BİR ANAYASAMIZ VAR MI?

 Bu ülkenin bir anayasası olduğunu düşünen varsa, yanılıyor. Ülke tamamen kişisel hırslara göre yönetiliyor.

Anayasanın 104. maddesine göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk Milleti'nin birliğini temsil eder; Anayasa'nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Devletin başı demek herkesin Cumhurbaşkanı demektir. Seçimden önce bir partiniz,grubunuz,sosyal çevreniz olabilir. Seçildikten sonra bütün Türkiye sizin sosyal çevrenizdir. Partiniz de derneğiniz de bütün Türkiye’dir. Ülkenin birliği, toplumun her ferdine aynı gözle bakmakla mümkün olur. Bir partiye, gruba veya inanç kümesine farklı yaklaşan, Cumhurbaşkanında bulunması gereken bu en önemli vasfı taşımıyor demektir.

Erdoğan siyasi alışkanlıklarını olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı makamına taşıdı. Oynaması gereken hakemlik rolünü bir tarafa bırakarak, tam tersine toplumu taraf olmaya davet etti. Taraflılığı da ülke ,millet menfaatleri üzerine bina etmedi, benden olanlar, olmayanlar ayırımı üzerinden toplumu saflaştırdı. Bugün toplumda var olan her gerilimin arkasında bizzat Erdoğan’ın şu veya bu oranda dahli var.

İhlal bununla da bitmiyor,CB açık açık AKP’ye oy istiyor, hangi bürokratın istifa edeceğine hangisinin milletvekili olacağına bizzat kendisi karar veriyor, bulunduğu makamın kendine yüklediği devlet politikası yerine parti politikasını tercih ediyor. Böyle olunca da devletin başı olma iddiası boşlukta kalıyor.Toplumun büyük bir kesimi Erdoğan’ı devletin başı olarak değil, AKP’nin başı olarak görüyor. Milletin birliği yerine mesaisini AKP’nin başarısına hasrediyor. Bunu niye yapıyor sorusunun cevabı açık,Erdoğan Başbakan’la paylaştığı yetkilerle yerinde rahat edemeyeceğini düşünüyor. Sistemin bu şekilde işlemesi halinde günün birinde iktidarının sınırlanacağını, etrafında toplanan menfaatperestlerin saf değiştireceğini, 17/25 aralık sürecinin yeniden diriltileceğini biliyor. Dahası Çözüm süreci boyunca dünyanın bütün hukuk sistemlerinin ağır suç olarak nitelendirdiği yanlışlar var. Özerklik, toprak kaybetme ihtimali,kurtarılmış bölgeler, PKK’nın paralel devlet yapılanması ve terör örgütünü meşrulaştıran hamlelerin hepsi TCK’ da ağır suç olan fiillerdir. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak(306),düşmanla işbirliği yapmak(303), temel milli yararlara karşı hareket(305) gibi suçlar, yeni ceza kanununda yer alan ve askeri ceza kanunun da hıyaneti vataniye diye yollama yaptığı maddelerin bazılarıdır. Bugün kimse Oslo görüşmelerinin, İmralı’da PKK’ya verilen sözlerin mahiyetini bilmiyor, KCK içindeki istihbaratçıların ne işe yaradıklarını, şimdiye kadar hangi işlere karıştıklarını da kimse bilmiyor. Siyasallaştırılan yargının aslına dönmesi halinde bugün üstü örtülen, toplumdan gizlenen bu ve benzeri dosyaların kapağı yeniden açılacak, belki de ciddi travmalara neden olacaktır.

Başkanlık talebi, biraz da gücü tek elde toplayarak, 12 yıllık iktidarın biriken yanlışlarının bir yargılamaya dönüşmesini engelleme amacından kaynaklanıyor. CB, bölünmüş yetkilerle önüne çıkacak iddialarla başa çıkamayacağını düşünüyor olabilir. Bir eli Davutoğlu’nda iken diğer eliyle dövüşmenin zorluğunu görüyordur. Onun için sıkı sık hukuk ihlali yaparak, Anayasa’nın çizdiği çerçevenin dışına çıkıyor. İşine gelmediği zaman Yargı kararlarını eleştirip, yargıçları yerden yere vurabiliyor. Ortada bir Anayasa var ama tatbikata bakıldığında yokmuş gibi davranıldığı görülüyor. Uzun zamandır yasalar değil, gücün kanunları işliyor. Bunun sonu, ya diktatörlük, ya darbedir. Çünkü bütün diktatörler önce demokratik yollarla iktidardan düşürülmenin yollarını kapatırlar, geriye darbeden başka seçenek kalmaz. Ne o, ne öbürü, Allah ülkemizi her ikisinden de korusun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi