Zamlar, vergiler, enflasyon, faiz, doğalgaz, akaryakıt, elektrik, geçim sıkıntısı, Yap İşlet Devret, Müşteri Garantili yollar, köprüler, hastaneler, virüs belası gibi bin bir derdimiz ortada dururken ve bu konulara çözüm beklerken yeni bir “dert” daha ortaya atıldı: 4 – 5 senedir ortalıkta duran bir Sezen Aksu şarkısının sözleri yeni duyulmuş gibi servis edildi ve iş “dil koparılmasına” kadar vardırıldı. Durumdan vazife çıkaran bir grup gidip şarkıcının evinin önünde bağırıp çağırdı. Bir karikatürist de haklı olarak o grubu Ajda Pekkan’ın evine yönlendiren çizgiler çizerek dalgasını geçti. Sebep, O da herhalde yarım asır önce “Aşk bir yalan, Adem’le Havva’dan kalan” diye bir şarkı söylemişmiş de “miş miş…” Türkiye’miz böyle gülünç durumlara düşürülüp gündem öylesine saçma konularla meşgul edildikçe gerçeklerle yüzleşilemeyecektir ve galiba yapılmak istenen de budur.

Oysa şarkılar üzerinden “dil koparılacaksa” asıl isyankâr Cumhurbaşkanı'nın yanı başında duruyor. Üstelik kendisi Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu Üyesi. Devletten her ay en az 15- 16 bin TL maaş alıyor ve her fırsatta "Cumhurbaşkanımızı çok seviyorum" diyor. Gelin şimdi o kişinin, Orhan Gencebay'ın "Batsın Bu Dünya" şarkısının sözlerine bir göz atalım:

"Yazıklar olsun yazıklar olsun/Kaderin böylesine yazıklar olsun"

"Batsın bu dünya batsın bu dünya/Ağlatıp da gülene yazıklar olsun"

"Ben ne yaptım Kader sana/Mahkûm ettin beni bana/Her nefeste bin sitem var/Şikayetim Yaradan'a, şikayetim Yaradan'a".

"Şaşıran sen mi yoksa ben mi bilemedim/Öyle bir dert verdin ki kendime gelemedim"

"Ben mi yarattım ben mi yarattım/Derdi ızdırabi ben mi yarattım/Günah zevk olmuşsa vefa yorulmuşsa/Düzen bozulmuşsa ben mi yarattım?"

Sezen Aksu’ya yapılan linç kampanyası üzerine Orhan Gencebay’ın, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu Üyesi olarak bir açıklama yapıp Cumhurbaşkanı’nı aydınlatması gerekirdi. Adı geçen Kurul bunu da yapmayacaksa ne işe yarar ki? Doğrusu, öyle bir aydınlatma yapıldığını da duymadım.

Ey troller, ey Diyanet, ey vaaz ve hutbelerde ahkâm kesenler, ey gazete köşelerinde kesip biçenler, ey siyasiler ve özellikle iktidar mensupları! Madem öyle, işte böyle: Her kelimesi, her mısraı kadere ve Allah'a isyan olan Gencebay şarkısına ne diyorsunuz? İnancımıza göre aldığımız her nefes için Allah'a şükretmemiz gerekiyor. Ancak Orhan Gencebay "Her nefeste bin sitem" gönderiyor ve bu şarkıcı Cumhurbaşkanı'nın en yakınındaki kişilerden biri. Hadi, söyleyin bakalım Sezen Aksu'nun şarkısı mı masum, Gencebay’ınki mi? “Dil koparanlar”, "Serçe misin kuzgun musun" diyenler, klavye delikanlıları, işi “beka meselesine” kadar vardırıp protesto edenler, Diyanet mensupları... İşte her şey ortada... Onun için bilip bilmeden, anlayıp dinlemeden, lafın nereye varacağını düşünmeden asıp kesmeyin.

Sakın yanlış anlaşılmasın, -konumu itibariyle zaten edilmez de- Orhan Gencebay’ı da “mürted” ilan ederek “tekfir” yoluna gidin demek istemiyorum. Sanatta, edebiyatta bunlar oluyor. Hele Osmanlı dönemindeki Divan Edebiyatı’na dalarsanız neler bulunur neler!

Bu kafada olanlar hemen her fırsatta Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerine sarılsalar da O değerli şairimizi gerçekten anlamadıklarını, anlayamadıklarını ve anlayamayacaklarını göstermişlerdir.

Değerli dostum, yazar ve akademisyen Prof. Dr. Cemal Kurnaz daha önce, Hz. Ebubekir’in, "Ya Rab! Vücudumu o kadar büyüt ki, cehennemde kullarına yer kalmasın" duasından yola çıkıp Mehmet Akif için, “Merhameti yönünden Ebubekir soylu bir adamdır” diyerek paylaşımlarda bulunmuş, O’nun “Bir cezbeye kapılmışçasına” yaptığı feryatlarını sıralamıştı:

"Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?

Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felahı!

Nur istiyoruz… Sen bize yangın veriyorsun!

Yandık diyoruz… Boğmaya kan gönderiyorsun!”

