
GÜL'ÜN HAMLESİ ve MUHALEFET
Demokrasilerde esas aktör halktır.Yönetim mekanizması onun kararlarıyla şekillenir.CB seçimlerinde toplum iradesini Recep Tayyip Erdoğan’dan yana kullanmıştır.Dövünmenin, halka ilenmenin bir manası yok.Her sonuç içinde bazı dersler ihtiva eder.Önemli olan bunu anlayabilmektir.
Büyük medya tekeli ile oluşturulan tek taraflı propagandanın toplumu başka türlü düşünemez hale getirdiğini ıskalamıyorum.Zaten bir medya patronu, “halkın ne düşüneceğine biz karar veririz,” dememiş miydi? Medya yoluyla oluşturulan dezenformasyon ağı, seçim sonuçlarını çok önceden belirlemişti.
Eşit şartlarda yarışın olmadığı yerlerde demokratik bir rekabet de yoktur. Bugün konuşulamayan mevzular yarın şartlar değiştiğinde konuşulacaktır. O zaman içinde olup da göremediğimiz çok şeyin farklı olduğu görülecektir. Ortada bir muvazenesizlik, bir hukuksuzluk varsa toplum ortaya çıkan sonuçları kolay, kolay sindiremez.Onun için, 17 Aralık da,seçim süreci boyunca medya üzerinden yürütülen algı operasyonu da daha uzun yıllar konuşulacaktır.
***
Cumhurbaşkanlığı sembolik bir makam, yetkileri Anayasa’nın 104. Maddesinde belirlenmiştir.Bunun Erdoğan’a yetmeyeceği muhakkak. Ayrıca yolsuzluk operasyonlarının üstünü örtmek için daha fazla yetkiye ihtiyaç olduğu da ortada. Cumhurbaşkanı’nın önünde iki yol var, ya yetkileri artırılacak,- bugünkü meclis tablosu ile bu mümkün değil,- ya da altını yani hükümeti kontrolünde tutacak. Erdoğan’ın ikinci yolu tercih ettiği belli, Abdullah Gül faktörü olmasaydı AK partiyi denetim altında tutmak kolaydı. Dünden itibaren bu imkan tartışılır hale gelmiştir. Gül’ü devre dışı bırakma taktiği, Gül’ün devreye girmesine vesile olmuştur.İster AKP’nin başına geçsin, ister ayrı bir oluşuma mecbur edilsin Gül,Erdoğan tarafından uzaktan kumanda ile yönetilecek isimlerden biri değil.AKP’nin başına gelirse 2015 seçimlerinde partisinin zayiatını azaltır, ancak Erdoğan’a yar olmaz.Dışında bir oluşuma giderse en az 70 milletvekili ile parti kurup rahatlıkla barajı aşar.Tabi üçüncü bir ihtimal de riske girmeyerek evinde oturmayı veya Başbakan’la 2015 sonrası için uzlaşmayı tercih etmesidir. Gül’ün liderlik kumaşını bu tercihler belirleyecek.
***
Bundan sonra asıl kendini gözden geçirmesi gereken muhalefettir.Erdoğan’ın köşke çıkmasıyla uygun zemin bulduğunu sananlar, Gül faktörü ile evdeki pirinçten olabilirler.Muhafazakar seçmen sol partilere gitmeyeceğine göre, asıl görev MHP’ye düşüyor. Seçmen eğilimlerine göre yepyeni bir siyaset anlayışı ve ona göre oluşturulmuş bir kadro şart. Bırakınız muhafazakarları, kendi tabii tabanını bile tatmin edemeyen bir parti iktidarın alternatifi olamaz. MHP hem doğal seçmenini, hem de muhafazakar seçmeni kucaklayacak politikalar oluşturmak zorundadır. Her seçim ortaya çıkan muhaliflerden kurtulmanın bir yolu da budur.Kendine güvenen herkese siyaset yapma,rekabet etme zeminini sunmayan bir parti zamanla kendi evlatlarını öğüten bir değirmene dönüşür. Hemen her yazımın altına çeşitli partilerde siyaset yapan ülkücüler niçin MHP’de değil diye sitem dolu yorumlar yapılıyor. Bu hassasiyeti daha çok MHP’yi yönetenlerin taşıması lazım.Partinin kurumsal kimliğini taşıyanların çağırmadıklarını, tabandakilerin çağırmasının bir manası olabilir mi? Çünkü giriş çıkışlar parti tabanının değil, yönetenlerin elindedir. Ülkenin kaderine tesir etmek isteyenlerin hiçbir menfaat hesabı yapmamaları gerektiği bir dönemdeyiz. Önümüzdeki günlerde yüzde on oyun verdiği şımarıklıkla federalizm veya özerklik dayatmaları gündeme gelecektir. Bunu engelleyecek olan milli hassasiyetleri olan kadrolardır.Türkiye’ye yeni bir don biçilirken, kendi kaderine gömülüp kalanlar, tarihi misyonlarını yerine getirmedikleri takdirde en az ülkeyi bölünme eşiğine getirenler kadar sorumlu olacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.