DARBELERİ ÖNLEMEK İÇİN ÖNCE ANLAMAK GEREKİR.

 12 Eylül’ün komutanlarından Bedrettin Demirel,” darbeye iki yıl önce karar verdik,şartların olgunlaşmasını bekledik” demişti. Demek ki şartlar olgunlaşmayınca darbe yapmak mümkün olmuyor. Mesele sadece üç beş subayın karar vermesi, veya onların hırslarından ibaret değil. şartların olgunlaşması da gerekiyor.

Peki nedir o şartlar?

Türkiye’nin son elli yılı bir nevi darbeler tarihidir. Karşı olmak tek başına darbeleri önlemeye yetmiyor, önemli olan sosyal, siyasi şartların da darbelere vücut vermemesidir. 1960 darbesinden başlayarak bugüne kadar yapılan darbe veya muhtıralara baktığımızda hepsinde önemli ortak noktalar buluruz.

Birincisi, her darbeden önce mutlaka toplum kutuplaşmış veya kutuplaştırılmış, birbirine diş biler hale getirilmiştir.1960’da DP ile karşıtları arasında,12 Eylül’de Marksist bir Türkiye oluşturmak isteyenlerle buna engel olmak isteyenler arasındaki kutuplaşmayı düşününüz. Her iki darbede de toplum ortadan ikiye bölünmüştür. Tıpkı bugünkü gibi.

İkincisi,siyasetin çare üretememesi veya politikalarının iflas etmesidir. 1960’da Menderes iktidarı gittikçe yasakçı bir yol izlemeye başlamış, ekonomi SOS vermeye başlamış,12 Eylülde ise terör karşısında siyaset kurumu çaresiz kalmıştır. Her gün onlarca insan öldürülüp, kurtarılmış bölgeler oluşturulurken, polis, Pol-Der’ci,Pol-Bir’ci olarak bölünmüş, terörü önleme imkanlarını kaybetmiştir. Aynı yasakçı zihniyet bugün de hortlamıştır.

Üçüncüsü, halkın siyasetten umudunu kesmesidir. Problemlerin çözümü ertelendikçe halk siyasete güvenini yitirmeye, desteğini çekmeye başlar. Eğer çareyi demokrasi içinde aratacak kadar yerleşmiş bir demokrasi kültürü yoksa asker toplumsal hafızada alternatif olmaya başlar.Çünkü toplum pragmatisttir,kimin yönettiğine değil nasıl yönetildiğine/yönetileceğine bakar. Eğer siyaset kurumu kendisine istikrar vadetmiyorsa çareyi başka yerlerde arar.Bugün de özellikle Güneydoğu meselesinde bu şekilde olmaz,zemin kaybediyoruz, bu gidişatı biri durdursun kim durdurursa durdursun diye düşünen milyonlarca insan var.

Dördüncüsü, darbelerle hesaplaşılamaması, darbecilerin cezalandırılamamasıdır. 50 yıl boyunca Fethi Gürcan,Talat Aydemir ikilisi hariç tek bir darbeciden hesap sorulamamış, kaşının üstünde gözün var denilememiştir. Geçtiğimiz yıllarda açılan darbe davaları ile bu sakim geleneğe son verilmiş,darbe heveslilerinin iştahını kıracak önemli adımlar atılmıştır. Ancak sonradan bu davaların arkasında durmak yerine sanki bu ülkede hiç darbe olmamış gibi askere kumpas kuruldu denilerek geri adım atılması yeniden başa dönülmesine sebep olmuştur.

Bir beşinci sebep olarak da uluslararası konjuktörü ekleyebiliriz. Bu ülkede her olağanüstü olayın mutlaka bir dış boyutu vardır.Türkiye Musul meselesi ile uğraşırken Şeyh Said isyanı olmuştur. Hatay’ın ana vatana katılması mücadelesi verilirken Dersim gailesi başlamıştır. Afyon ekiminin yasaklanmasını isteyen ABD’ye siyasetçiler rest çekince 1971 muhtırası ile iktidar alaşağı edilmiş, Nihat Erim’e afyon ekiminin yasaklanması kararı çıkartılmıştır. Böyle daha bir sürü dış saik sayılabilir.Buna İdeolojik nedenlerle beşeri zaafları da ilave edebiliriz. Ancak şartları yoksa tek başına ideolojik sebepler veya beşeri hırslar darbe yapmaya yetmez. 

Onun için sadece kahrolsun demekle darbeler önlenemiyor. Şartların buna elverecek noktaya gelmemesi, toplumun siyaset dışı arayışlara girmemesi için tedbir almak da gerekiyor.Bugün 34. Yıl dönümünü idrak ettiğimiz 12 Eylül’de bile bu ölçüde bir kutuplaşma yoktu. Demirel ile Ecevit arasındaki siyasi rekabet hiçbir zaman bugünkü kadar aşağılayan,yaralayan,düşmanlaştıran bir üsluba düşmemişti. Demokrasinin yolunu askerlerin ihtiraslarından çok, siyasetçilerin iktidar gücünü nefsileştirmesi, karşısında olanlara hayat hakkı tanımaması keser. Bunlara su bile yok,bunlar morg bekçisi,bunlar ırkçı,bunlar faiz lobisi,bunlar haşhaşi,bunlar ajan gibi ifadeler demokrasinin önüne kurulan tuzakların en büyükleridir. Darbeleri önlemek için, askerden önce tartışılması gereken budur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi