İnternet fenomeni Fuat Avni’nin günler önce haber verdiği basına operasyon nihayet yapıldı. Bir çok gazeteci, dizi yapımcısı, senarist, emniyet mensubu göz altına alındı. Göz altına alınanlar arasında bir zamanlar seyirci rekoru kıran ve milli bütünlüğe vurgu yapan Tek Türkiye dizisinin senarist ve yapımcıları da var.
Muhalefetin,eleştirinin olmadığı yerde demokrasi yoktur. Totaliter rejimlerde önce basın susturularak tek sesli hale getirilmekte, sonrada toplum farklı düşünülemez şekilde manipüle edilmektedir. Tek tip düşünmeye giden yol basını tektipleştirmekten geçiyor. Bu bakımdan bu operasyonları sadece 17/25 aralık yolsuzlukları ile irtibatlandırmak eksik bir değerlendirme olur. Efgan Ala’nın “anayasal düzeni değiştireceğiz” itirafı ile bu operasyonlar arasında ciddi bir bağlantı var. Türkiye adım, adım tek adam yönetimine doğru götürülüyor. Dolayısıyla bu operasyonların sadece cemaate yapıldığını düşünmek, iktidarın ekmeğine yağ sürmektir. Parçalanmış, ortak tepki gösterme kabiliyetini kaybetmiş bir muhalefeti yutmak, birleşmiş bir muhalefeti yutmaktan daha kolaydır.
Olayın bir veçhesi de operasyonların zamanlamasıdır. Kastım,17/25 aralığın seneyi devriyesini değil. Geçen hafta iktidarın Apo ile mutabık kaldığı bir çözüm taslağından söz edildi. HDP sözcüleri içinde Özerklik ve genel af’ta olduğunu söylediler. Ardından, geçen yazımda dikkat çektiğim gibi Kandil’in tehditleri geldi. Apo ile iki gün içinde görüşme sağlanamazsa her şeyi açıklayacaklarını söylediler. Örgüt anlaşma taslağının içeriği ile iktidarı tehdit ettiğine göre anlaşmanın içinde toplumun kabullenemeyeceği taahhütlerin olduğu ortaya çıkıyor. Zamanlama bu açıdan önemli,operasyonla bir anda Apo ile varılan anlaşma gündemden düştü. Asıl felaket o taraftan geliyor.Uzun yıllardır Diyarbakır’da olan bir okuyucumun yazdıklarını dün Tweter’de paylaştım. Bir defa da burada yazmakta fayda görüyorum.”6-7 Ekim olaylarından önce apartman kapıcıları vasıtasıyla istihbarat çalışması yaptılar. O gece sabaha kadar Lambaları kapatıp, tedirginlik içinde bekledik. Diyarbakır,Merkez,Ofiste Emniyete 500 metre mesafede kck asayiş timleri kontrol yapıyor, emniyete niye dokunmuyorsunuz dediğimizde emir böyle sadece AKP binaları,valilik ve Emniyet binalarını korumakla görevliyiz diyorlar. Oğlum, baba neden bizim bayrağımızı hiç göremiyoruz diye soruyor. 7.Ordu karargahında dalgalanan bayrağı görünce ağlıyorum,kimse aracına, evine,balkonuna Türk bayrağı asamıyor.Bir tek hizmetin okullarında bayrak töreni yapılabiliyor. Bir MEB öğretmeni istiklal marşında komşu ülkenin marşını okuyoruz, rahat diye komut verebiliyor.Uzun yıllardır buradayım eskiden PKK eylemlerine mütedeyyin halk katılmazdı,devlet sahipsiz bırakınca şimdi onlar da katılıyorlar.Halk özerkliğe inandırılmış durumda, yakında kendi bayrağımızı çekecek kendi paramızı basacağız diyorlar.Özel aracınızla buradan daha doğuya ancak yanınızda kürtçe bilen biri varsa gidebilirsiniz,aksi takdirde gidemezsiniz, bazı yollar KCK tarafından kontrol ediliyor…”
Şimdi bütün bunlar olurken bu operasyonları devleti korumakla ilişkilendirmek mümkün mü? On iki yılda adım,adım Türkiye bölünmenin eşiğine getirildi.Operasyonlar azıcık sesi çıkanı,muhalefet edeni pusturmayı, her türlü yanlışı alkışlatmayı amaçlıyor.Sıra bugün susanlara da gelecek. Öyle bir noktadayız ki kimseye kaşının üstünde gözün var diyecek durumda değiliz. Ya demokrasiye sahip çıkıp insan onuruna yaraşır bir yönetimde yaşayacağız. Ya da bu hızar vücudumuzu böler gibi ülkeyi ortadan ikiye bölecek.