltık’ın başında bulunduğu, adına “SALTIK ÇALIŞMA GRUBU” denen karanlık yapı, ihtilal şartlarını olgunlaştırmak için her şeyi planlamış ve uygulamışlardır. Ülkücü düşmanı Haydar Saltık’ın başkanlığındaki “DARBE ÇALIŞMA GRUBU”nda bulunanlar, Washington’un “Bizim Çocukları”dır.

Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü savunan MHP’nin demokrasiye, ülkeye, vatana sahip çıkışı karşısında, CIA istasyon şefleri, “Bizim Çocuklar” dedikleri, ABD yanlısı generallere “elinizi çabuk tutun, darbe çalışmalarını hızlandırın” talimatını vermişlerdir.

1979’un sonlarına gelindiğinde askerî müdahalenin işaretleri netleşmeye başlamıştı. ABD/ NATO ya bağlı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile komuta kademesi, 17 Aralık 1979’da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile uzun bir görüşme yaptılar ve bir mektup sundular. Bu Mektup darbenin yaklaştığının sinyaliydi.

17 Haziran’da Genelkurmay Başkanı Evren, Kuvvet Komutanlarını ve Genelkurmay 2. Başkanı Necdet Öztorun’u toplantıya çağırdı ve kod adı “Bayrak Harekâtı” olan bu darbenin 15 Temmuz’da yapılması kararlaştırıldı. Ancak 2 Temmuz’da Demirel Hükümet’i güvenoyu alınca plân ertelendi. 28-31 Ağustos’ta, 3 Eylül’den itibaren her an hazır olunması bildirilen “Bayrak Harekâtı” özel kuryelerle komutanlara teslim edildi.

Türkiye 12 Eylül’e hızla sürükleniyordu. 11 Eylül 1980 günü Ankara’da sokakları, terör örgütleri almıştı. Dört bir yana Sol örgütlerin bombalı pankartları asılmıştı. Ankara, bir harp sahası gibiydi. Bakanlıklarda, Genelkurmay’ın önünde, Meclis’in önünde, sayısız Dev-Yol imzalı bombalı pankartlar asılıydı. Silahlar, bombalar, Ankara’dan Diyarbakır’a, İstanbul’dan Kars’a, Edirne’den Van’a her yerde patlıyordu. Ülke, savaş alanına dönmüştü.

Sıkıyönetimin sadece adı vardı. Güvenlik güçleri, adeta inzivaya çekilmişti. Şehirler, sokaklar, Sol terör örgütlerine teslim olmuştu. Sanki bütün bunlar “darbe şartlarının olgunlaşması” içindi. Askerlerse o gün Genelkurmay’ın yeraltında darbe hazırlıklarının son rötuşlarını yapıyor, darbe için geriye sayımı başlatıyorlardı...

12 EYLÜL 1980’DE CIA’NIN “BİZİM ÇOCUKLARI” DARBE YAPTI

Darbe gecesine saatler kala bir kısım siyasetçilerin az çok bildikleri darbeyi, Washington çoktan haber almıştı. 27 Mayıs ve 12 Mart’ta olduğu gibi sözde Amerikan yardım heyeti JUSMAT, çok önceden hazırlıklarını bildikleri darbeyi Pentagon’a, Washington’a bildirmişlerdi. 12 Eylül haberi “SituationRoom”a, Balgat’taki Jusmat’tan gelmişti. “Türk ordusunun komuta heyeti yönetime el koydu. Herhangi bir kuşku ve kaygıya gerek yok. Müdahale etmesi gerekenler etti”.

JUSMAT’ın başındaki General Thompson, CIA İstasyon Şefi Paul Henze, ABD Elçisi James Spain gibi isimler, darbeyi yapanların ABD ve NATO’nun dostları olduğunu söylüyorlardı. Darbenin şefi Kenan Evren, her şeyi ABD ile el ele ve NATO’nun amaçları doğrultusunda yapmıştır. Pentagon için Amerikan yanlısı darbeci generaller, “Bizim Çocuklar”dı.

KENAN EVREN TÜRKEŞ’İ İNFAZ ETTİRMEK İSTEDİ

Türkiye, 12 Eylül alacakaranlığına girerken 12 Eylül sabahı Konsey’in görevlendirdiği askerler siyasi parti liderlerinin kapısındaydı. Başbakan Süleyman Demirel, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan evlerinden alınarak gözetim altına alındılar. MHP lideri Alparslan Türkeş için Konsey özel ekip görevlendirdi. Bu ekip Türkeş’i evinde bulunmadı Türkeş’in evine giden, direk konseye bağlı askerler eli boş döndü. Askeri yönetim üç gün süreyle Türkeş için “teslim ol” çağrısında bulundu. Çağrılar, radyo ve televizyonda sıksık anons edildi.

Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren üç parti liderinin teslim olduğunu, Türkeş’in de teslim olmasını, aksi halde suçlu duruma düşeceğini ifade eden bir bildiri yayımladı. Evren ve Konsey üyeleri Türkeş’in bulunamaması üzerine tedirgin oldular ve korktular. Türkeş, 3 gün sonra teslim olur. Cunta rejimi tarafından İzmir Uzunada’ya götürüldü. 25 gün burada kaldı. Ardından Ankara’ya getirildi. 11 Ekim günü tutuklandı.

12 Eylül hükümetinin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, (Temmuz 1980 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevine Müsteşarlık) getirildi.12 Eylül darbesinden sonra kurulan Bülend Ulusu hükûmetinde Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı.) Kenan Evren'in Alparslan Türkeş için "Yakalayın; şayet mukavemet ederse vurun!" dediğini ve “infaz emri”verdiğini2015 yılında bir söyleşide anlatmıştır.

Evren’in, emrindeki subaylara Türkeş’in yakalanmaması üzerine öfkelendiğini söylüyor. İlter Türkmen bunlar yaşanırken “Evren’in yanındaydım ve yaşananların şahidiyim” diyor. Türkmen, Evren’in hedefinin Alparslan Türkeş olduğunu, onu tutuklatıp, hapse attırmak istediğini yine açıkça söylemiştir .Kenan Evren’in Türkeş’e olan menfi tutumu Genelkurmay Başkanı olduktan sonra hep dikkat çekmiştir. Verilen bazı resepsiyonlarda, Evren ve Komuta kademesi MHP lideri Türkeş’e soğuk davranmıştır. Türkeş’i görmezlikten gelmeye çalışmışlardır.

TÜRKEŞ : NURETTİN SOYERİN AMACI BİZİ İDAM ETTİRMEKTİ

Milliyetçi Hareketin lideri Alparslan Türkeş 6 Eylül 1987 günü siyasi yasakların kaldırılmasından sonra Türkiye gazetesine, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının Askeri Savcısı Albay Nurettin Soyer ile ilgili tarihi açıklamalarda bulunuyordu. Soyer’in, solcu gazetelerde yayınlanan iftiralarına Türkiye gazetesinde 4 gün süren röportajla cevap veriyordu.

1 Ekim 1987 tarihli Türkiye gazetesinin manşetinde Başbuğ Türkeş’in şu sözü yer alıyordu:

“SOYER MARKSİSTİR”

Türkeş 12 Eylül darbesi sonrası gözaltına alındıktan sonra 12 saat aç ve susuz sorgulandığını ifade etmiştir. Savcının düşman hukuku uyguladığını insan haklarına ve hukuka aykırı bir şekilde üç kez kendisini sorguladığını tek amacının kendisini “idam sehpasına çıkarmak amacı” olduğunu anlatmıştır.

MHP lideri Türkeş şunları söylemiştir:

Sıkıyönetim Savcısı Soyer MGK’ya yalan söyledi. Benimle ve partimle ilgili gerçek dışı isnatlarda bulundu. MGK’ya muhtelif zamanlarda çeşitli yerlerde yakalanmış olan silahları, resimleri, masanın üzerine koyarak bunların MHP ve Ülkücü Kuruluşların binalarında ve ülkücülerin üzerinden çıktığı yalanını anlatmıştır. Kenan Evren’de zaten bana ve partime karşı ön yargılı olan biridir ve Konsey Soyer’in anlattıklarından yola çıkarak partimizi kapatmıştır ve hakkımızda dava açılmıştır.

Türkeş 2 Ekim günkü Türkiye gazetesinde Soyer’in Marksist POL-DER ile işbirliği yaptığını 12 Eylül gecesi MHP’ye bazı silahları POL-DER mensubu solcu polislerin koyduğunu kanunen gece arama yapılamayacağı halde , Savcı Soyer’in talimatıyla Polis-Asker karışımı özel bir grubun, MHP Genel Merkezini bastığını, el feneriyle arama yaptıklarını partisiyle ilgisi olmayan bir çok düzmece sözde belgeleri partiye koyarak , şahsını ve partisini töhmet altında bırakacak algı operasyonları yaptıklarını söylemiştir. Türkeş , “Soyer basına benim ve partimin aleyhine haberler yaptırdılar.” demiştir.

