İYİ NİYETLE BÖLÜNMEK...

Ülke ve millete zarar veren politikalar her zaman iyi niyetle izah edilemeyeceği gibi kötü niyetle de izah edilemezler. Esas olan sonuçlardır, atılan adımların ne kazandırıp ne kaybettirdiğidir.

Çözüm süreci ile ilgili yapılan analizlerde iyi niyetle başlamış başarılı olamamış bir süreç tanımlamaları yapılıyor. İyi niyet siyasetçiyi sorumluluktan kurtarmaya yeter mi? İyi niyetle ülkeyi bölmek, iyi niyetle rüşvet almak, iyi niyetle terör örgütünü muhatap almak, iyi niyetle bölücü faaliyetlere göz yummak. Öyle bir noktaya gelinir ki, iyi niyet en büyük ihanetleri bile örten bir masumiyet karinesi haline gelir. Onun için hukuk niyete değil, eyleme ve sonuçlara bakar.

Çözüm sürecinin iyi niyetli amaçlarla başladığını söylemek çok iyi niyetli bir yaklaşım. Daha önce Oslo’da otonomi sözü verildiğine dair sayısız haber yayınlandı. Bunların hiç biri yalanlanmadığı gibi haberleri yapanlar hakkında bir işlem de yapılmadı. Bir haberin doğruluğu yalanlığı sürecin kendisine bakılarak test edilebilir. Çözüm yalanı başladığından beri terör örgütünün hiçbir faaliyetine müdahale edilmedi. Kobani bahanesi ile yapılan eylemlerden sonra bile sorumluların üzerine gitmekte herhangi bir kararlılık gösterilmedi. İktidar PKK’nın askere polise yönelik öldürme eylemlerine son vermesini yeterli buldu. Örgütün mahkeme kurmasını, vergi salmasını,atama yapmasını,korucu öldürmesini,araçları -iş yerlerini kundaklamasını seyretti. Bu eylemleri çözüm kapsamı içinde görmediğini, müdahale etmeyerek gösterdi. Oysa bu eylemler özerk bir yapının inşası anlamına gelen eylemlerdi. Kundaklama ve yakmalarla bölgede PKK patronajını kabul etmeyen çevreler bölgeden uzaklaşmaya mecbur edildi. Kurulan örgüt mahkemeleri ve vergi mekanizması ile bölgenin TC’nin egemenliğinde değil, örgütün egemenliğinde olduğu ilan edildi. Bayraklar indirilerek, bölgenin Türkiye Cumhuriyetinin kapsama alanında olmadığı ifade edildi. Bunları seyreden, gidişatı gören bir iktidarın artık iyi niyetinden, terörü önlemek amacıyla yola çıktığından söz edilebilir mi? İktidarın özerklik karşıtı bir plan ve hedefi olsaydı bu sürecin çok farklı işlemesi gerekirdi. Mesela, en azından kendi kontrolünde olan medyada ülkenin bütünlüğünün altını çizen yayınlar yapılırdı. PKK hedefleri istikametinde propaganda yapan, yazar-çizer esnafı bu kadar ön plana çıkarılmazdı. Çözüm süreci başladığından beri bazı medya organları PKK’nın yayın organı gibi hareket ettiler.Yapılan onca düzenlemeyi görmezden gelerek habire Kürtlerin taleplerinden söz eden yayınlar yaptılar.Dünyanın farklı etnik kümeler taşıyan bir çok ülkesinde bulunmayan uygulamaları görmezden geldiler.Taleplerini asla sorunları milli bütünlük içinde çözecek bir çerçevede tutmadılar. Kürt sorunu adı altında parçalanmaya, bölünmeye götürecek talepleri insan hakları ve demokrasi maskesiyle meşrulaştırdılar. İktidar hiçbir zaman bu yayınlardan rahatsız olmadı. Aksine gidişatı eleştiren, çözüm sürecinin PKK terörünün kendisinden  daha tehlikeli ve maliyetli sonuçlara götüreceğini ihbar eden yazarları susturdu. Bölünme uyarısı yapanları kan dökücü suçlamasıyla yazamaz, konuşamaz hale getirdiler.

Sürecin bölünmeden başka sonuç vermeyeceği ortaya çıkmasına rağmen hala da aynı ısrar sürdürülüyor. Bu durumda herhangi bir iyi niyetten söz edilebilir mi? İyi niyet yanlışı gördüğünde politika değiştirmeyi, yanlıştan rücu etmeyi gerektirir. Bile,bile bu süreç devam ettiriliyorsa, onun ortaya çıkardığı sonuçlar da isteniyor demektir. Bu bakımdan çözümden amaçlanan sadece terör örgütünün silah bırakması değildi, buna karşılık ülkenin önce özerklik temelinde, daha sonra da büsbütün bölünmesidir. İyi niyet olsaydı bu politika bu saate kadar devam etmezdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi