
HEDEF MEVCUT MUHALEFETLE SEÇİME GİTMEK
Yeni Başbakan ve AKP genel başkanının Ahmet Davutoğlu olacağı anlaşılıyor. Kongrenin alelacele 27 Ağustos’a alınması en azından Gül’ün şimdilik denklem dışında kalacağını gösteriyor. Yapılan istişareler, toplantılar Başbakan’ın aldığı bu karara tabanı dahil etmekten ibaret.İl-İlçe başkanları,milletvekilleri bu istişareler sonucunda, yemekte bizim de tuzumuz var diyerek tatmin olacaklar.
Başbakan taşları 2015 seçimlerine göre örüyor. Hedef başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçişi sağlayacak miktarda oy alarak sistemi değiştirmek. Muhtemelen seçimin sloganı da başkanlık sistemi olacak. Böyle olunca da oylar AKP’nin yeni genel başkanı için değil, yine Recep Tayyip Erdoğan için istenecek. Diyelim ki, Başkanlık sistemine geçecek kadar oy alınamadı. O zaman Gül faktörü devreye sokularak parti yeni genel başkanı ile yoluna devam edecek, Başbakan’da başkanlık sistemi ısrarından vaz geçerek Cumhurbaşkanlığına razı olacak. Görünen hesap bu. Bu planın yürümesi seçime kadar hem ekonomik dengelerin korunmasına, hem de muhalefetin mevcut yapısını muhafaza etmesine bağlı. Yenilenen bir muhalefetin AKP’yi alternatifsizlikten dolayı tercih edenleri kendine çekmesi mümkün. 2-3 puanlık bir kayıp bile mevcut seçim sisteminde bütün hesapları alt üst edebilir. Demek ki, bu planın tutabilmesi için, Gül’ün kendine biçilen role razı olması, muhalefetin değişmemekte ısrar etmesi ve ekonomik dengelerde herhangi bir bozulmanın olmaması gerekiyor. Bir dördüncü faktörde PKK’nın stabil kalabilmesidir. Seçmen eğilimlerini doğrudan etkileyen bu dört faktörden bir veya birkaçının değişmesi demek bütün hesapların bozulması, kartların yeniden karılması demektir. Buna Cumhurbaşkanlığını elde tutmakta dahil. Arkasında bu kadar aşağılanmış, istiskal edilmiş insan bırakan, hukuku rafa kaldıran, yargıyı bir intikam aracı haline getiren birinin küçük bir tökezlemede amel defterinin önüne konulacağına şüphe yok. Hukuksuzluğu bile oy sayısı ile kapatan bir siyaset biçimi, seçim kaybettiği gün kendi fetvasınca meşruluğunu da kaybeder. Bunun farkında olan Başbakan, hem partisini hem de muhalefeti kontrol etmeye kendini mahkum görüyor. Şu kadar sayıda seçim kaybeden parti liderleri gitmeli şeklindeki açıklamalarını tersinden okumak lazım. Başbakan seçmenlerin dışarıdan gelen zorlamalara karşı kapandığını parti ve liderlerine daha çok sahip çıktığını biliyor. Onun için her seçimden sonra parti liderlerini istifaya davet ederek, aslında o partilerin tabanlarının değişim arzularını frenliyor. Başbakan liderimizin değişmesini istediğine göre ona sahip çıkmalıyız şeklindeki tepki mantığını harekete geçiriyor.
Türkiye’yi her türlü sürprize açık on aylık bir dönem bekliyor. Başbakan’ın Çankaya’ya çıkışı, Ortadoğu’da yayılan etnik ve mezhep kökenli fitne, bu yangının her an Türkiye’ye sıçrama potansiyeli bugünden yarına hesap yapmayı güçleştiriyor. Dengeleri oturmamış ülkelerde uzun vadeli hesap yapabilmek zordur. Siyasetin kurum ve kurallara odaklı olmadığı yerlerde bu daha zordur. Çünkü, bu gibi ülkelerde yasalarda neyin yazdığı değil, onu uygulayanların ne yapacağı önemlidir. Anayasa’da Cumhurbaşkanı seçilen kişinin artık meclisle, partisiyle ilgisinin kesilmesi mi yazıyor. Böyle yazıyor diye böyle olacağının bir garantisi yok. Keyfilik, kuralları esnetmek, lider kültü ve onlarda var olduğu vehmedilen aşırı güç her şeyi ve her kuralı anlamsızlaştırmaya yetiyor. Başbakan’ın hesabı Cumhurbaşkanlığından sonra başkanlık koltuğuna oturmak. Bunu gerçekleştirmek için hedef, mevcut iktidar ve muhalefet kadrosuyla seçime gitmek. Buna gücü yeter mi, yetmez mi, sosyal mühendislikle 2015 seçimlerine kadar işi idare edebilir mi, edemez mi göreceğiz. Unutulmaması gereken, etrafımızda mühendislik alanı dışına taşan ve denetimi hiçbir şekilde mümkün olmayan gelişmelerin de olduğudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.