Yazar Ömer Turan konu ile ilgili olarak yaptığı paylaşımda “Ey İslamcılar, Atatürk ve İsmet İnönü'yü eleştirmeden önce biraz okusanız. Kıbrısı Atatürk ya da İnönü değil Sizin yere göre koyamadığımız siyasi dahi ilan ettiğiniz II. Abdülhamit İngilizlere kiraladı (1878). Adalarda Lozanda degil Osmanlı döneminde 1912'den önce kaybedildi.” dedi.

Turan ayrıca şu ifadeleri kullandı “Meisi kim verdi, Kıbrıs'ı kim verdi, Adaları kim verdi diyerek İsmet Paşa'ya yükleniyor. Kıbrısı 1878'de İngilizlere II. Abdulhamit kiraladı. Abdülhamid'in Kıbrıs'ı İngilizlere kiraladığın da İsmet İnönü henüz doğmamıştı.”

Bu çevreler başta Abdülhamit olmak üzere adaları kaybeden padişahlara tek kelam etmez lakin neden adaları almadılar diye Cumhuriyeti kuranlara söver durur.

Artık bu konuya bir açıklık getirmek lazım, önce şunu söyleyeyim; ister cumhuriyet olsun isterse de saltanat her devlet, egemenlik alanını genişletmek, mümün olduğu kadar geniş bir coğrafyaya hükmetmek ister.

Akıllıca yönetilen devletler ise bu istekleri ile güçlerini dengeleyebilir, sonucunda zarar görmez, başarısızlık yaşamaz.

Milli Mücadelenin başlangıcı olan 1919 yılında sadece adalar değil, Osmanlı İmparatorluğu'nun sahip olduğu tüm topraklar ve hatta başkent İstanbul dahi fiilen işgal altındaydı, Ankara'da dahi işgal kuvvetleri bulunmaktaydı.

İşgale karşı direnişe geçen, Kuvayı Milliye güçleri fiilen işgal edilmiş, geçmişte Osmanlı hükümranlığında olan toprakların Anadolu ve Rumeli'de bulunan bir kısmı ile bazı adaları işgalden kurtarmış ve bu topraklarda milli egemenliği tesis etmiştir.

Adalar konusunu işlerken önce hangi adalardan bahsettiğimizi ve adaların hangi tarihte Osmanlı İmparatorluğu'nun eline geçtiğini bilmemiz gerekir.

Unutmayalım ki, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu Ege Denizinin sadece doğu sahillerine değil batı sahillerinin de tamamına egemendi.

İstanbul'un 1453 yılında fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğu Yunan topraklarında ilerlemiş; 1458 yılında Atina'yı, 1460 yılında Mora Yarımadası'nı almış, Venedikliler ve Cenevizliler her ne kadar bazı Yunan adalarını bırakmamışsa da 1500 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti Ege Denizi'ndeki adaların pek çoğunu ele geçirmiştir.

Doğu Akdeniz ve Ege'de bulunan büyük adalardan, Kıbrıs Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1522 yılında, Rodos II. Selim döneminde 1571 yılında ve Girit Sultan İbrahim döneminde1669 yılında Osmanlı hükümranlığına girmiştir.

Hiçbir zaman Osmanlı hâkimiyetine girmeyen İyon Adaları ( Korfu, Paksu, Aya Mavra (Lefke), Itake, Kefalonya, Zante, Çuha) hariç Doğu Akdeniz ve Ege'de bulunan hemen her ada Osmanlı sınırları içine katılmıştır.

Malta adası ise 1565 yılında kuşatılmış fakat ele geçirilememiştir.

Sonuç olarak Osmanlı Doğu Akdeniz ve Ege'de bulunan Malta ve İyon adaları hariç tüm adalar üzerindeki egemenliğini 1700 yılına kadar kurmuş fakat sonraki 200 yıl içinde de kaybetmiştir.

Bu adaların Osmanlı egemenliğinden çıkış tarihleri ise kronolojik olarak şöyledir:

Edirne Antlaşması (14 Eylül 1829):

1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalandı. Rusya, 20 Ekim 1927'de Navarin'de Osmanlı donanmasını yaktı.

Ruslar, 1829 Ağustos'unda Edirne, Kırklareli ve Lüleburgaz'ı işgal etti.

Savaş sonunda Rus gemileri İstanbul Boğazı'na saldırırken, Ege'deki bir filo da Çanakkale Boğazı'nı abluka altına aldı.

Edirne Antlaşması ile Yunanistan bağımsız oldu.

Kurulan Yunan Krallığı'na da Bavyera Kralı Louis'in oğlu Otto seçildi. Daha sonraki 1832 düzenlemesiyle de Attik ve Mora Yarımadaları ve bu yarımadaların çevresindeki tüm adalar ile kuzey Sporadlar, Ege’nin ikinci büyük adası Eğribos dâhil yüzlerce ada Yunanistan’a bırakıldı.

Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması (3 Mart 1878)

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı patlak vermiş, dokuz ay süren savaş sonunda Osmanlı yenilmişti, öyle ki Rus orduları İstanbul’un banliyösü Yeşilköy’e kadar gelmiş, burada karargâh kurmuştu.

Ruslar İstanbul'a girmek üzereydi, çaresiz kalan Abdülhamit son bir umut İngilizlerden yardım istedi, İngilizler yardım etme karşılığında Kıbrıs adasını istediler Abdülhamit, 1878'de imzaladığı anlaşma ile Kıbrıs adasının İngiltere tarafından kullanılmasını ve idare edilmesini kabul etti. Bu şekilde Kıbrıs tek kurşun atılmadan fiilen Osmanlı hükümranlığından çıkmış oldu.

