ÇÖZÜM SÜRECİ

 (Bu Röportaj tam bir buçuk yıl önce 16 Mart 2013'de yayınlandı. Çıkan olaylar üzerine bugüne ışık tuttuğu için virgülüne dokunmadan köşe yazısı niyetine tekrar yayınlıyorum)

-Hocam bu bağımsız ülkücü kavramı nedir,özellikle 12 Eylül referandumunda çok konuşuldu, anlatır mısınız?

Bu, 12 Eylül referandumu döneminde ortaya çıkmış bir kavram.. Bu ülkede genelde anayasalar milleti iktidardan uzak tutmak,küçük bir azınlığın iktidarını tahkim etmek için yapılmıştır.27 Mayıs Anayasası da, 12 Eylül Anayasası da hedefine milleti koyarak yapılmış anayasalardır. Halk parti zihniyetinin ilelebet sürmesi amaçlanmış,siyasi iktidar değişse bile, gerçek iktidarın milletten kopuk küçük bir zümrenin elinde kalması hedeflenmiştir.Yasa ve yönetmelikler de buna göre tanzim edilmiştir. Bir ülkede halkın istikametiyle,iktidarda olanların istikameti farklılaşırsa o ülkede kriz kaçınılmaz olur.Milletle devlet arasındaki mesafe her gün açılır. Devlet katında umduğunu bulamayan kitleler her türlü provakasyona açık hale gelir. Arkasında halk desteği olmayan muktedirler de ,saltanatlarını sürdürmek için kendi halklarına karşı dış ittifaklara girerler.Bu durumda kriz o ülkenin kaderi olur. Toplum bütün enerjisini iç çelişkilerde harcar.Dünyada olup bitenleri takip edecek, ortaya çıkan avantajlardan yararlanacak güç ve imkanı bulamaz. Birileri dünyayı tanzim ederken,siz küçük bir dünyaya hapsolup kalırsınız.Mevcut anayasa milletle devleti karşı karşıya getiren bir anayasa olduğu için değişmesi elzemdi.12 Eylül referandumunda getirilen değişikliklerinin çoğu milletin iktidarına giden yolları açma amacı taşıyordu. Ezilen, horlanan, ikinci sınıf insan muamelesi gören ana kütlenin önündeki tıkaçlar kaldırılacaktı. Hem bir hukukçu hem de bir ülkücü olarak bu maddeleri tek, tek inceledim. Partilerin kapatılmasıyla ilgili madde hariç, geriye kalan maddelerin hepsinin milliyetçi muhafazakar kitlenin taleplerine uygun olduğunu gördüm ve kendi çapımda destek olmaya karar verdim. Türkiye kritik bir süreçten geçiyordu.Anketler referandumun bıçak sırtında olduğunu gösteriyordu.Bu desteğin büyütülmesi, yaygınlaştırılması gerektiği açıktı.H.İlter, A.Ulu,Zeynel bey gibi Bir çok arkadaşla istişare ettik. Sonunda Selçuk Özdağ’ beyin de ortak katkı ve gayretleriyle belli sayıda arkadaşı bir araya getirerek bir deklarasyon yayınlamaya karar verdik.Neticede o zaman basına yansıyan deklarasyonu yazdım ve kıyamet koptu. Deklarasyon ,bir partiyi değil, yapılan değişikliğe desteği amaçlıyordu. Yersiz, amaçsız ,ölçüsüz tepkiler olunca etkisi daha büyük oldu. O tarihte hapishane görmüş 39 arkadaşa deklarasyonu imzalatmıştık.Tepkiler karşısında geri adım atmadığımız görülünce sonradan bu sürece başka arkadaşlar da katıldılar.Biz kendimize bağımsız ülkücü demedik, bu tanımlamayı Başbakan kullandı, öyle de kaldı.

-Geriye dönüp baktığınızda bu desteğin doğru olduğuna inanıyor musunuz?

Siz iyi bir şeye niyetlenirsiniz sonucu kötü olabilir. Siz şer murat edersiniz neticesi iyi olur. Burada esas olan önce niyet sonra da yapılan düzenlemelerin mahiyetidir. O dönem bu destek verilirken kimse menfaat hesabı yapmadı. Daha sonraları bu işin AK partinin bilmem kaçıncı katında planlandığı, bize menfaat temin edildiği yazılıp çizildi. Bunların hepsi yalan ve iftiraydı.O dönem bırakınız AK parti genel merkezine gitmek ,tek bir yöneticisiyle bile ne telefonla ne yüz yüze görüşmedim. Nedense insanların farklı düşüneceğine, farklı hassasiyet taşıyacaklarına bir türlü inanmıyoruz.Olayları hemen bir kişilik problemi haline getiriyoruz. Benim vicdanımdaki ülkücülük ,ne parti ,ne lider kulluğudur. Bu milletin değerlerine, inançlarına menfaatlerine bağlılıktır. Ben referandumda yaptığımız şeyin çok doğru olduğuna ve tarihi bir eşiğin aşılmasına vesile olduğumuza inanıyorum.Nitekim CHP nin arka bahçesi gibi davranan Yargı bugün millete daha saygılı bir noktaya gelmiştir. Mezhepçilerden, Marksistlerden başkasının giremediği Yargıtay bugün Anadolu çocuklarına açılmıştır.Hemen söyleyeyim Yargıtay üyeliğine seçilen hakimler savcılar arasında geçmişte MHP de siyaset yapmış arkadaşlarımız var.Bundan niye rahatsız olayım. Ben halk partisi ideolojisine hizmeti hukukçuluk sayan bir zihniyetin kurbanıyım.Bizim kuşak cehennemi bu dünyadayken görmüş, yaşamış bir kuşak. O zihniyeti iktidarından edecek her düzenlemeye destek olmak bizim için hem iman borcu hem de bir görevdi. Vazifemizi yaptık.

