Birkaç yıl önce, tamamı yeşil pasaportlu bir grup arkadaşla bugün Çin Devleti’nin sınırları içinde bulunan Urumçi Havaalanı’na inmiş ve 10 saat rehin tutulduktan sonra sınır dışı edilmiştik. “Yeşil Pasaportlu” ifadesini özellikle kullandım; çünkü Çinliler güya bu pasaportu taşıyanlara vize uygulamıyorlardı. Programımızda Urumçi, Kaşgar ve Turfan gibi kadim Türk tarihinin en önemli merkezleri vardı. Oralar ata yurtları idi ve güç şartlar altında yaşayan, Çin İşkencesi altında inim inim inleyen öz be öz kardeşlerimiz yaşıyordu. Bizi onlarla karşılaştırmamak, kucaklaştırmamak için havaalanı dışına çıkmamıza bile müsaade etmediler.

Ya Kazakistan ya da Kırgızistan üzerinden Türkiye’ye dönebilecektik. Almatı uçağı uygun olduğu için sıkı güvenlik tedbirleri altında ve adeta “terörist” muamelesi görerek uçağa bindirildik. Türkiye’nin Almatı Başkonsolosu ve Yardımcısı ile oradaki kardeşlerimizin güler yüzlü, sıcak karşılamaları bütün yorgunluğumuzu unutturmuştu. Ertesi gün Konsolos Yardımcımızın rehberliğinde Almatı’yı gezerken gördüğümüz yerler, gözümüze ilişen tabelalar, yer adları bize bizden daha yakındı. Düşünebiliyor musunuz? Bizde bir zamanlar “Turancılık suçu” ile hapislerde süründürülen büyüklerimiz vardı. Halen de bu kelimeyi ağzına alıp savunanlara iyi davranılmaz. Ama Almatı’da bir memba suyunun markası Turan. Ayrıca, koskoca bir Turan Üniversitesi var. Almatı’nın hemen tamamını seyredebildiğiniz tepeni adı Kök Tepe (Gök Tepe). İnsanları cana yakın, hepsi “gardaşımız.”

Zaten Horasan illerinden başlayıp Anadolu’ya, Balkanlara uzanan Türk-İslam yayılışının ışığını yakıp yolunu gösteren Hoca Ahmet Yesevi hazretleri de orada değil mi idi? O, “Bismillah deyip beyan ederek Hikmet söyleyip/Talep edenlere inci, cevher saçtım ben işte” demişti. O inci, mercan buralarda kırılmalara uğrasa da orada özünü koruyor olacak ki, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nur Sultan Nazarbayev ufkumuzu aydınlatıyor.

Nazarbayev’in Türklükle, engin tarihimizle ilgili sözlerini, Türk Dünyası’nın birlik ve beraberliği için gösterdiği gayretleri zaten biliyor, duyuyorduk. Hele de yerinde görüp şahit olunca duygulanmamak, O’na hayran olmamak mümkün değil.

Son zamanlarda, Kazakistan Merkez Bankası’nın Gökbörülü, Külteginli hatıra paraları bastırması bize Türkiye’de bozkurtlu paraların basıldığı Atatürk dönemini hatırlatıyor.

Atatürk, Türkiyemizin ufkuna güneş gibi doğmuştu, Nursultan Nazarbayev de Ergenekon diyarından yeniden doğuşun işaretlerini veriyor. Üstelik “Bağımsız Türk Devletleri hâlâ Rusya’nın etkisi altında” tezini çürütecek bir karşı duruş sergiliyor.

Günümüzde Rus Çarlığını hortlatıp yeniden yayılmacı bir tutum sergileyerek Kırım’ı ilhak eden, Karabağ konusunda Azebaycan’a destek olmayıp Ermeni işgaline seyirci kalan Putin, üniversite öğrencilerine yaptığı bir konuşmada, “Kazakistan topraklarında hiçbir zaman devlet olmamıştır” deyince, Nursultan Nazarbayev, tarihi gerçekleri dile getirerek okkalı bir cevapla ağzının payını vermekte gecikmedi.

İnternette yapılacak arama ile kendi sesi ve görüntüsü ile bulunup dinlenebilecek olan bu beyanatta Nazarbayev aynen şunları söylüyor:

“Devlet geleneğimiz ve Kazak milletinin kökeni Hunlarla başlar. Hunlar’dan sonra Göktürk, Göktürklerden sonra da Altı Orda Devleti olmuştur. Böyle böyle gelerek bu hanlıkların hepsi bugünkü bağımsız Kazakistan’a ulaşmıştır. Böylesine büyük bir tarihimiz var. Gençlerimizin bunu bilmesi lazım. Biz daha dün ortaya çıkmış bir Kazak Milleti ve Kazkistan Devleti değiliz. Hunların da, Göktürklerin de, Altın Orda’nın da merkezi bu topraklardır.

Daha önce bir defa söyledim, yine söylüyorum; eğer bağımsızlığımıza zarar verecek olursa, Gümrük Birliği gibi işlerde Kazakistan asla olmayacaktır. En değer verdiğimiz zenginliğimiz Bağımsızlığımızdır.

Öncelikle şunu belirteyim ki, atalarımızın kanlarıyla, terleriyle kazanılan bağımsızlığımızı hiçbir şeyle değişmeyiz ve kanımızın son damlasına kadar koruruz. İkinci olarak da, bunu yapabilmek için Silahlı Kuvvetlerimizi, içimizi dışımızı her an, her durumda uyanık tutmak zorundayız.”

Yüreğimize su serptiniz Sayın Nursultan Nazarbayev, teşekkür ederiz. Bu sözleriniz Büyük Türk Birliği’nin bir gün mutlaka kurulacağının ve kurulması gerektiğinin de işaretleridir. Sağ olun, var olun. Size müteşekkiriz.