Dedesiyle büyüyen bir çocuk olarak, onun anlam dünyasının içine doğmuştum. tahsili Arap-Fars Filolojisi, Felsefe ve Psikoloji üzerine olan bu büyük şahsiyet, ömrünü tamamladığında 86 yaşında bir Din Psikolojisi Profesörüydü: Prof. Dr. Ali Murat Daryal.

Fakültede öğrencilerine "abi,abla" diyen, elinde antika kap kacaklarla soyutu somutla karıştırarak ders anlatan, isteyen öğrencisine arabasının anahtarını fırlatan, not almayı ve yoklamayı yasaklayan, yalnızca dinlenmesini isteyen, nam-ı diğer Deliler Padişahı. Ali Murat ya da Deli Murat.

Dedem, deli deliyi çeker düsturunca hayatıma kendisiyle birlikte daha pek çok mecnunu soktu. Küçük kıvırcık bir kız çocuğuyken elinden tuttuğum her meclise, bugün bir genç olarak tekrar tekrar gidiyor, onun bıraktığı deli boşluğunu kendi aklımca doldurmaya çalışıyorum.

Bu yazıda, hayatıma kattığı son yüzyılın "En Delisi" denebilecek bir şahsiyeti anlatacağım. Kıymetli Amiran Kurtkan Hoca'nın öğrencisi, sosyolojide "benim" diyen pek çok kimsenin öğretmeni olan, Kıymetli Prof. Dr. Mehmet Sait Doğan.

Dedemin ilahiyatta öğrencisi olan Sait Hoca, öğrenciler arasında bir "Enayiler Mangası" kurması ile meşhur. Bu, Türklerin "Deliler" dediği başına buyruk vatansever askerlerin birliğine bir naziredir esasen. Kendilerini ve sevdiklerini korurlar. Uyanıkken vatanı beklerler. Bayrağı dalgalandırsın yeter, rüzgar bizi üşütmez, derler.

Dedemin de seneler sonra: "Beni de kabul edin bu mangaya" dediği Enayiler Mangası senelerdir yalnızca 4 kişilik bir ordu olarak ilerliyor. Geceleri vatanı Akkarizade Serbülent Efendi bekler ve o gözünün yumunca Hayrullah Şanzumi nöbeti devralır. Bu Manganın delilerinden Ali Murat Bey terk-i diyar edince, bendeniz Betüşü onun mangadaki boşluğuna bir noktacık olarak katılmış bulunuyorum. Büyüklerim vatanı beklerken, ben de kurtarıcı bekleyenleri uyuduğu uykuda irkiltmeye ant içtim. Ne demiş Malcolm X: "Bütün uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter" O düsturla ki bu görevi kimseden beklemeyip, kendim üstlenmeye karar verdim. Daha doğrusu Enayiler Mangası kurulu böyle karar verdi. Töre ne derse o.

Sait Hoca'nın Prof. Dr. Hayrullah Şanzumi Mahlası ile yazdığı 15 eseri önüme alarak yazdığım bu yazıda, hepsinin, herhangi sayfayı açarsam açayım bende hayranlık uyandırdığını söylemeliyim. Şanzumi'nin hiç kimsede olmayan bir mizaca ve üsluba sahip olduğunu görüyoruz. Kitapları inceledikçe, ağlanacak yerde gülüyor, gülünecek yerde hüzünleniyor ve hayat karşısında bir hercümerce kapılıyoruz. Bu eserlerin yalnızca isimlerini saymak bile zannediyorum ki buradaki bilgi hazinesini göstermeye yetecektir:

-Arname

-İnsanname

-Çilename

-Ceberrutname

-Curufatname

-Zuhuratname

-Hıyarname

-Közname

-Üçüncü Harname(Eşek Kitabı)

-Güvercinname

-Şanzumanname

-Azapname

-İntizarname

-Taharetname

-Darname(Keloğlan'ın Darnamesi)

Şimdi bu eserlerin ismini okudunuz. Hepsi kendi alanında bir şaheser ve kaynak eser. Bunun yanında Şanzumi, "Name" serileriyle Türk Edebiyetına yeni bir tür armağan ediyor. Yazmak, en basit haliyle bile zorken bu denli yeni ufuklar açıcı girişmlerde bulunmak her dimağın işi değildir. Bu devrin En Delisi olmak unvanını yaşarken Ali Murat Daryal'dan devralan Mehmet Sait Doğan, benim kıymetli büyüğümdür. Doğrusu, Türk'üm diyen tüm gençlerin kıymetlisidir. Peki Ali Murat Daryal'ın "Çağın En Delisi" unvanını ona devrettiğini nerden mi biliyorum? Anlatayım ve vedalaşalım.

Çocukken görüp de unutamadığım sahnelerden birini aktarmadan önce bir klasiği dile getirmeliyim. Tiyatroda ve daha pek çok sanatta ustaların meslek hayatını sonlandırması ve kendisine halef seçtiği birine devretmesi anlamında "Kavuk devretme" törenleri yapılır. Bu, sanatsal bir el verme yöntemidir. Dedem Ali Murat Daryal ve Sait Hoca, henüz küçük bir çocukken şahit olduğum üzere birbirlerini her nerede ve ne koşulda görürlerse görsünler, kasketlerini yere atmak suretiyle kucaklaşır, sonra beraber eğilip kasketlerini tekrar başlarına takarlardı. Bu ritüel beni o kadar etkilerdi ki kendimce eve gelip bu sahneyi tekrar eder, canlandırırdım. Zamanla bir sembol meraklısı olarak bunun üzerine çok düşündüm. En tepede duran nesne olarak şapkanın/kasketin yere çalınması, adeta her sıfatı ve her makamı hiçe saymak denginde bir ifadeydi. Kucaklaşmadan tekrar ele alınmaması da dostluğun her şeyin önüne konduğu anlamına geliyordu.

Her nerede ne yapıyorsanız, sizi izleyen bir çocuk olup olmadığını önemseyin. Tüm bu yazdıklarım, çocukluğumun gözüyle seyredilmiş hatıralardır. Bu eserleri verdiği için Enayiler Mangası Başkomutanı Hayrullah Şanzumi'ye kaç güneş, kaç ay, kaç dünya hediye etsek hakkını ödeyemeyiz. Sizi seviyoruz Hocam, çağın en delisi olarak elinizi öpmüş olmakla iftihar ediyoruz.