-Bugüne gelelim,İmralı açılımına ne diyorsunuz,bu açılımı destekliyor musunuz, yoksa sizin deyiminizle ülkücü vicdanınız bunu kabul edemiyor mu? Bir partinin bir icraatına destek olmak her icraatına destek olmak anlamına gelmez. Keza tersinden söylersek bir partinin bir politikasına karşı olmak tüm siyaset ve icatlarına karşı olmayı gerektirmez.Ben yıllardır Kürtçülük bölücülük üzerinde çalışan, kendi bölgesinde bunu birebir yaşayan,gören,hakkel yakin müşahede eden bir insanım.Bu konuda kanaatlerimi daha önce yazdım, yazmaya da devam edeceğim.İmralı sürecinin bizi barışa huzura birlik ve beraberliğe götüreceğine inanmıyorum. Dünyada terörle masaya oturup taviz vermeden kalkan ülke yoktur.Bunun Türkiye’nin bütünlüğü açısından çok vahim sonuçları olacaktır. Hükümet için bu süreç teröristleri dağdan indirme barışı sağlama böylece birlik ve beraberliği güçlendirme sürecidir. Örgüt ve etnik milliyetçiler açısından ise bu süreç, bağımsızlığa giden yolda yeni bir eşiğin aşılması,ara hedeflerden birine daha ulaşılması sürecidir. Birinin birlik diye nitelendirdiği bir süreci, öteki ayrılığın önündeki bir engelin daha kaldırılması olarak niteliyorsa orada ortak bir çıkış yolu olmaz. Apo ile masaya oturularak,Apo terör örgütü liderliğinden siyasi liderliğe terfi ettirilmiştir.Terörist başı, bebek katili, cani, haydut, bölücü gibi argümanların tamamı çökmüştür. Bundan sonra Öcalan’la bir anlaşma çıkmasa bile artık Öcalan eski Öcalan değil, etnik siyasetin başı Öcalan’dır. Bunun iç ve dış siyaset açısından çok ağır sonuçları olacaktır. Bundan sonra dışarıdan gelen heyetler Kürt siyasetini TC hükümetiyle değil, Öcalan’la konuşacaklardır.Oturup, muhatap aldığınız bir kişi için,başkalarına muhatap almayın diyemezsiniz. İkincisi ,örgütün mevcut pozisyonunu sürdürerek uluslararası meşruiyet kazanması mümkün değildi. PKK nin ikinci kazancı önümüzdeki günlerde uluslar arası meşruiyet kazanması ve terör örgütleri listesinden çıkarılması olacaktır. Bu şu demektir, bundan sonra bu işe başta BM olmak üzere bütün uluslar arası kuruluşların müdahil olma imkanı doğmuştur. Üçüncüsü,dünyadaki barış süreçleri incelendiğinde en az iki konuda taviz verildiği görülecektir. Birincisi genel af, ikincisi anlaşma yapılan örgütün siyasi sürece dahil edilmesi. Süreç hedefine varırsa üçüncü sonucu budur, kesinlikle hem bir genel af çıkarılacak, hem de örgüt militanlarının siyaset yapmalarının önündeki engeller kaldırılacaktır. Nitekim hem Öcalan’ın hem örgüte yakın kaynak ve kalemlerin analiz ve beyanları da bu istikamettedir.Dördüncüsü,bir örgütle masaya oturmak başka örgütlerin de iştahını kabartır aynı yol ve metotları izlemeye tahrik eder. Yarın DHKP-C ile Ergenekon ile niye masaya oturmuyorsunuz dediklerinde söyleyecek söz bulamazsınız. Arkasına küçük bir toplumsal destek alan her örgüt sizi masaya oturtmak için terörü bir şantaj aracı olarak kullanmaya başlar.Beşincisi,bu tür görüşme ve süreçlerin manevi maliyetidir. Bazıları önemli olan milletin onuru değil, barıştır diyebilir. Bu nevzuhur, tarihsiz, köksüz milletler için böyle olabilir. Ama dünyanın en büyük medeniyetlerinden birini kurmuş Türk milleti için bu zül’dür.Bir kadın bedenini satarak karnını doyurup,maddi ihtiyaçlarını giderebilir.Ama iffetini, namusunu, kişiliğini, ahlakını,edebini, terbiyesini,ahretini her şeyini kaybeder. Karnını doyurmasının maliyeti aç kalmasının maliyetinden daha büyük olur.Bu süreç te öyle. Netice hükümetin dediği gibi olsa bile, bu milletin terör örgütü karşısında diz çöken bir hükümete, askere,istihbarata, devletin öteki kurumlarına güveni kalmaz.Onun gözünde bu devlet küçük bir örgüt karşısında diz çökmüş bir devlettir. O millet psikolojik olarak yıkılır. Büyük işler yapacak gücü kendinde bulamaz. Kısacası Sürecin psikolojik boyutları maddi boyutlarından daha yıkıcı olur.Altıncısı,barış adı altında verilecek tavizlerin gelecekte yaratacağı sonuçlardır. Adım, adım ana dille eğitimin yolu açılıyor. Üniversitelerde bu kürsüler boşuna kurulmuyor.Yüzlerce yüksek lisans talebesi alınıp, Kürtçe lisans üstü eğitim yapılıyor.Yakın bir gelecekte ana dille eğitim yönünde düzenlemeler yapılacak.PKK ana dille eğitimi insani sebeplerle istemiyor. Ayrı bir ulus inşa etmek, Türkçe öğrenimini gereksiz kılmak, toplumu birbirini anlayamaz hale getirmek için istiyor.Bölgede insanlar Türkçeyi ya okulda ya askerde öğreniyor. Okullarda Kürtçe eğitim verilirse Türkçeyi nerede öğrenecek? Milli birlik, dil birliğidir. Aynı dili konuşanlar millet olurlar. Birbirini anlamayanlar ortak duygular, ortak eylemler geliştiremezler. Dil bir entegrasyon aracıdır. Bir toplumun parçası olmak, önce o toplumun dilini bilmekten geçer.Şimdi dil birliği kaldırılarak, toplumun değişik katmanlarının birbirine yabancılaşmasının yolu açılıyor.PKK nın ana dille eğitimdeki ısrarını anlamayacak kadar gözü dumanlanmış olanlara tavsiyem, çift dilli eğitim yapan ülkelere bakmalarıdır. Kuzey Irak milliyetçiliğinin temelleri 1920 lerde İngiliz işgalinde ana dille eğitimin yolu açılarak atıldı. Bugün Kuzey Irak sadece kağıt üzerinde Irak’ın parçası. Bağdat’ın askerinin giremediği, yasalarının işlemediği, politikasının uygulanmadığı bir parçası. Bize tavsiye edilen de budur. Türkiye’nin bir parçasını Kuzey Irak yapın. Buna evet demek mümkün mü? Benzer sıkıntılar Belçika, İspanya, Kanada gibi ülkelerde de var. Hepsi de dil ayrılığıyla başlamış bir bölünmenin sancılarını yaşıyorlar.Bugün Güneydoğu’nun bazı illerinde vaazlar Kürtçe veriliyor, hutbeler Kürtçe irat ediliyor,açılım adı altında toplumu ayrıştırmak isteyenlerin cüret ve cesaretleri artırıldı. Burada bir parantez açarak bir hususu belirtmekte fayda görüyorum.Bazıları,Ana dille eğitim serbest olsa kimse rağbet etmez, korkmaya gerek yok diyor. Bu ifade aslında, ana dille eğitimin tehlikelerini kabul etmekle beraber ,toplumun buna prim vermeyeceği tahminine dayanıyor. Etnik milliyetçilik bulaşıcı bir hastalık gibidir. Toplumu kavradığında onu nereye götüreceği önceden kestirilemez.Bask bölgesinde ana dille eğitim imkanı getirilirken, İspanyol siyasetçiler de öyle düşünmüştü. Bask’lılar iki milyonluk bir kitlenin dilini öğrenecekler de nolacak demişlerdi.Düzenleme yapıldığında 1980 li yıllarda yüzde on beş civarında olan Baskça eğitim alma tercihi ,2006 yılına geldiğinde yüzde altmışlara çıkmıştı.Üstelik Özerklik bile Basklıları tatmin etmedi. Bugün ayrılık talepleri daha güçlü bir şekilde dillendiriliyor. Üstelik toplum ana dille eğitim yoluyla İspanyollardan iyice farklılaştırılmış durumda.Ayrı millet olmanın yolu her zaman ayrı devlet olmaktır. Bunun aksini söyleyenleri destekleyen bir örnek bulabilmek çok zor. Yedincisi,güneydoğu homojen bir bölge değil, Türkler,Araplar, Kürtler, zazalar var. Siyasi bakımdan da homojen değil. Pkk nın peşinde koşanlardan daha çok karşısında olanlar var. BDP nin esas hedeflerini bilmeden peşine takılanlar var.Öcalan’ın muhatap alınmasıyla birlikte yıllardır devletten yana olan bu büyük kitle adeta ofsayta düşürülmüştür. Bundan sonra bu insanlara nasıl etnik siyasetin peşinden gitmeyin diyeceksiniz.Size güvenen, size itimat eden büyük bir kitle yarı yolda bırakılmıştır. Bölge etnik siyasete mahkum edilmiştir. Sekizincisi,süreç başladığından beri PKK yandaşlarının yazıp çizdikleridir. Hükümet taviz yok diyor. Ama örgütün kalemleri özerklikten federasyona kadar bir sürü şey yazıp çiziyorlar.Hangisi doğru bilen yok.Öcalan’ın, Çandar’ın, Fırat haber ajansının, Oslo tutanaklarının hepsi birbirini teyit ediyor. İyi ihtimal düzenlemelerin yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve bazı KCK militanlarının af edilmesiyle sınırlı kalmasıdır. Kötü ihtimal genel affın çıkarılması, Öcalan’ın serbest bırakılması,ana dille eğitim yoluyla ayrışmanın derinleştirilmesi,ülke topraklarının bir kısmına özerklik veya federasyon adı altında farklı bir sistemin uygulanmasıdır.