4 Ekim 1987 tarihli Türkiye gazetesinin manşetinde Türkeş’in tarihe geçen söyleri şöyleydi:

“Soyer’in gayesi bizi idam ettirmek ettirmekti”

Ülkücü düşmanı Başsavcı iddianameyi solcu gazetelerden çıkan haberlerle yazdı. Marksist Felseden faydalandı. Marksist literatürle düzmece iddianameyi hazırladı. Soyer’in arkasında Kenan Evren vardı. Soyer Marksist zihniyete sahiptir. Suçlama ve iddianame üç kere değiştirildi. Soyer işkence yaptırdı ve suç işledi.

MHP DÜŞMANI BAŞSAVCI NURETTİN SOYER, MHP’Yİ KAPATTIRMAK İSTİYOR

MGK Genel Sekreteri Haydar Saltık ve Başsavcı Nurettin Soyer ikilisinin MHP ve Ülkücü harekete yönelik planlı ve programlı çalışmaları doğrultusunda, emirleri altındaki özel güçler devreye sokuldu ve karanlık MHP baskını böyle başlamıştı. 12 Eylül gecesi, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın bünyesinde yer alan Başsavcı Nurettin Soyer’in emriyle Pol-Derli Solcu polisler ve askerler, kanunsuz bir şekilde MHP Genel Merkezi’ni bastılar. Genel Merkez’de vaktinden önce başlatılan arama Bolu Komando Tugayı’ndan gelen bir askerî timle polislerden oluşan karma bir ekip tarafından el fenerlerinin ışığı altında yürütüldü. Polislerin ekip şefi konumundaki Baş Komiser Dürüst Oktay ile Zeki Kaman MHP camiasının tanıdığı isimlerdi. Emniyet teşkilatı içerisinde solcu polislerle kurduğu Pol-Der isimli ideolojik örgütün lider kadrosu içerisinde yer alan ve tutumları nedeniyle ilgili makamlara sık sık şikâyet edilen bu polisler, Başsavcı Nurettin Soyer’in Mamak’ta kurduğu özel ekibin seçkin elemanlarıydı.

KENAN EVREN: SOYER, ARKANDAYIM, İSTEDİĞİNİ YAPABİLİRSİN

Hava Hâkim Albay Nurettin Soyer, 1980 başında darbeyi planlayanlar tarafından Ankara 4. Kolordu Komutanlığı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başsavcılığı’na atanır. Nurettin Soyer, Kenan Evren’i ve Konsey üyelerini defalarca ziyaret etmiştir. Ardından onlarla toplantı yapmıştır. Konseyin, başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin, Ülkücü kuruluşların yöneticilerinin tutuklanmaları taleplerini yerine getirecekti.

Beşli çeteye, MHP aleyhine hazırladığı sahte delilleri, gerçek dışı düzmece haberleri göstermiş ve onların onayını almıştır. Evren’den cesaret alan Soyer, Konsey üyelerine “sizin desteğiniz devam ettiği müddetçe Türkeş ve arkadaşları asla cezaevinden çıkamaz.” diyordu. Evren, Konsey üyelerinin de bulunduğu toplantıda askeri savcı Hava Albay Nurettin Soyer’e, sivil ve askeri savcılar bulmasını, üzerinde çalışması talimatını verdi. Soyer, MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası için 20 sivil, 6 askeri savcı ile çalıştı. Bunlara verilen emir, MHP’nin kapatılması, MHP ve Ülkücü hareket mensuplarının cezalandırılması ve cezaevlerinde uzun yıllar yatmalarıydı.

12 Eylül sonrası Başbakanlık yapan emekli Oramiral Bülent Ulusu (18. Türkiye Başbakanı 21 Eylül 1980-13 Aralık 1983) Nurettin Soyer’in Konsey ile olan ilişkisini ve onlara MHP aleyhine yaptığı konuşmayı şöyle anlatmıştır:

Savcı, Milli Güvenlik Kurulu’na yani Konsey’e MHP ile ilgili iddiaları anlatırken oradaydım, dinleyince dehşete kapıldık. Tam teşekküllü ameliyathane, cephanelikler, sandıklar dolusu silah, Genelkurmay’ı dinleyen teknik donanım vs. anlatılınca Konsey hemen dava açın dedi!

