
BARIŞ MI BÖLÜNME Mİ?
PKK biraz bastırınca, iktidar Diyarbakır’da bir Kürt çalıştayı düzenledi.Bu ihtiyacın hissedilmesi bile, işlerin yolunda gitmediğinin göstergesidir. Aslında ortada anlatıldığı gibi yürüyen bir barış süreci yok. Sadece PKK zincirlerinden kurtarılarak bölgede daha etkin hale getirildi. Örgütün muhatap alınması, onu meşru bir aktör haline getirdiğinden onunla mücadeleyi de zorlaştırdı. Bundan sonra terör örgütü aleyhine propaganda yapmak bile mümkün değil. Devletle aynı masaya oturan, kendini onunla eşitleyen bir örgütün ilk kazancı meşrulaşma imkanını elde etmesidir. Düne kadar Apo ile görüşmek iktidar için bile bir şerefsizlik sebebiydi. Bugün görüşmemek eski Türkiye’nin bir kalıntısı olarak nitelendiriliyor. İçişleri bakanı Ala,Apo ile görüşmeyi yeni Türkiye’nin bir göstergesi olarak takdim etti. Eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki ayırımı, Apo ile görüşüp görüşmemek tayin ediyor. Bu tasnifin eski Türkiye’yi özleteceğine şüphe yok. Milyonlarca insanın kaderini kanlı bir teröristin ağzından çıkacak bir çift söze mahkum eden bir zihniyetin, bunu –büyük ve yeni bir siyaset- olarak takdimi olsa olsa ahlaki iflasın bir işareti sayılabilir. Açılımdan beri Türkiye kan kaybediyor. Devletin gücüne,iktidarına olan güven azalıyor. Bölgede kendini güvende hissetmeyen,yalnızlaşan kitleler örgüte sığınmanın yollarını arıyor. Devlet vatandaşını kaybediyor.
Açılımla ilgili iktidarın toplumu aldattığı, daha açık bir ifadeyle yalan söylediği bugün açık seçik bir şekilde ortaya çıkmıştır. İktidarın bir B veya C planı olmadığı gibi bir A planı da yok. Süreç PKK’nın talepleri istikametinde yürüyor.AKP iktidara geldiği günden beri ayrılıkçı çevreler APO’nun muhatap alınmasını ,terörist başının Kürtlerin temsilcisi olduğunun kabul edilmesini istiyorlardı. İktidar diz çöktü ve hiçbir hükümetin kabul etmeye yanaşmadığı bu talebi kabul ederek ilk tavizini verdi. Yerel yönetimlerin yetkisinin artırılması isteniyordu, büyük şehir yasasıyla adeta şehir devletleri kurmanın yolu açıldı. Görüşmeler için yasal çerçeve talep edildi, MİT kanunu APO’nun istekleri doğrultusunda revize edilerek yasal çerçeve oluşturuldu.Kürtçe propaganda yapmanın önündeki engellerin kaldırılması isteniyordu,seçim kanunu değiştirilerek yerel dillerde propaganda yapmanın önü açıldı.TV ve radyolarda sınırsız Kürtçe yayın talebi yerine getirildi. Çocuklarımız ana dillerini öğrenemiyor yakınmalarına karşı Kürtçe seçmeli ders imkanı getirildi. Yetmez diye bağırıp-çağıranları tatmin etmek için özel okullarda Kürtçe eğitim yapmanın önü açıldı. Bütün bunların karşılığında Terör örgütünün yapması gereken tek şey ülke dışına çıkması ve silahlı eylemleri bırakmasıydı. Örgüt bunca tavize rağmen ne sınır dışına çıktı, ne eylem yapmayı bıraktı. Üstelik Hasip Kaplan iktidar hiçbir şey yapmadı diye bas bas bağırıyor. İktidar da, ülkeyi içine düşürdüğü bataklıktan kurtarmak yerine yeni yasal düzenlemeler yapılacağını, teröristlere siyaset yapmanın yolunun açılacağını, yani genel af verileceğini söylüyor.
Önceki gün sürecin geldiği noktayla ilgili Sedat Laçiner önemli bir yazı yazarak uyarılarda bulundu. Kürt meselesi üst üste yapılan yanlışlar yüzünden bugün daha girift ve çözülmesi daha zor bir noktaya gelmiştir.Çalıştay’da kimi akil adamların karakol yapımlarına karşı çıkması, Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölgede bir işgalci gibi gördüklerinin karinesidir.Bu işin Türkçesi, askerinizin ne işi var, çekin gidin demektir. AKP iktidarının çözüm adı altında ülkeyi getirdiği nokta budur. Atılan her adım, yapılan her düzenleme toplumda, “bölge elden gitti, ne kurtarırsak kardır,” yönünde bir algı oluşturmaya matuftur. Toplumsal algı o noktaya geldikten sonra geriye son darbeyi vurmak kalıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.