-KCK lıların affına, yerel yönetimlerin güçlendirilmesine iyi ihtimal mi diyorsunuz?

Elbette iyi ihtimal, kötüsünü düşününce insan bunlara razı olmak zorunda hissediyor kendini.yerel yönetimlerin güçlendirilmesi derken güvenlik, eğitim gibi genel siyasetle ilgili alanların devrini kast etmiyorum. Sadece kimi yatırımların yerel yöneticiler tarafından kararlaştırılmasını, ülke politikalarına tesir etmeyecek düzenlemeleri kast ediyorum. Güvenlik eğitim gibi konuların yerel yönetimlerin insafına bırakılması demek ülkenin fiilen parçalanması demektir.Kötü ihtimal ise bizi bölünmeye götürecek zeminin Örgüte sunulmasıdır. Eğitimin yerel yönetimlere bırakılması,öz savunma birlikleri adı altında devlet içinde farklı iradelere bağlı güvenlik güçlerinin oluşturulması, valilerin halk tarafından seçilmesi gibi düzenlemeler bizi ayrıştırmaya götürür.Öcalan’ın bırakılması ise toplumda tam bir bozgun havasına vesile olur. Haini ödüllendirmek, mazlumu cezalandırmaktır. Ondan sonra kimse vatan için mücadele etme,askere gitme mecalini kendinde bulamaz.

-Sizce süreç nerede durur?

Nerede duracağını zaman gösterecek.Ama PKK nın söyledikleriyle hükümetin söyledikleri karşılaştırıldığında ortada toplumdan gizlenen bir şeylerin olduğu anlaşılıyor.Siz Öcalan’ın hiçbir şey almadan babasının hayrına silah bıraktıracağına inanıyor musunuz. Ben söyleyeyim inanmıyorsunuz. O zaman taviz yok,af yok gibi beyanlara da inanmak zor. Keşke öyle olsa. Ben ve militanlarım büyük bir hata yaptık, Türk’e de Kürde de kötülük ettik.şimdi bu hatamızdan vaz geçiyoruz. Bu işin sonu yok deseler, bu millet alicenap bir millet, o kadar cürmüne, ihanetine rağmen ona bir şans daha verebilir. Ama öyle demiyor şunlar,şunlar olmasa elli bin kişiyle şunları yaparız diyor. Buna barış ve kardeşlik projesi denilebilir mi? Sizi terörle tehdit eden biriyle masaya oturuyorsunuz, kendi şartlarını dayatmak için elli bin kişiyle ayaklanma yapacağını söylüyor ve buna barış projesi diyorsunuz.Tehditle barış olur mu?

-Bazıları başka çare yoktu, otuz yıldır devam eden ve ülkeye büyük maliyetler getiren bir savaş vardı.Askeri metotlarla önlenmedi, mecburen bu yola baş vuruldu diyor?

Evet diyorlar ve bizim öyle inanmamızı istiyorlar. Çünkü ,toplumu böylesi utanç verici bir yanlışa ikna etmenin başka yolu yok.Sizi başka çare olmadığına inandıracaklar ki,dayattıkları çözümü kabul edebilesiniz. Başka bir sürü çare var. Bize gösterilen örneklerin tamamı mevcut çözüme razı olmamız için gösterilen örnekler. Bu işi çok farklı şekilde çözen devletler var. Uzağa gitmeye gerek yok İran PEJAK a nasıl silah bıraktırdı. Masaya mı oturdu.Milletvekillerini dağa mı gönderdi. Askerini gönderip örgütü silah bırakmaya mecbur etti. Rusya Çeçen mücahitleriyle masaya mı oturdu. Alt düzey militanlarla uğraşmadı. Liderleri yok etti. Çeçen mücadelesi etkisini kaybetti. Sri Lanka Tamil gerillalarına taviz mi verdi. 60 bin kişinin ölümüne vesile olmuş bir örgütü sabırlar taşınca topyekün bir mücadeleyle bir yılda bitirdi. Liderine kadar tüm yöneticilerini ortadan kaldırdı. Peru, dünyanın en kanlı örgütlerinden biri olan Aydınlık yol hareketini akıllı bir mücadeleyle devre dışı bıraktı Lideri 17 senedir içeride ve kimse bu adamı bırakın diyemiyor.Demek ki başka yollar da varmış. Türkiye de terörle mücadele eden güçler hiçbir zaman PKK yı bitirmeyi düşünmediler. Çünkü PKK onlara siyaseti tanzim imkanı veriyordu. Hep belli sınırlar içinde var olmasını istediler. Son döneme kadar devlet içinde devletler vardı.Devlet tek, ama farklı iktidar odakları vardı. 12 Eylül referandumundan sonra bu zaaf ortadan kalktı. Geçen yıl ilk defa güvenlik güçleri örgütle anladıkları dilden mücadele etmeye başladılar. Sayısız terörist etkisiz hale getirildi. Moral motivasyon açısından çöken örgüte karşı sıra son darbeye gelmişti. Başbakan da kararlı görünüyordu. Teröristlerle kucaklaşan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağından, terörle mücadelenin kararlı bir şekilde süreceğinden söz ediyordu. Hatta Kürt meselesi bitmiştir diyerek son derece isabetli ve doğru tespitlerde bulundu. Ama sonra nolduysa oldu, birden keskin bir dönüş yapılarak çökmekte olan bir örgütle masaya oturuldu. Ölüye ruh üflendi. Can çekişen örgüt diriltilip devletin karşısına oturtuldu.Diyeceğim şudur, başka çareler vardı, ama toplum da muhtemelen başbakan da başka çare olmadığına ikna edildi.önümüzdeki günlerde Çanakkale zaferinin yıl dönümünü kutlayacağız. Çanakkale de 250 bin insan niye şehit oldu.Gidip İngilizlerle anlaşıp, Çanakkale’yi açsalardı daha iyi olmaz mıydı. Çare yok diyenler bize bunu demek istiyorlar. PKK ile mücadeleye gerek yok demek, Çanakkale de savaşmaya gerek yoktu demekle aynı şeydir.

-Peki bu kadar vahim gelişmeler olurken toplumdaki bu suskunluğa ne demeli?

Bu suskunluk şaşkınlıktan, neye inanacağını bilmemekten. Aklı başında hiçbir insan ülkesinin bölünmesini istemez.Biraz da bu bugünki siyasi tabloyla ilgili. AK partinin toplumda müthiş bir kredisi var. Geçmişte yapılan işlerin sağladığı bir güven var. Toplum bizi bu badireden başbakan çıkarır diye düşündüğü için keskin tepkiler vermiyor.Ayrıca yıllardır medya yoluyla yapılan bir propaganda var.Basının olayları sunum biçimi terör örgütünün istek ve arzularına çok uygun bir sunum biçimi. Terör haberlerini dünyanın hiçbir yerinde Türkiyede ki gibi veremezsiniz. Medya aynı merkezden yönlendiriliyormuş gibi yayın yapıyor. Topluma farklı düşünme, farklı ihtimallere göre karar verme imkanı tanınmıyor. Toplumu en çok muhafazakar basın iğdiş etti.Özerkliği, federasyonu, ana dille eğitimi sevimli göstermek için her yolu denediler. Gelinen noktada muhafazakar basının büyük vebali var. Mesela büyük muhafazakar gazetelerimizden birinin otuz küsur yazarından sadece biri ana dille eğitime karşı. Bu gazetede ki ülkücü kökenliler bile ana dille eğitimi savunuyorlar. Ülkücü ülkücü ile, dindar dindar ile hadım ediliyor. Aynı gazetede özerkliği savunan en az üç yazar var. En muhafazakar gazeteniz böyle olursa, gerisini siz düşünün. Tiraj kaygısı ülke millet endişesinin önünde geliyor.Ben muhafazakar gazete tabirine de inanmıyorum, sadece daha az tahrip edenlerle daha çok tahrip edenler var.Suskunluğun bir sebebi de diğer partilerin durumudur. Muhalefet topluma farklı düşünecek veriler sunmuyor. Kahvehane ağzıyla bu meseleler tartışılmaz. Toplumun önüne bunun niye yanlış olduğunu gerekçeleri ile birlikte koyacaksınız. Mitingler, paneller,yürüyüşler toplumu seferber edecek ,organizasyonlar yapacaksınız. Süreç başlayalı neredeyse iki ay oldu, tek bir miting düzenlendi mi?Atı alan üsküdarı geçtikten sonra miting düzenlemek sürece dolaylı destektir.Türkiye de son altmış yılın en ciddi toplumsal desteğine sahip bir iktidar var. Överken de yererken de vicdanı, adaleti elden bırakmamak lazım. AK parti güzel işler de yaptı. Darbelerle, darbecilerle hesaplaşmak az buz bir şey değil.Bunun yarattığı bir imaj var. Sokaktaki vatandaş bizi darbecilerin elinden AK parti kurtardı diyor.AK partiyi kendi güvenliğinin teminatı gibi görüyor.İktidara oynayan bir parti AK parti kadar demokrat, muhafazakar, darbe karşıtı olmak zorunda. Siz İmralı sürecini eleştirirken Silivriye selam çakarsanız milleti kendinize inandıramazsınız. Silivri milletin kafasında darbeleri,Allah, peygamber, mukaddesat düşmanlığını sembolize ediyor.Toplumu yağmurdan kaç, doluya gel diye çağırırsanız kimse gelmez.Süreçten rahatsız olan, gidecek başka adres bulamıyor veya en azından mevcut partilerde kendini ifade edeceğine inanmıyor. Muhalefet bu kadar ciddi bir meselede kendini büyütemiyorsa oturup düşünmelidir.