SOYER: EVREN VE SALTIK DESTEK VERDİ. YOKSA MHP DAVASI AÇILMAZDI.

Beşli Konsey’den aldığı güç ile Soyer ve arkadaşları MHP ve Ülkücü Kuruluşların yöneticileri başta olmak üzere ülkücüleri uyduruk senaryo, düzmece belge ve yalancı şahitlerle tutuklamışlar zindanlara doldurmuşlardır. Askeri Savcı Soyer ve emrindeki asker-polis karışımı solcu çete, Beşli Konsey’i arkalarına alarak Mamak’ta her türlü hukuksuzluğu yapmışlardır

Evren’in maşası Nurettin Soyer, Doğu Perinçek’in yazarlarından olduğu ve Aydınlıkçılar tarafından çıkarılan, haftalık “2000’e Doğru” dergisine, MHP davasıyla ilgili yaptığı açıklamada, MHP Davasının açılması için en büyük desteği Kenan Evren’den gördüğünü bir kez daha itiraf etmiştir. Yeminli Ülkücü düşmanı Soyer, 9 Ekim 1988 tarihli Perinçek’in dergisinde şunları ifade etmiştir: “Şunu kesinlikle söyleyeyim: Ben olmasaydım MHP iddianamesi ve soruşturması çok yumuşak geçer giderdi. Onun için Türkeş Efendi bana “Komünist” diyor başka bir şey demiyor” . Soyer, Türkeş ve arkadaşlarının idamla yargılanması için Evren- Saltık ikilisinden destek aldığını itiraf etmiştir.

SAVCI SOYER’İN ADAMI İŞKENCECİ POLİS ŞEFİ ZEKİ KAMAN: TÜRKEŞ’İN DEFTERİNİ DÜRMEKLE MEŞGULÜZ

Hiçbir siyasi parti, MHP hariç, ihtilal gecesi aranmadı ve basılmadı. Ama MHP, gece saat 02.30’da asker, polis karışımı özel timler tarafından basıldı. MHP Genel Merkezi’nin baskınında başta Nurettin Soyer olmak üzere Pol-Derli Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi özel tim görevlilerinin bulunması da bu baskının gerçek amacını ortaya koyuyordu. MHP Genel Merkezi’ne gece gelerek, her türlü arama ve tarama işlerini yaparak, kamuoyunda MHP’yi suçlu duruma düşürmek isteyen Nurettin Soyer’in tek amacı, Milliyetçi Hareket’i 12 Eylül mahkemelerinde yargılamaktı.

Direk, Kenan Evren’e bağlı Askeri savcılıkta, savcılık karakolu kurulmuştu. Bu karakolun yanında C-5 adlı işkence merkezi vardı. POL-DER’ li Polis şefleri Zeki Kaman, Dürüst Oktay burada Ülkücüler aleyhine özel çalışma yürütüyorlardı. MHP ve Ülkücü kuruluşlarla ilgili evraklar ülkücü düşmanı bu polis şefinin ve onunla birlikte çalışan polislerin elindeydi. Nurettin Soyer 12 kişiden oluşan Zeki Kaman ekibine Ülkücüleri gözaltına aldırıyor, işkence ettiriyordu. Bütün bu yaşananlar Soyer’in bilgi ve talimatıyla olmuştur.

Dönemin bir askeri yetkilisi, Savcı olmayan polis şefi, Zeki Kaman’ı Savcıların olduğu yerde görünce, “siz burada ne yapıyorsunuz? sizin burda ne işiniz var? diye sormuştu. Savcı Soyer’e ve Konsey’e güvenen Zeki Kaman ise cevaben “Türkeş Amcanın defterini dürmekle meşgulüz” diyordu. Zeki Kaman denilen alçak bu cüreti Nurettin Soyer’den ve cunta rejiminden alıyordu. Hakim ve savcılardan olması gereken dosyalar POL-DER’li çetelerin elinde geziyordu.

MHP LİDERİ TÜRKEŞ MHP VE ÜLKÜCÜ KURULUŞLARIN YÖNETİCİLERİ TUTUKLANDI. MHP KAPATILDI. 50’BİNDEN FAZLA ÜLKÜCÜ GÖZALTINA ALINDI

12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından, hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alınmıştır. Binlercesi, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklanmıştır.