Girit adasının kaybı:

Batılı devletler Abdülhamid'i Girit için bir 'Islahat Programı'na razı ettiler. Padişah, 25 Ağustos 1896'da imzaladığı bu ıslahat programıyla İngiltere, Almanya, Rusya, Fransa, Avusturya ve İtalya'nın onayını aldıktan sonra beş yıl süre ile adaya bir Hristiyan vali tayin etmeyi, memurların üçte ikisinin Hristiyanlar arasından seçilmesini, memurları valinin tayin etmesini, ada halkının seçeceği Meclis'in bütçe ve kanunlar çıkarmasını, altı devletin ada üzerinde müdahale hakkı olduğunu ve konsolosları aracılığıyla bu şartların uygulanıp uygulanmadığını kontrol etmesini kabul ediyordu. Böylece Girit, yalnız ismen Osmanlı devletine bağlı bir hale getiriliyordu.

Anlaşma çerçevesinde Vali tayin etme yetkisi Osmanlı Padişahı'na verilmişken, Rusya Yunan Kralı'nın ikinci oğlu Georges'un "Girit Prensi" olarak ilan edilmesinde direniyordu. Girit'te çıkan olaylar üzerine büyük devletler, bir ültimatomla Osmanlı devletinin Girit'teki kuvvetlerini 48 saat içinde geri çekmesini istemişlerdi. Çaresiz kalan Abdülhamid baskıya boyun eğmiş ve Girit'in boşaltılması emrini vermişti.Yunan prensi Georges'un Ada'ya vali olarak tayini 30 Kasım 1898'de İstanbul'a resmen bildirilmişti. 1908’de Girit meclisi Yunanistan’a katılma kararı aldı. Balkan Savaşı'nda da Osmanlı Devleti yenik düşünce Girit Adası, 30 Mayıs 1913'teki Londra ve 10 Ağustos 1913'teki Bükreş Antlaşmaları'yla kesin olarak Osmanlı Devleti'nden ayrılıp Yunanistan'a bağlandı.

Uşi Antlaşması (18 Ekim 1912):

1911 sonunda İtalya Trablusgarp'a saldırdı ve Rodos'u da işgal etti. Yunanistan ise Averof zırhlısıyla bazı Ege adalarını ve Midilli'yi işgal etti. İki cepheden kuşatılan Osmanlı, İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. Bu antlaşma ile Osmanlı, 12 Ada'yı Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya'ya bıraktı.

Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913):

Osmanlı Devleti, I. Balkan Savaşı sonunda çok ağır bir yenilgiye uğradı. Bulgar orduları Çatalca'ya kadar geldi. Edirne kaybedildi. İşte o günlerde Ege Adaları Yunanistan tarafından işgal edildi. Osmanlı, 12 Ada'nın ve Trablusgarp'ın işgaline karşı koyamadığı gibi, Ege Adaları’nın işgaline de karşı koyamadı. Balkan Savaşı'ndan sonraki Londra Antlaşması'na göre Ege Adaları’nın geleceğinin “büyük devletlerce” belirlenmesine karar verildi. Ayrıca Girit Adası Yunanistan'a bırakıldı.

Büyükelçiler Konferansı (Şubat 1914):

Londra'da Büyükelçiler Konferansı toplandı. Burada alınan kararlar 14 Şubat 1914'te Osmanlı'ya iletildi. Buna göre Meis Adası hariç 12 Ada İtalya'ya, İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki bütün Ege Adaları Yunanistan'a verildi.

Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920):

I. Dünya savaşında Osmanlı yenilince imzalamak zorunda kaldığı Sevr Antlaşmasına göre Osmanlı, Gökçeada (İmroz), Bozcaada, Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya gibi tüm adaları Yunanistan'a verecekti. Sevr Antlaşması'nın 122. Maddesi’ne göre Osmanlı, İtalyan işgali altında bulunan Stampalia, Rodos, Herkit, Kerpe, Kaşot, Piskopis, İncirli, Kalimnos, Loryos, Patnos, Limpos, Sümbeki, İstanköy adaları ile bunlara bağlı adacıklar ve Kastellorizo Adası üzerindeki bütün haklarından, sıfatlarından vazgeçti. Sonuç olarak Sevr'in imzalanması ile birlikte Osmanlı Doğu Akdeniz ve Ege'de bulunan tüm adalardaki hükümranlık ve sahiplik haklarını da kaybetmiş oldu.

Buraya kadar bahse konu adaların kimin tarafından alındığını ve kimin tarafından kaybedildiğini kronolojik olarak sıralamış bulunuyorum. Bir itirazı olan varsa anlatır, ben de itiraz doğru ise, bir haklılık payı bulunuyorsa bilgilerimi yenilerim. Cumhuriyet'in tapu senedi Lozan Anlaşması'dır, bu anlaşmada toprak meseleleri müzakere edilirken elbette adalar konusu da gündeme gelmiştir.

Müzakereler sonucunda Lozan Anlaşması ile Çanakkale Boğazı çıkışında bulunan, Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adaları ve Anadolu sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adaların, adacıkların ve kayalıkların üzerinde Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliği tesis edilmiştir.

Diğer adalar niye alınmadı, bırakıldı diyenlere de sormak gerekir; Mustafa Kemal'in donanması vardı da mı adaları almadı?

Nerede görülmüş süvari ve piyade ile ada alındığı?

Murat Özbülbül

Editör: TE Bilişim