Prof. Dr. Cemal Kurnaz sonra da şöyle devam ediyordu:

“Âkif’in bana göre en önemli özelliği samimiyetidir. O, ancak “naz ehli”nin söyleyebileceği sözleri feryada dönüştürerek milleti için kendini ateşe atan adamdır. Bu mısralarda onun şahsi hiçbir kaygısı yoktur. Bütün üzüntüsü ümmet içindir. Bugün bunları söyleyebilecek bir “fedayi” bulunabilir mi? Bence Âkif, sırf bu hasbi tavrı yüzünden bile çağdaşı birçok şairin fevkindedir:

“Ey âlem-i İslam’ı ezen, inleten Allah!”

“Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhî bu ne zillet?

Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede ma’nâ?

Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ!

Câni geziyor dipdiri… Can vermede ma’sûm!

Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?”

“Mâdâm ki ey adl-i İlâhî yakacaktın

Yaksaydın a mel’unları, tuttun bizi yaktın.”

“İslâm’ı elinden tutacak, kaldıracak yok…

Nâhak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok!

Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhî?

Ağzım kurusun… Yok musun ey adl-i İlâhî?”

“Bazı “dini bütün”, tuzu kuru kişiler Âkif’i bundan dolayı eleştirmekten çekinmemişlerdir. Çanakkale Destanı’nda geçen, “Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına”, “Bu taşındır diyerek Kâbe’yi diksem başına”, “Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi” gibi mısralarındaki mübalağayı ve mecazı anlamazdan gelmişlerdir.

Ey Türk milleti!

İkinci bir Akif'in yok.

Onun kıymetini bil.

Üstte yok, başta yok, elde yok avuçta yok, yayan yapıldak senin için tozlu yollara düşen, gözyaşı döken adamdır o.

O, Türklüğün mukaddes emanetidir. Onu mücevher gibi koru. Hırpalanmasına müsaade etme.”

Yani, şair Mehmet Emin Yurdakul’un dediği gibi, “Şairleri haykırmayan bir millet sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir” ve Akif bu haykırışı yapan bir dehadır. Mehmet Akif Ersoy’un Allah’a olan inancını, Müslümanlığını kimse tartışamaz ve tartışırsa da yarın İlahi Adalet karşısında hesabını veremez, altında ezilir. Başka şairlerle sanatçılar da iman zafiyeti gösterip inkâr etmedikten sonra böyledir.

900’lü yılların sonlarında bugünkü Özbekistan sınırları içinde doğup 1037 yılında şimdi İran sınırları içinde kalan Hemedan’da vefat eden büyük Türk Bilgini, Tıp Doktoru İbn-i Sina şöyle söylüyor: “Bilim ve sanat itibar görmediği, takdir edilmediği yerden göç eder!”

Dünya tıp tarihinin öncülerinden olan ve eserleri, görüşleri, buluşları pek çok tıbbi gelişmeye kaynaklık eden bu değerli büyüğümüz, çağdaşı olan başka Türk ve İslam bilginleri ile birlikte Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamış, İslamiyet’in bilime ve terakkiye (gelişime) önem verdiğini kavramış, “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” (En’am Suresi, Ayet 50), “Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” (Mü’minun Suresi, Ayet 85), “Onları ancak ilim sahipleri düşünüp anlarlar.” (Ankebut Suresi, Ayet 43), “Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Kasas Suresi, Ayet 60” ayetleri ile “İlim Müslüman’ın yitik malıdır, nerede bulursa almalıdır” Hadis-i Şerif”inin sırrını kavrayıp kendini ilme ve araştırmaya vermişti. Müzik’le tedavi yöntemlerini de geliştirmişti mesela.

Şairleri, sanatçıları hemen kara listeye almak doğru değildir. Gelin görün ki bizde sağda da solda da böyle bir saplantı vardır. 1970’li yıllarda henüz TRT’ye geçmeden on yıl kadar önce dışarıdan “Geçmişten Bugüne Ordumuz Gururumuz” diye 13 bölümlük bir Radyo Programı hazırlamıştım ve ilk üç bölümü de yayınlanmıştı. TRT’de görevli aklı evvel bir solcu “Türk Milleti’ni savaşçı bir ulus olarak gösteriyor” ifadesi altında şekillenen bir rapor hazırlayarak diğer bölümlerin yayınlanmasını engellemiş ama ben TRT’ye geçtikten sonra aynı programı baştan sona yayınlamıştım. Yine o sıralarda televizyonda önemli programlara imza atan Ramazan Bakkal arkadaşımız da, programlarından birinde üstelik TRT repertuvarında olup yıllardan beri çalına gelen “Gafil gezme şaşkın/Bir gün ölürsün” isimli türküyü kullandığı için “Ölümü çağrıştırdığı” gerekçesiyle soruşturma geçirmişti.

Velhasıl bu işin sonu yoktur ve milletimiz sağın da solun da taassubundan bir türlü kurtulamamaktadır. İşin özü dururken teferruatla uğraşmak “İpteki cambaza bak” diyerek asıl konuşulup çare bulunması gereken konuların üzerini örtmekten başka bir işe yaramaz ki gelecekte başımıza onulmaz yaralar açacağı açıktır. Onun için başta siyasilerimiz ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkes ölçülü ve dikkatli davranmak zorundadır.