Bu yazıma Mustafa Yıldızdoğan'ın yazdığı "Böyle Değildik" şarkısının sözleriyle başlamak istedim. Baksanıza mısralardaki samimiyete;
"Yalan riya yoktu, sözler senetti.
Selam her kapıyı açan biletti.
Sevgi, saygı vefa aynı niyetti
Dostluğu silmezdik, böyle değildik."


Hatta nakarat kısmında sürekli "Ne oldu bize gardaş, böyle değildik!" diyerek de tekrar ederdi. Ne oldu bize bir soralım. Önce biz kimiz, bunu ortaya koyalım.
İster Türk Milliyetçisi, ister Ülkücü camia deyin, isterseniz Türk İslâm ülkücüsü diyelim....Biz böyle değildik.

Dizelerdeki gibi yalan, riya yoktu, sözler senetti. Şimdi soralım; sözünü senet bildiğiniz kişi sayısı geçmişe göre azaldı mı yoksa çoğaldı mı? Yalan, riya, ikircikli tavırlar geçmişe göre azaldı mı yoksa çoğaldı mı? Ha bir de vefa vardı! Sahi bu mısraların sahibinin Ozan Arif'in vefatındaki tavrından başlayarak hepimiz kendimize soralım; vefamız, vefalı davrananımız kaldı mı? Yoksa meşhur klişedeki gibi "Vefa" sadece bir semt adı veya boza markası mı?


Acıtıyor değil mi? Sorgulamaya devam edelim; dizelerde vefa ile aynı görülen sevgi ve saygıya bakalım şimdi de! Kaldı mı? En tepedekinden en tabandakine kadar bakalım; sevgi ve saygi kaldı mı?
Son mısrayı da gözden geçirip sonra genel bir değerlendirme yapalım. Ne diyor son mısrada; "dostluğu silmezdik böyle değildik!"....Ülkücü camiadaki kardeşlerime soruyorum, uzağa gitmeye bile gerek yok; Sadece son birkaç yılda siyasi çalkantılar esnasında sildiğiniz dostlarınızı bir düşünün. Ne kadar çok değil mi? Sadece facebooktan sildiklerinizi saysanız binlerce kişi olur herhalde. Ya gerçek hayatta, dost olup veya dost olduğumuzu zannedip en güzel anları, muhabbetleri, sevdaları, mitingleri, eylemleri birlikte yaşadığımız, en güzel pankartları birlikte astığımız, birlikte üzülüp, birlikte sevindiğimiz dostlarımızdan kaçı aynı yerinde şimdi?

Böyle değildik. Eskiden ayrılıklar bile şahaneydi. Rahmetli Ozan Arif'in dediği gibi "Üç gardaştık bir zamanlar üç gardaş,
O toprakta, sen zindanda, ben sürgün.
Aklımıza gelir miydi hiç gardaş?
O toprakta, sen zindanda, ben sürgün."

Bakar mısınız ayrılığın bile muhteşemliğine....O dönemin ayrılığı bile dava uğruna...
Ya şimdiki ayrılıklara bakınca neler gelir aklımıza; seçim veya kongre dönemi birbirine sövenler, küsenler, kavga edip mahkemelik olanlar, klavye başından büyük küçük ayırdetmeden cinsellik organı ağzından düşmeyenler...Rahmetli Naci Memiş'in dediği gibi "emirle sevip, emirle sövenler..." Nerde kaldı şahsiyetçilik, ahlakçılık...

Gün geçmiyor ki, günlük hayatta veya sosyal medyada bir Türk Milliyetçisi, Ülkücü, bir diğer Türk Milliyetçisi ve Ülkücü grup tarafından linç edilmesin. Sokak arasında kurulan kahpe pusular, sosyal medyada lağım kokan ifadeler, iftiralar...

Hedefimiz ilay-ı kelimetullah deyip aynı cümle içinde babası, anası yaşındaki bedel ödemiş büyüklerine küfür eden veya yaşını başını almış olduğu halde gençlere küfür ettiren köksüzler, nev-i zuhurlar var. Allah'ın adını, ettiğin küfürle aynı cümlede kullanmak nasıl bir aymazlıktır?
Cümlenin içinde Allah ve peygamber sözü geçtiğinde oturuşunu düzeltip, kendine çeki düzen vermen gerekirken bu nasıl bir ahlaksızlıktır ki aynı cümlede küfür ile Allah'ın adını harç yapıyorsun veya yaptırıyorsun!

Taşrada bunlar yaşanırken Ankara'da durum farklı mı sanki! Seviye o kadar düştü ki, daha birkaç yıl önce namusu bildiği ülküdaşının erkek veya kadın, anne veya baba, bir eşi ve çocuğu olduğuna bakmaksızın avret mahalline kadar uzanan iğrenç ifadeler havada uçuşuyor. Ülkücüler birbirini pkklı olmakla, fetöcü olmakla suçluyor. Halbuki kan davalısı olduğumuz fraksiyonlar dahi bize bu yakıştırmaları yapması, yapmayı hayal dahi edemedi. Korkudan değil, gülünç duruma düşmemek için. Çünkü bir Türk Milliyetçisinin pkk ve fetö gibi ihanet şebekeleriyle ne gibi bir yandaşlığı olur ki! Buna kargalar bile güler, hem de Ankara'da bu sıralar meşhur olan sözcükle söyleyelim; mabadıyla güler! Bu arada bu tabiri hem de bir kadına karşı kurmak da "Edip"lik değil "Edepsizlik"tir. Bir çok ülküdaşımızın da ister İyi Parti'de ister Mhp'de olsun bunu içten içe veya haykırarak kınadığını biliyorum.

Bu günlerin bir kabus olması dileğiyle, kutlu bir güne uyanmak dileğiyle hoşçakalın.