
LİDER KÜLTÜ,DEĞİŞİM ve GÜL
AKP’de GÜL’e karşı takınılan istiskal edici tavır, Türk siyasetinde liderler dışında herkesin ve her şeyin teferruat olduğunu doğruluyor. Önce Şamil Tayyar “partime döneceğim,” diyen Gül’ü hedef aldı, ardından Mehmet Barlas çok ağır bir yazı kaleme alarak AKP’nin Gül’e ihtiyacı olmadığını söyledi. Bu yazı ve beyanların her iki isim açısından da –sahiplerinin- düşüncelerini yansıttığına şüphe yok. Tayyar partinin içinde, Barlas ise Liderinin aile fotoğrafına girecek kadar yakın bir gazeteci. Dolayısıyla bu açıklamaları münferit çıkışlar olarak görmek mümkün değil. Gül herhalde siyasetin en gerçek, en acımasız yüzüyle ilk defa bu kadar açık bir şekilde karşı karşıya geliyor.
Siyasetin kurumsallaşamadığı yerlerde her şey liderlere endeksli hale gelir. Topluma hizmet için öne atılanlara, toplumun kendisi hizmet etmeye başlar. Toplumun refahı,düzeni için var olması gerekenler, bir müddet sonra toplumu kendi ikballerinin aracı haline getirirler.Toplum için fedakarlığın yerini, lider için fedakarlık alır. Koskoca bir cemiyet birkaç kişinin hırsını doyurmak için birbiriyle yarışmaya başlar. Lider kültünün baskın olduğu toplumlarda siyasi rekabet projeler, kadrolar üzerinden çok, liderler üzerinden yürür. Seçmenler liderlerin peşinden giderler. Partilerin marka değerini liderlerin karizması belirler. Kazanan her zaman lider, kaybeden ise tabandır. Başarılar liderin , başarısızlıklar ise başkalarının hanesine yazılır. Onun için partilerde ikinci adamlarla sonuncu adamlar arasında hiçbir fark yoktur. Liderin karşısında herkes sonuncu adamdır.
Her şeyi liderde görme ve vehmetme eğilimi siyasetin kurumlaşmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Partiler bunun için uzun ömürlü olamamakta, güç kurumlara ve kuruluşlara dağıtılamamaktadır. Sait Nursi’nin,” kuvvet kanunda olmalı,” sözü biraz da kurumsallaşmayı engelleyen bu eğilime bir cevaptır. Değişim taleplerinin her defasında duvara toslamasının sebeplerinden biri budur. Siyasetin Liderlerle eşitlendiği bir yerde, liderler yerinde durdukça değişim olmaz. Çünkü, siyaseti Liderler üzerinden okuyan bir toplum, değişimi de liderler üzerinden okur.
Gül’ün böyle bir siyaset kültüründe şansı var mıdır? Bence vardır,ama lideri olan bir hareketin içinde değil, lideri olabileceği bir hareketin içinde vardır. AKP’nin lideri Cumhurbaşkanı da olsa Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ona rağmen onu aşabilmesi ancak başarısızlığının toplum tarafından kabullenilmesi, artık yeni bir lidere ihtiyaç olduğunun seslendirilmesi ile mümkündür. Başarı ile başarısızlık da bir algı işidir. Bugün Suriye,Mısır,Irak,Libya politikalarının iflas ettiği ortadadır. Çözüm süreci milli birliğin, bütünlüğün çözülmesi sürecine dönmüştür. Ancak toplumsal algı tam aksi yöndedir. Bunda Erdoğan’ın muazzam bir medya ağını kontrol etmesinin büyük etkisi vardır. Bütün yönlendirme mekanizmalarını elinde toplayan,başarı için kural tanımayan, kuralsız siyaset yapan bir lideri alaşağı etmek zordur. Hele aklı gözünde olan bir toplum için bu daha da zordur. Erdoğan kurallı döğüştüğü zaman kaybedeceğini bilmektedir. Muhalefetin başarısızlığı biraz da kuralsız bir rakiple rekabet etmek zorunda kalmasındandır.Önümüzdeki günlerde Erdoğan Gül’e AKP içinde kalmak istiyorsa tek bir yol bırakacaktır. Herkes gibi sonuncu adam olmaya razı olmak.Bunun için de Gül ile beraber olan kimi bakanları yerinde tutarak Gül’ün elini zayıflatacaktır. Ama Gül için tek yol bu değildir, bir diğer yol da şayet kalibresi yetiyorsa AKP’de kendine yapılan haksızlığı göstererek kendine AKP dışında yeni bir yol açmaktır. Başarılı olur mu? Her şey Gül’ün kalibresine ve toplumsal eğilimleri iyi okumaya bağlı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.