
DİYARBAKIR ANNELERİ ve VATANIN,MİLLETİN TEKLİĞİ...
Diyarbakır annelerinin isyanını bir tarafa not etmek lazım. Terörü önleyecek olan bölgedeki bu tip çıkışlardır. ETA terörünü İspanyol hükümetinin aldığı güvenlik tedbirleri değil,Bask bölgesindeki insanların isyanı durdurdu. Yüz binlik mitinglerle sokağa çıkan Bask halkı ETA’yı silah bırakmaya mecbur etti Zamanında PKK terörüne karşı bölgeden güçlü tepkiler yükselseydi bugün çok farklı bir noktada olabilirdik.Geçte olsa bir avuç acılı annenin başlattığı bu hareket yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Çocuklarımızı istiyoruz diye haykıran anneler aslında açılımla ilgili yanlışları da teşhir ediyorlar. En başta AKP’nin kendi projesine sadık olmadığını gösteriyorlar. Süreç başladığında teröristlerin sınır dışına çıkıp, silah bırakacağı söylenmiş, bu da bölgede büyük umutlara neden olmuştu.Diyarbakır anneleri, ne sınır dışına çıkışın, ne de silah bırakmanın olmadığını bir defa daha gösterdiler. Silah bırakma ve sınır dışına çıkma şartıyla başlayan süreç, terör örgütü taahhütlerine uymamasına rağmen devam ediyor. İkincisi örgütün militan devşirmeyi sürdürmesidir.Bu da sürecin örgüt tarafından nasıl algılandığını gösteren önemli bir ayrıntı. İktidar süreci bir barış yürüyüşü olarak nitelerken, terör örgütü süreci bir toparlanma,güçlenme,yeni alanlar kazanma vetiresi olarak görüyor.Bir taraf bütün hazırlıklarını barış üzerine yaparken, diğer taraf savaş üzerine yapıyor.Bu algı ve amaç farklılığı uzlaştırılmadığı takdirde çatışma kaçınılmazdır. Bu noktada PKK’nın bu hain yüzünü teşhir edip altındaki toplumsal zemini çekmek gerekirken tam tersi yapılıyor.TV ekranlarına çıkarılan örgüt propagandistleri vasıtasıyla sanki PKK bütün taahhütlerini yerine getirmiş de ihanete uğramış gibi bir izlenim yaratılmak isteniyor.Oysa ihanete uğrayan Türk milletidir. Ne iktidar taahhüt ettiği gibi teröristleri sınırdışına çıkararak silah bıraktırabilmiş, ne de örgüt militan devşirmeyi, eylem yapmayı bırakmıştır.
***
Başbakan Almanya’da katıldığı Demokratik Türk Dernekleri kurultayında ortamın ruhuna uyarak tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan vurgusu yaptı. Konuşmayı dinleyenler,süreçle ilgili endişelerin yersiz olduğunu düşünmeye başladılar. Halbuki her şey nutukla bitmiyor. Daha önce tek’ler arasında sayılan bir çok şeyden tavizler verildi. Çok değil iki yıl öncesine kadar Başbakan’ın saydıkları arasında tek dil’de vardı. Bir gün kalktığımızda Başbakan’ın dilin tekliğinden vaz geçtiğini gördük. Bir ülkede dilin tekliği yoksa devletin, milletin,vatanın,bayrağın tekliği sözde kalır. Bütün bunları tekleştiren koruyan,bütünleştiren dilin tekliğidir.Bir ülkede dilin tekliği yok edilmişse o ülkede vatanın,bayrağın, milletin tekliği de tehdit altında demektir.Bugün sınırlar dillere göre çizilmektedir.Dil sadece bir iletişim aracı değildir, aynı zamanda bir kimlik kurucusudur. Bir dili tercih etmek, bir kimliği tercih etmektir. Başbakan bu kapıyı açarak tek milletten,iki-üç parçalı millete gitmenin yolunu açmıştır.Her milletin sembolleri, ritüelleri ayrıdır.Farklı milletlerin varlığını meşrulaştırmak, beraberinde onların simgelerini(bayrak gibi) kabul etmeyi de gerektirir. Onun için dilden taviz veren bir liderin vatanın, milletin,bayrağın,devletin tekliğine dair retoriğinin hiçbir inandırıcı yanı yoktur.İhanete yol verip sonrada vatan, millet edebiyatı yapmak,bu işin piyasasını kaptırma endişesinden başka bir şey değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.