Genel Merkez yöneticilerinden milletvekili olanlar Kirazlıdere Dil Okulu’nda başka partilerden haklarında kovuşturma yürütülen siyasetçilerle birlikte tutuldular. Disiplin kurulu üyeleri dâhil diğer yöneticiler Mamak’a götürüldüler. Burada yaşlarına, sıfatlarına ve konumlarına bakılmaksızın standart hâle getirilen ağır eziyet ve işkenceyle karşı karşıya bırakıldılar. Milliyetçi Ülkücü Hareketin mensupları askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirilmişlerdi.

ONBİNLERCE ÜLKÜCÜ İŞKENCELERDEN GEÇİRİLDİ

9 Ülküdaşımız idam edildi. Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler, intihar süsü verdiler.

12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü gençlik hareketinin lideri olan Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere, binlerce Ülkücü, Ankara Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde 1 ay işkencelerden geçirildi.

Türkiye’nin dört bir yanından Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne C-5 adlı özel işkence merkezine getirilen Ülkücülere, Başbuğ Türkeş ve Muhsin Başkan başta olmak üzere Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinin aleyhine ifade vermeleri için büyük baskı ve işkenceler yaptılar. 77 yıl önce 23 Türk milliyetçisi, “tek parti diktatörlüğünde” tabutluklara kondu. 1500-2000 mumluk ampulleri tabutluklarda başlarına koydular. 36 yıl sonra bu sefer Amerikancı Kenanist rejim, yine Türk milliyetçilerini, Ülkücüleri tabutluklara koydu,

Ülkücü hareket düşmanı bazı askeri savcı ve hâkimler, işkenceli sorgulara bizzat eşlik ediyordu. Asker ve polis karışımı özel işkence ekibi Ülkücülere işkence ederken, Mamak Cezaevi komutanı Raci Tetik ise zevkle seyrediyor ve kimi zaman işkencecilere nezaret ederek “Gerekirse ölsünler, sakat kalsınlar, hiç önemli değil. Devam edin” diyordu.

MHP VE ÜLKÜCÜ DÜŞMANI SAVCI NURETTİN SOYER, 220 ÜLKÜCÜNÜN İDAMINI İSTEDİ

12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay karargâhında, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı. Türk mahkemelerinde, Türk milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı. 29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan davada milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş ve Ülkücü gençlik lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun içinde bulunduğu 220 Ülkücünün idamı istenmiştir. 587 sanıklı, MHP ve ülkücü kuruluşlar davası iddianamesinin hazırlanması yedi ay on gün sürdü. Mütalaası bir yılda tamamlandı.

Dünyanın en insafsız, hukuktan en nasipsiz savcısı Nurettin Soyer, iddianame adlı itirafnameyi yazarken yardımcılarından biri Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu idi. Savcı Soyer, Uğur Mumcu gibi bazı solcu yazar ve gazetecilerle görüşüyor, onlardan MHP ve Ülkücüler aleyhine neler yapabilirizi konuşuyordu.

MHP İDDİANAMESİNİN OMURGASI, MARKSİST FELSEFE SÖZLÜĞÜNDEN OLUŞTURULMUŞTUR

MHP aleyhine yapılan haber ve yazı dizileri, 12 Eylül rejiminin dört elle sarıldığı malzemeler olmuştur. 12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında dönemin savcıları ve 12 Eylül darbecilerinin yayınladığı “Anarşi raporlarında” kaynak olarak Aydınlık gazetesi, TİKP’in basın bültenleri ve diğer dönemin Solcu gazete ve dergilerinden faydalanılmıştır.

Bu iddianame hukukun rafa kaldırıldığı ideolojik bir rezalettir. İddianamede anlaşılmaz bir pervasızlıkla, kaynak belirtmeye bile gerek görülmeden bir Marksist’in eserinden satır satır alıntılar yapılmıştır. Böylelikle hukukî bir metin olma mecburiyeti bir tarafa bırakılarak, ideolojik bir suçlamaya dönüşen iddianame, MHP yöneticileri tarafından şiddetle eleştirildi. İddianamenin tutarsızlığı belgelerle, tarihî olaylarla ortaya konuldu.

Darbeden hemen sonra bazı gazetelerde, “İyi ki 12 Eylül olmuş. Yoksa MHP, Türkiye’de büyük bir darbe ve katliam yapacaktı” haberleri çıkmıştı. Bu haberin arkasında, MHP aleyhine bilgilerin sızdırılmasında, yazdırılmasında, Cuntanın infaz aparatı Nurettin Soyer’in parmağı vardı.

MHP aleyhine yapılan haber ve yazı dizileri, 12 Eylül rejiminin dört elle sarıldığı malzemeler olmuştur. 12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında dönemin savcıları ve 12 Eylül darbecilerinin yayınladığı “Anarşi raporlarında” kaynak olarak Aydınlık gazetesi, TİKP’in basın bültenleri ve diğer dönemin Solcu gazete ve dergilerinden faydalanılmıştır. TİKP Genel Başkanı Doğu Perinçek, 12 Eylül sonrası tutuklandıktan sonra mahkemeye verdiği Haziran 1981 tarihli sorgusunda “MHP ile mücadelede devlete yardım ettiklerini ve derhal serbest bırakılmalarını” talep etmiştir.

ÜLKÜCÜLER CUNTA REJİMİNE İSTİKLAL MARŞI’YLA CEVAP VERDİ

Türk ve dünya kamuoyunun yakından takip ettiği MHP Ülkücü kuruluşlar davası, 19 Ağustos 1981 günü Mamak Cezaevi’nde bulunan bir askeri mahkemede başladı. İlk duruşma başlarken fevkalade anlamlı bir olay yaşandı.

Mahkeme başlamadan evvel MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında yargılanan Ülkücüler, ABD uşağı 12 Eylülcülere tarihi bir ders vermek amacıyla bir plan yaptılar. Planın mimarı Muhsin Yazıcıoğlu’ydu. Muhsin Başkan 12 Eylül cuntasının bütün zulümlerine karşı Ülkücülerin ayakta ve dimdik olduğunu göstermek için mahkeme salonuna gelirken bütün Ülkücülere bir mesaj gönderdi: “İstiklal Marşı” okunacaktı.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun mesajı anında salonda herkese ulaştı. Başbuğ Türkeş salona girdikten hemen sonra herkes ayağa kalktı, Başta hareketin lideri Türkeş olmak üzere bütün Ülkücüler, avukatlar ve duruşmayı izlemeye gelen aileler dahil herkes, hep beraber İstiklal Marşı’nı söylüyordu.

Mahkeme heyeti ve savcılar, donakaldı. Şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar, mecburen hepsi hazır ola geçmişti. Hep bir ağızdan İstiklal Marşı okumaya başladılar. O an müthiş bir andı. Herkes apışıp kalmıştı, böyle hareketi beklemeyen Mamak Hapishane Müdürü Albay Raci Tetik komaya girmişti. Hakimler ve savcılar şaşkın, askerler donmuş kalmışlardı. O gün mahkeme salonunda yükselen İstiklal Marşı ertesi gün Türkiye’nin gündemine oturmuştu.

12 Eylülcüler hemen basına sansür uygulayarak davayla ilgili haberlerin yayınlanmasına izin vermediler. Haberleri görevlendirdikleri askerlerle kontrol etmeye başladılar. İstiklal Marşı olayından sonra Ülkücüler, İstiklal Marşı’nı söyledikleri için cezaevinde toplu olarak dayak yemişlerdi, ama seslerini her yere duyurmuşlardı. Askeri rejim ülkücülerin bu gövde gösterisi karşısında ilk duruşmadan sonra mahkûm sevkiyatındaki koşulları iyice sıklaştırmıştı.

MUHSİN YAZICIOĞLU, C-5 ADLI İŞKENCE MERKEZİNDE İŞKENCELERDEN GEÇİRİLDİ!

12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü gençlik hareketinin lideri olan Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere, binlerce Ülkücü, Ankara Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirildi. Muhsin Başkan’ın, adına “C-5” denilen işkencehanede gördüğü işkence, 13 Şubat 1981 tarihli “ilk muayene” kaydında, ‘dirseklerinde yara, parmaklarında yanık izleri ve idrarında kan’ tespit edildi bilgisiyle yer alıyordu.

C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirilen Ülkücüler, daha sonra A Blok’ta “kafes” denen Kenan cehenneminde dayaktan geçiriliyorlardı. C-5 ve kafesten sonra dayaklar götürüldükleri hücre ve koğuşlarda da devam ediyordu.

Ülkücü hareket düşmanı bazı askeri savcı ve hakimler, işkenceli sorgulara bizzat eşlik ediyordu. Asker ve polis karışımı özel işkence ekibi Ülkücülere işkence ederken, Mamak Cezaevi komutanı Raci Tetik ise zevkle seyrediyor ve kimi zaman işkencecilere nezaret ederek “Gerekirse ölsünler, sakat kalsınlar, hiç önemli değil. Devam edin” diyordu.

Soyer ve emrindeki asker-polis karışımı Solcu çete, Beşli Konsey’i arkalarına alarak Mamak’ta her türlü hukuksuzluğu yapmışlardır. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne C-5 adlı özel işkence merkezine getirilen Ülkücülere, Başbuğ Türkeş ve Muhsin Başkan başta olmak üzere Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinin aleyhine ifade vermeleri için büyük baskı ve işkenceler yaptılar.

78 yıl önce 23 Türk milliyetçisi, “tek parti diktatörlüğünde” tabutluklara kondu. 1500-2000 mumluk ampulleri tabutluklarda başlarına koydular. 36 yıl sonra bu sefer Amerikancı Kenanist rejim, yine Türk milliyetçilerini, Ülkücüleri tabutluklara koydu,

İŞKENCELERLE ŞEHİT ETTİLER “İNTİHAR SÜSÜ” VERMEYE ÇALIŞTILAR

Ülkücülerin işkence gördüğü merkezlerden biri İstanbul Harbiye'deydi. Adana Bölgesi'nin işkence merkezi Polis Okulu'ydu. Kayseri'de Zincidere adı verilen bir işkence merkezi vardı. Malatya, Bursa, Eskişehir, Sivas, Erzurum, Konya vb. yerlerde Emniyet Müdürlüğü'nün içindeki özel işkence merkezleri vardı.

Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler intihar süsü verdiler.

12 Eylül savcıları ve 12 Eylül mahkemeleri, işkencecileri aklayarak ve onlara hiçbir şey yapmayarak ödüllendirmişler ve açıkça insanlık dışı işkenceleri teşvik etmişlerdir. 10 Kasım 1980 günü Abidinpaşa ülkücülerinden, Ankara Çubuklu 18 yaşındaki Bekir Bağ adlı ülküdaşımız; 1 Ekim 1981 günü yine Abidinpaşa ülkücülerinden Nevşehirli ülküdaşımız Hasan Alemlioğlu, Raci Tetik’in cezaevi komutanı olduğu süreçte şehit edildiler. Bekir Bağ, C-5’te işkence gördükten sonra götürüldüğü hücrede şehit düştü.

Bekir Bağ ülküdaşımızı şehit edenler arasında Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi işkenceci polis şefleri de vardır. Bekir Bağ şehit edilmiş, Raci Tetik ise işkencecileri korumuş himaye altına almıştır. Cezaevi doktoru Mehmet Yıldız doktorluk yeminini çiğnemiş, intihar yönünde rapor vermiştir.

“MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nın sanıklarından Hüseyin Kurumahmutoğlu, yine Mamak Cezaevi’nde, 14 Temmuz 1987 tarihinde şehit düştü. 21 Mart 1981 günü Aydın Demirkol, 26 Mart 1981 günü Mehmet Kazgan ülküdaşlarımız Malatya Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan işkencelerin ardından emniyet binasından atılarak şehit edildiler.1 Ağustos 1981 günü Cumali Şimşek, Kayseri Zincidere’de, 23 Eylül 1980 günü Rafet Demir, Bursa emniyetinde şehit edildiler. Şehit edilen ülküdaşlarımız için intihar ve hastalık raporu verdiler.

Buhranlı ve zor dönemlerde Türk milletine istikamet veren, yol gösteren iki büyük lideri, rahmetli Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’i, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nu, tüm Ülkücü şehitlerimizi ve Hakk’a yürüyen aziz dava ve yol arkadaşlarımızı rahmetle, minnetle, saygıyla, sevgiyle anıyoruz. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız. Bu aziz millet, kendisine hizmet edenleri, şehitlerini, kahramanlarını asla unutmaz”

1.jpg

2.jpg

3.jpg

4.jpg

5.jpg

6.jpg

Kaynak:Haber Merkezi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.