-Anlattıklarınıza bakıldığında süreci desteklemediğiniz belli, buna bağımsız ülkücüler süreci desteklemiyor diyebilir misiniz?

Hayır diyemezsiniz. Sadece İrfan Sönmez bu süreci desteklemiyor diyebilirsiniz. Ben kimseyi temsil etmiyorum. Kendi kanaatlerimi söylüyorum.Geçmişte bir organizasyonun merkezinde bulunmak başkaları adına konuşma hakkını bana vermez. Kaldı ki bağımsız ülkücüler diye ayrı bir gurup yok, tek, tek bağımsız düşünen kişiler var.Aslında her ülkücü bağımsız olmalı, kendi kararlarını kendi vermeli, yüreğini, vicdanını kimseye ipotek ettirmemelidir. Ama her şeyin bağımlısı gibi ülkücünün de bağımlısı var.En kötüsü de bağımlı olanlara laf anlatmaktır.Ancak şunu da belirtmekte fayda var, o dönem bize imza veren 39 kişinin en az otuz tanesi bugün bizimle veya benimle aynı kanaat ve endişeleri taşıyor.Kimse Öcalan'’nın iyi niyetine ikna olmuş değil. Zaten buna ikna olanın aklına şaşarım. Bugün Türkiye’de fiilen iki güç odağı oluşmuştur. İmralı ve Ankara. Sürecin İmralı ismini taşıması bile büyük bir ayıptır. Bölgede insanlar süreçle birlikte, gittikçe her şeyini Öcalan’a borçlu olduğunu düşünmeye başladı. İtibarı, etkisi, toplumsal karşılığı artan hükümet değil ,Apo’dur.12 Eylül referandumunda Türkiyenin demokratikleşmesine destek veren arkadaşlarımızın kahir ekseriyeti sürece karşıdır. Farklı düşünenlere de saygı duymak gerekir. Herkesin görüşü kendi görüşüdür. Farklı düşünenleri hemen kişilikleri üzerinden eleştirmeye kalkmak çok kırıcı, incitici bir yol. Biz arkadaşlarımızın kişilikleri üzerinden değil, fikirleri üzerinden konuşmalıyız. Referandum süreci ve sonrası bizim için de çok kırıcı, gerçek dışı ifadeler kullanıldı. On beş yıl en zor coğrafyada görev yaptığım, yıllarca merkez yönetiminde bulunduğum bir partinin bir yöneticisi AK partiye giderek akıl sağlığımı kaybettiğimi söyleyecek kadar işi ileri götürdü.Bu tip tanımlamalar bizi büyütmez, küçültür.Kimse fikirlerini, inançlarını ulufe için satmaz. BBP nin ittifak yaptığı dönemlerde bile hiçbir talebim olmadığı gibi rahmetli Yazıcıoğlu’nu arayarak benden yana rahat ol, hiçbir istek ve talebim yoktur demiş bir kişiyim.Bunun tanıkları hayattadır.Bazı arkadaşlarımız farklı düşünebilir. Mutlaka gerekçeleri vardır. Yanlışı izale etmenin yolu birbirimize küfür etmek değil ,ikna etmektir. Bağımsız ülkücü tabirini kullanan arkadaşlarımız da bununla kimleri kastettiklerini ve kimlerden ibaret olduklarını anlatmalıdırlar ki kimse ile ilgili bir yanlış anlaşılma olmasın.AK partinin darbelerle mücadelesine, demokratikleşme çabalarına destek vermiş bir insan olarak İmralı sürecini milletin hayrına görmüyorum. Bir anlam ve önemi varsa eğer desteklemediğimi ifade etmekte fayda görüyorum.

-Son olarak söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Bugünkü siyasi tablo bu iş için oluşturuldu.Bu mesele bittikten sonra bu siyasi tablo da değişecektir.

-Faydalı, aydınlatıcı bir konuşma oldu, teşekkür ederiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi