Ekonomi yazarı İbrahim Kahveci, AKP döneminde izlenen ekonomi politikalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. İktidarın ekonomi politikalarını eleştiren Kahveci, Türkiye'yi zor günlerin beklediğini söyledi.

Karar gazetesinde yayınlanan "Ucuzluk, eşitlik ve çöküş" başlıklı yazısında AKP iktidara geldiğinde geldiğinde Türkiye’de kullanılan kredi büyüklüğünün ülke gelirinin yüzde 13.0’larda olduğunu bugün ise bu oranın yüzde 75’lere çıktığını vurgulayan Kahveci, “Tüm varlığımız ile ülkeyi krediye boğduk. Şimdi asıl soruyu soralım: Bunca kredi karşısında yatırım, verimlilik, gelir veya refahımız mı arttı? Maalesef bunca kredi karşılığında elde ettiğimiz sonuç nerede ise sıfır” ifadelerini kullandı.

Kahveci'nin yazısı şöyle:

"Asaf Savaş Akat hocayı çok sever ve sıkı takip ederim. Nedeni şudur: Ezbere-alışılagelmişin dışında sözler söyler ve tartışmalar yaratır.

Beynimde fırtınalar kopartan bir başka iktisatçı ise Lancaster Üniversitesi İşletme Okulu Ekonomi Profesörü Mike G. Tsionas. Karar.com adresinde Yunanistan için “İflasa gidiş AB’ye katılınca başladı” başlığı ile söyleşi yapmıştık. Tsionas düşük faiz ve verimsizlik ilişkisi üzerinden Yunanistan›ın batış sürecini anlatmıştı...

2015 yılından beri bu konuyu sıkça yazarım. Düşük faiz bir beladır, uzun vadede ülkeyi batırır... Tıpkı yüksek faiz gibi.

Düşük faiz ve ucuz emek birleştiğinde ne olur?

***

Olaylara kısa vadeli tek etki ile bakmak uzun vadeli sonuçları görmeyi engeller. O nedenle çok yönlü ve uzun vadeli bakış önemlidir.

Bugün düşük faiz politikası yanına bir de ucuz işçilik politikası ekledik. Adeta ucuzluk rüzgârı estirmek istiyoruz ama tam tersine aynı dönemde ürünlerimiz pahalandı.

Mevcut yönetim için şu tespitimi unutmayın: “Ne yapıyorlarsa tersini söylüyorlar veya ne söylüyorlarsa tersini yapıyorlar.”

Mesela faiz karşıyız deyip nerede ise bütün ekonomi paketleri kredi-faiz paketi olmuştur. Faize karşı olan kim veya hangi anlayış sürekli “kredi paketi” açıklar?

AK Parti geldiğinde bu ülkede kullanılan kredi büyüklüğü Ülke gelirinin yüzde 13,0’lerindeydi. Bugün bu oran yüzde 75’lere çıktı. Tüm varlığımız ile ülkeyi krediye boğduk.

Şimdi asıl soruyu soralım: Bunca kredi karşısında yatırım, verimlilik, gelir veya refahımız mı arttı?

Maalesef bunca kredi karşılığında elde ettiğimiz sonuç nerede ise sıfır...

Ne teknolojimiz gelişti ne de verimliliğimiz arttı. Adeta verimsizlik ve fakirliğe hapsolduk.

Yüksek teknolojik ürün satış oranımız yüzde 6,5’lardan yüzde 2,5’lara geriledi. Ne bir marka yarattık ne bir teknolojik ürün ürettik.

AK Parti iktidara geldiğinde ülkemizde kredi hacmi sadece 63 milyar liraydı... Şimdi 7 trilyon lira..

Ne yaptık bu para ile... Hangi teknolojiyi, hangi ekstra üretim hacmini artırdık?

***

Bu durumu sadece para ile değerlendirmeyin. AK Parti dönemi aynı zamanda orta yaş nüfusun en yoğun olduğu dönemdir. Ne genç nüfus fazladır ne de yaşlı nüfus... Çalışabilir cağdaki orta yaş nüfusun en yoğun olduğu dönemler ülkelerin ekonomik patlama yaptığı dönemlerdir.

Biz bu dönemi de heba ettik.

Hem parayı heba ettik hem de insanı heba ettik.

Yarın bunun acısını tüm toplum olarak özellikle genç nesiller ödeyecektir.

1991 seçimleri sonrası rahmetli Demirel insanları erkenden emekli etti. Ama o zaman genç nüfus fazlaydı. Şimdi genç nüfus azalırken ikinci Demirel vakasını Recep Tayyip Erdoğan yaptı... Ama şimdi genç nüfus da gelmiyor.

Kaçırdığımız fırsatları ve kaybettiğimiz geleceği düşünebiliyor musunuz?

O nedenle ısrarla diyorum: Bizi çok ama çok karanlık bir gelecek bekliyor.

***

Bir toplumun temel dinamikleri bozulmamalıydı. Mesela okuyan ile okumayan veya emek sarfına oranla gelir ve refah elde edemeyen toplumların gelişme dinamiği aslında yok ediliyordur.

Hem çalışırken eşitlik hem de emekli olurken eşitlik ortadan kaldırıldı.

Ucuzluk adına kalite ve değer kavramı tabanda yok edildi. Böyle bir sürecin sonucunda refah beklemek, kalite beklemek, kalkınma beklemek hayalden başka bir şey değildir.

Tekrar söylüyorum: Bu yapı yıkıcı bir süreçtir. Bu yapı ile ülkemiz ve evlatlarımız iyi bir gelecek elde edemezler. Yapmıyor yıkıyoruz... Bilesiniz."

Editör: Yadigar Hanım